"Soykırım" ve AB'ye tam üyelik!
Türkiye, AB’ye uymak uğruna hiçbir milli çıkar endişesi taşımadan “Vakıflar Yasası” nı TBMM’den geçirmek üzeredir. Yani Türkiye kendi eliyle Lozan’ı deliyor. Yunanistan’dan “AB Pasaportu” nu alabilmek için “Ekümenik” meselesini Başbakanın Erdoğan’ın deyimiyle “Ortodoks Dünyasının iç meselesi” olarak ilan ediyor. Ruhban Okulu’nun açılması için de gerekli olan çalışmaları tamamlamak üzere olduğunu söylüyor. Uzun olmayan bir süre sonra da TBMM’nin önüne 301’inci madde gelecektir. Yeni Anayasa değişikliği de önümüzdeki ayların konusu olacak.
AKP iktidarın bu yanaşmacı, alttan alıcı ve (hamdolsuncu) sineye çekici tavrına karşın, hem AB hem de ABD’den son derece olumsuz sinyaller gelmektedir.
Bunlardan ilki, Amerika’daki başkanlık seçimlerinin demokrat aday adaylarının “Ermeni soykırımı” tasarısına verdikleri destekleri alenen açıklamalarıdır. Aday adaylarından Barack Obama’dan sonra Hillary Clinton da tasarının geçişini destekleyeceğini açıkladı. Ermenilere gönderdiği mektupta Hillary Clinton, 2002’den bu yana tasarıyı desteklediğini belirtti. Soykırımı tanıması için Başkan Bush’a iki kere mektup yazdığını söyleyen Clinton, kendisi başkan seçildiğinde “soykırım” ı kabul edeceği vaadinde de bulundu. Demokratların diğer güçlü adayı Barack Obama da geçen hafta yaptığı açıklamada “Ermeni soykırımı” tasarısını destekleyeceğini belirtmişti.
Türkiye bütün enerjisini başın örtülmesi sorununa yoğunlaştırdığından, ABD’deki ülke aleyhine olan bu tür gelişmeleri izlemek, gerekli tedbirleri almak ve olayları yönlendirmek konusunda herhangi bir gayret göstermemiştir. Türkiye’nin derin siyaset bilimcileri nasıl olsa son anda her zaman yaptığı gibi “stratejik ortaklık” ve Türkiye’nin bölgedeki yeri ve önemine vurgu yaparak tasarının yasalaşmasını engelleyebileceğini düşünüyor! Türkçede “papaz her zaman pilav yemez” diye bir söz vardır.
Avrupa’da Türkiye aleyhine oluşan ittifak ise çok daha dikkat çekicidir. Türkiye karşıtı Merkel ile Sarkozy, her alanda Türkiye’yi dışlamak için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Merkel’in, Köln’de yapılması planlanan ancak itirazlar yüzünden krize dönen cami projesiyle ilgili yaptığı konuşma her şeyi özetliyor: “Cami kubbelerinin bilinçli şekilde kilise kulelerinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeliyiz. Hoşgörü hiçbir zaman boyun eğmek anlamına gelmemeli” dedi. Merkel, Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı olduğunu bir kez daha tekrarlayarak, “Türkiye ile Avrupa arasında imtiyazlı ortaklıktan yanaydık, halen bundan yanayız. Gelecekte de Türkiye’nin üyeliğine karşı olacağız” diyor.
Onlar, “1,5 milyon insanın hayatına malolan Ermeni soykırımını kabul etmeyen, Kürt sorunu ve Kıbrıs konusunda ilerleme kaydedemeyen bir devleti, Avrupa Birliği’ne entegre etmek imkansızdır. Avrupa tarihinde ilk kez, bir aday Avrupa Birliği’nin bir ülkesini tanımamakta ve sınırlarında gemilerinin ve uçaklarının bulunmasına izin vermemektedir”.
Çok açıktır ki, Türkiye’deki iktidar, bütün yoğunluğunu “türban”, “Sivil Anayasa”, “Vakıflar Yasası”, “301. maddenin değiştirilmesi” ne verdiğinden dışarıda olup biteni gözden kaçırıyor. Ardından da Başbakan çıkıp, Türkiye’nin dışarıdaki itibarının yüksekliğinden söz ediyor. Böyle itibar olmaz olsun! “Soykırım” ve AB’ye tam üyelik!
Türkiye, AB’ye uymak uğruna hiçbir milli çıkar endişesi taşımadan “Vakıflar Yasası” nı TBMM’den geçirmek üzeredir. Yani Türkiye kendi eliyle Lozan’ı deliyor. Yunanistan’dan “AB Pasaportu” nu alabilmek için “Ekümenik” meselesini Başbakanın Erdoğan’ın deyimiyle “Ortodoks Dünyasının iç meselesi” olarak ilan ediyor. Ruhban Okulu’nun açılması için de gerekli olan çalışmaları tamamlamak üzere olduğunu söylüyor. Uzun olmayan bir süre sonra da TBMM’nin önüne 301’inci madde gelecektir. Yeni Anayasa değişikliği de önümüzdeki ayların konusu olacak.
AKP iktidarın bu yanaşmacı, alttan alıcı ve (hamdolsuncu) sineye çekici tavrına karşın, hem AB hem de ABD’den son derece olumsuz sinyaller gelmektedir.
Bunlardan ilki, Amerika’daki başkanlık seçimlerinin demokrat aday adaylarının “Ermeni soykırımı” tasarısına verdikleri destekleri alenen açıklamalarıdır. Aday adaylarından Barack Obama’dan sonra Hillary Clinton da tasarının geçişini destekleyeceğini açıkladı. Ermenilere gönderdiği mektupta Hillary Clinton, 2002’den bu yana tasarıyı desteklediğini belirtti. Soykırımı tanıması için Başkan Bush’a iki kere mektup yazdığını söyleyen Clinton, kendisi başkan seçildiğinde “soykırım” ı kabul edeceği vaadinde de bulundu. Demokratların diğer güçlü adayı Barack Obama da geçen hafta yaptığı açıklamada “Ermeni soykırımı” tasarısını destekleyeceğini belirtmişti.
Türkiye bütün enerjisini başın örtülmesi sorununa yoğunlaştırdığından, ABD’deki ülke aleyhine olan bu tür gelişmeleri izlemek, gerekli tedbirleri almak ve olayları yönlendirmek konusunda herhangi bir gayret göstermemiştir. Türkiye’nin derin siyaset bilimcileri nasıl olsa son anda her zaman yaptığı gibi “stratejik ortaklık” ve Türkiye’nin bölgedeki yeri ve önemine vurgu yaparak tasarının yasalaşmasını engelleyebileceğini düşünüyor! Türkçede “papaz her zaman pilav yemez” diye bir söz vardır.
Avrupa’da Türkiye aleyhine oluşan ittifak ise çok daha dikkat çekicidir. Türkiye karşıtı Merkel ile Sarkozy, her alanda Türkiye’yi dışlamak için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Merkel’in, Köln’de yapılması planlanan ancak itirazlar yüzünden krize dönen cami projesiyle ilgili yaptığı konuşma her şeyi özetliyor: “Cami kubbelerinin bilinçli şekilde kilise kulelerinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeliyiz. Hoşgörü hiçbir zaman boyun eğmek anlamına gelmemeli” dedi. Merkel, Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı olduğunu bir kez daha tekrarlayarak, “Türkiye ile Avrupa arasında imtiyazlı ortaklıktan yanaydık, halen bundan yanayız. Gelecekte de Türkiye’nin üyeliğine karşı olacağız” diyor.
Onlar, “1,5 milyon insanın hayatına malolan Ermeni soykırımını kabul etmeyen, Kürt sorunu ve Kıbrıs konusunda ilerleme kaydedemeyen bir devleti, Avrupa Birliği’ne entegre etmek imkansızdır. Avrupa tarihinde ilk kez, bir aday Avrupa Birliği’nin bir ülkesini tanımamakta ve sınırlarında gemilerinin ve uçaklarının bulunmasına izin vermemektedir”.
Çok açıktır ki, Türkiye’deki iktidar, bütün yoğunluğunu “türban”, “Sivil Anayasa”, “Vakıflar Yasası”, “301. maddenin değiştirilmesi” ne verdiğinden dışarıda olup biteni gözden kaçırıyor. Ardından da Başbakan çıkıp, Türkiye’nin dışarıdaki itibarının yüksekliğinden söz ediyor. Böyle itibar olmaz olsun!