Soykırım iddiaları ve yüzleşme masalı!
Son zamanlarda malum cenahta “tarihimizle” ya da “geçmişimizle yüzleşelim” söylemlerinden geçilmez olmuştur. Bu içerikte çevrilmedik film, üretilmedik senaryo, yazılmadık roman kalmamış gibidir. Elbette toplumun gerçeğiyle yüzleşmesi aynı zamanda geleceğini daha sağlam temeller üzerine kurması anlamına gelir. Bu konuda yapılan haksızlıklar, yanlışlıklar kınanmalı ve gereği de yapılmalıdır. Ancak 6/7 Eylül olayları, Mübadele ya da Varlık Vergisi üzerinden adeta bir toplumu suçlu ve günahkâr ilan etmek de çok masum bir tavır değildir. Çok açıktır ki, yüzleşme adı altında birileri, Türk tarihine ve milletine yönelik psikolojik bir hareket yürütmektedir. Bu oyuna gelinmemelidir.
İçeriden “yüzleşme” çağrısı ile dışarıdan “soykırımı tanı” çağrısı yapanlar, aynı amaca hizmet etmektedir. Nitekim gün geçmiyor ki Türk milletini suçlayan, Türk tarihini karalayan bir iddia ve iftira ortaya atılmamış olsun. Öyle görünüyor ki, “yüzleşme” ve “özür” kampanyacılarıyla “soykırımı kabul et” baskısını yapanlar ortak hareket ediyorlar. Bu bağlamda da her önüne gelen topluluk ortaya bir soykırım iddiası atarak dikkat ve ilgi odağı olmaya çalışmaktadır.
“Soykırım”la suçlamak moda oldu!
Çünkü bunlar Türkiye’nin hassas karnı olarak “soykırım” iddialarını görmektedir. Bu noktadan Türkiye’yi vurmaya çalışmaktadır. Soykırım suçlaması, diplomatik bir ticaret olarak “Ermeni soykırımı” iddialarıyla başladı. Güçlü diasporası, büyük finansmanı, etkin medyası ve sağlam müttefikleriyle Ermeni iddiaları uluslararası arenada Türkiye’yi etkili bir şekilde sarsmaya devam ediyor. Ermeni tezlerinin içeriden ve dışarıdan bu kadar çok taraftar bulması diğer grupları da harekete geçirmiştir. Ermenilerden sonra devreye Pontus girmiştir. Onlar da 15. YY’da nasıl kırılıp/döküldüklerinden, çeşitli mahfillerde bahsetmeye başlamışlardır. Ardından Anadolu’yu işgal eden Rumlar “soykırım”a uğradıkları iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Sonra Nasturiler benzer iddiaları gündeme getirmiştir. Söz konusu Türkiye’ye saldırmak olunca, her türden ölçüyü bir kenara bırakan Ahmet Türk bile, bu kez 12 Eylül dönemine atıfta bulunarak “kültürel soykırım”dan söz etmiştir.
Bugünlerde de devreye Yezidiler girdi. Irak’ta yaşayan Yezidiler, ABD Başkanı Obama’ya mektup yazarak 1916’da Osmanlı İmparatorluğu’nun 1 milyon Yezidi’yi öldürdüğünü ileri sürmüşler. Yezidiler, Obama’dan 1916’da yaşananları “soykırım” olarak tanınması için baskı yapmasını da istemişler. Üstelik “soykırım”a uğrama gerekçesi olarak da Ermeniler’e verdikleri desteği göstermişler.
Bu iddiaların yerli sahipleri de, emperyal güçlerin bölgede yıllarca ektiği fitnenin ve diktiği fesadın ürünü olan unsurlardır. Sömürücü güçlerin amacı, işgal ederek egemenlikleri altına alamadıkları milletlerin ve coğrafyaların lanetli ve ahlak dışı görülmesini sağlamaktır. Yapılan budur.
Bu iddialara karşı Türkiye’de de birileri bu büyük milletin ve tarihinin yükünü çekmekte zorlanmaktadır. Birileri de bu zaaftan yararlanarak Türk milleti üzerinden kendilerine tarih ve kimlik yaratmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda ecnebilerden gelen iftira ve ithamlar anlaşılmaz değildir. Ancak yaşadığı topraklara egemen olmaktan utanç duyan yerliler ile, kendi tarihlerini sömürgeci güçlerin okuduğu gibi okuyanların yaptıkları, anlaşılır değildir. Kendilerini yabancıların emperyal emellerinin oyuncağı durumuna düşürenleri, millet affetse bile tarih affetmeyecektir!