Sovyet devrinde Karabağ'a giden Türkiye Türk'ü iki yazar...

Oktay Akbal ve Samet Ağaoğlu, biri soldan, biri sağdan... İkisi de Karabağ kökenli ailenin çocukları, Ağaoğlu'nun doğum yeri bile orası...

İkisi de SSCB'nin en katı haliyle hüküm sürdüğü yıllarda Karabağ'a gittiler, gördüler ve yazdılar... Şimdilerde Karabağ'a gitmek ne mümkün... Hocalı Soykırımının 24. Yıldönümü bugünlerde, her Türk'ün umudu, bir gün oraların Ermeni'den geri alınması...

Oktay Akbal'ın yazdıklarından başlayayım. Akbal, 1968 yılında gider ilkin Sovyet'e. Semerkant'ta oraya yerleşmiş bir Azerbaycanlı şairle tanışır, adı İhtiyar olan bu şair, Karabağ Hanı İbrahim Halil'in dedesinin dedesi olduğunu söyleyince Akbal, şaşırır "Akbala'yı öldü bilirdik biz" der. Meğer Akbalam, Han'ın küçük oğluymuş, Rus Ordusu Karabağ'a girince İstanbul'a kaçmış, öteki kardeşi Karabalam ise İran'a sığınmış. İhtiyar da İbrahim Han'ın kız kardeşi ünlü şair Natevan'ın torunlarındanmış. Böylece akraba çıkar kucaklaşırlar. Akbal, 11 yıl sonra 1978'de SSCB'ye ikinci seyahatini yapar ve bu kez Azerbaycan'a da gider. Karabağ'ı görmek de vardır kafasında. İzin verilir, e ne de olsa solcudur rahmetli Akbal Usta. Bahtiyar Vahapzade ile birlikte Şeki'den biniyorlar bir otomobile, ver elini Karabağ. Önce Şuşa'ya, bu kartal yuvasına. Akbal şöyle anlatıyor o gün gördüklerini ve duyumsadıklarını:

"Şuşa Kalesi'ne gidiyoruz, kale onarılmış. Bir restoran açılmış. Mazgal deliklerinden Karabağ ovasına bakıyorum. Bir bardak şarap... Bir daha, bir daha... Düşte miyim? Konuşuyorum, gülüyorum ama çok uzaklardayım tarihin derinliklerinde... Çocukluğumda anlatılanlar diriliyor belleğimde... Babamın yüzü, Kâmil Bey amcamın beyaz sakalını titreterek anlattıkları... (...) Bahtiyar anlıyor duygulandığımı... Gözleri yaşarıyor. Şiirler okuyoruz, karşılıklı söylevler...

(...) Gece uyku tutmadı beni. Soğuk. Anıların saldırısı bir yandan da... Yaşamadığım anılar bunlar. Söylencelerin izleri. Herkes uyurken kalkıp yöreyi dolaştım. Derin derin soluk aldım. Niye ağlamak gelir böyle anlarda?"

Şimdi de liberal Türkçü Ahmet Ağaoğlu'nun oğlu DP'li politikacı ve değerli yazar Samet Ağaoğlu'nun "Sovyet Rusya İmparatorluğu" adlı eserinde Karabağ'a dair yazdıklarından aktaralım. Ağaoğlu 1966 yılında gitmiştir SSCB'ye, 2 ay gezmiş, 20 bin km. yol kat etmiş, Sibirya da dâhil birçok yerini görmüştür. Karabağ, Bakû'ya 400 km, yabancılar özel izinle gidebiliyorlar o tarihte, Ağaoğlu'na kendi arabasıyla gitmemesi ve yanına "inturist" idaresinden bir yetkili alması kaydıyla izin veriyorlar.

Annesi, Ankara Keçiören'i Karabağ'a benzetirmiş, babası ise, Karabağ'ın büyülü doğasını, dedesinin avlarını ve Abdallar köyünden getirttiği âşıkları dinlemesini anlatırmış durmadan. Şunları yazıyor Ağaoğlu:

"Ben babamın işte böyle anlattığı Karabağ'a giderken evde işittiklerimin yerinde yeller estiğini, sadece dağını taşını göreceğimi sanıyordum. Fakat hayır, babamın kartal yuvası diye anlattığı Karabağ hemen hemen olduğu gibi kalmış. O kadar ki annemin doğduğu evi, babamın büyüdüğü, evlendiği evi, Kurtlar Mahallesinin birçok evlerini yerinde buldum."

Ağaoğlu kitabına bu evlerin fotoğraflarını koymuş... Acaba şimdi Ermeniler o evleri netmişlerdir, tarihi camileri bile ahır yapan Ermeni vandalizmi, yıkmıştır bu evleri?

Yazarın Diğer Yazıları