Sorun askerlik mi yoksa işsizlik mi?
İktidarın başındaki zat-ı muhtereme bakılırsa ‘AKP dönemi’ hariç, bugüne kadar bütçeden en fazla pay ‘askeri harcamalara’ayrıldığı için memleket yerinde saymış.
Hazret, askerlik süresinin gündeme ilk geldiği günlerde, bu ‘yanlış hesaptan’ dolayı bir komşumuzun içler acısı durumda olduğunun altını çizerek şöyle diyordu:
-“Okullarda hep, ülkemizin üç etrafı denizlerle çevrili dedik amma, değerlendiremedik. Niye? Çünkü dört etrafımızın da sanal düşmanlarla çevrili olduğuna inandırdık kendimizi.”
Kimse çıkıp da soramadı tabii:
-“Yahu, onca yıldır satıp satıp bitiremediğiniz ülke kaynakları, Hasan Abi’nin dedesinden mi yadigar?”
Hadi diyelim düşmanlar ‘sanal’.
Bir an için henüz ‘milli görüş’gömleği üzerinizdeyken habire atıp tuttuğunuz İngilizleri, ‘her taşın altında’ aradığınız Yahudileri, ‘Büyük Şeytan’ olarak nitelendirdiğiniz Amerika’yı bir kalemde geçtik; ‘komşuları’ da bir kenara bıraktık.
Ortada hiç düşman falan yok.
Peki, habire satıp durduğunuz fabrikalar, limanlar, işletmeler; onlar ‘ne ile’ yapıldı acaba?
***
‘Askeri harcamalar’üzerine ‘derin’eko-analizler tabii ki işin ilk adımıydı, ardından ‘askerliği sulandırma’numaraları peş peşe sökün etmeye başladı,
‘Bedelli’ olsun; olmadı ‘profesyonel ordu’ kuralım; o da tutmadı ‘tek tip’ yapalım; ‘kısaltalım’, daraltalım; yahu şu askerlik meselesine ‘kökten’ bir hal çaresi bulalım.
Tanzanya’da şöyle, Paraguay’da böyle; nedir bu askerlik dedikleri şey sahi?
‘Kaynaklar’ oraya akıyor, gençliğimizin ‘en verimli’ çağları orada boşa harcanıyor.
Mümkün olsa, ‘davul-zurna’ eşliğinde güle oynaya kışlanın yolunu tutan memleket evlatlarına ‘vergi ödettirilmesi’ bile gündeme gelir artık.
‘Kara mizah’ gibi ama yine de kimse ağzını açıp bir soru sormaya dahi yeltenemiyor:
-“Eyvallah ağalar. Askerliği kısaltın, kırpın, sembolik bir hale getirin. Askeri harcamaları da alabildiğine tırpanlayın. Fakat şu ikişer üçer diplomayı ceplerine koydukları halde hâlâ ailelerinin eline bakan gençler için bir iş, aş kapısı aralayın, olmaz mı?”
Olmaz, olamaz; ne yazık ki alacağınız cevap en anlaşılır haliyle şu şekilde olacaktır:
-“Biz milletin işsiz gençlerine iş bulmakla mükellef değiliz ki canım kardeşim.”
***
Askerlik süresine ‘formül’ aranan gencin ‘karnı nasıl doyacak’ diye kafa yoran yok.
Sahi, düşünülen ‘gerçekten’ gençlik midir? İşin doğrusu, üzerinde çalışılan kesimi, ‘askerlik çağına gelmiş’kişiler olarak mı, yoksa ‘seçime damga vuracak’ kitle olarak mı görmek lazım, orası biraz şaibeli.
Yalnız hesap bu kez biraz ‘tutarlı’ gibi; daha doğrusu ‘inceden inceye’ tartılmış.
‘İş ve aş’ veremediğin insanlardan ‘karşılıksız’ olarak ne isteyebilirsin ki?
‘Kömür’, ‘makarna’, ‘buzdolabı’, herhalde gözleri yüksekte olan gençleri kesmez.
O zaman geriye tek şey kalıyor, o da askerlik süresini kısaltmak.
Ana-babalara yönelik ‘paralar silaha gitmiş’ yaygarasının altını, bir ‘operasyon’ ile doldurdun mu, işlem tamamdır.
Kim bilir belki de askerliğin kısalmasıyla yapılacak ‘tasarruf’, bu kez kamu bankaları üzerinden yandaş ve yanaşmalara ‘teşvik’olarak gitmez de, gençler için yeni ‘istihdam alanları’ oluşturulur.
Bırakın şu ‘suyu bulandırma’ çabalarını canım kardeşim.
Bakın Yunanistan’a, parayı askeri harcamalara yatırdı, bugün nasıl ‘ekonomik kriz’ içerisinde debelenip duruyor.
***
Biz, iktidarımızın ‘geleceğinin’ teminatı olan sevgili gençlerimizi çok iyi tanıyoruz.
‘Bizi tanıyanları’ da sözleşmeli ‘zabıta’, ‘park bekçisi’, ‘güvenlik görevlisi’, ‘resepsiyon memuru’ olarak yeterince istihdam ediyoruz.
Hadi diğerlerine de ‘seçimin hatırı’için bir ‘askerlik müjdesi’ verelim gitsin.
Ne kaybederiz?