Sonunu bildiğim yeni Türkiye filmi!
Muhtemel seçim sonuçları ile ilgili kayıtsızlığım dostları şaşırtıyor. Evet, gerçekten de Meclis’in dörtte üçünün değişeceğine ama ortaya çıkacak Meclis’in Türkiye’nin yol almakta olduğu istikameti değiştirmeyeceğine kuvvetle inanıyorum.
Niye böyle söylüyorum? Söylüyorum çünkü bundan önceki Meclisler Avrupa Birliği’nin “Özerklik şartını” kabul etti. Kabul edilen bu şart Türkiye’nin üniter yapısını bozacak, devletin tekliğini tehlikeye düşürecek kimyasallar içermiyor mu? AKP’nin plan ve programı bu değil mi? Kılıçdaroğlu’lu yeni CHP kendine yol haritası olarak AB’nin dayattığı özerklik şartını benimsediğini bangır bangır bağırmıyor mu? Ufukta, seçim stratejisi ve parti programını “Bu gidişe dur diyeceğim” diye hazırlayan MHP’nin CHP ve AKP’ye güç yetirecek bir sandık sonucu gözüküyor mu? Eski Meclis’te MHP’nin gücü AB’nin özerklik şartını engellemede ne kadar etkili oldu ise 12 Haziran sonrası oluşacak Meclis’te de CHP ve AKP’yi engelleme gücü işte o kadar olacaktır. Heyecansızlığım işte bu sebepten. Kasetler, şunlar, bunlar, yani demem o ki, Türkiye bu zemine bir şekilde sokulmuş durumda. Operasyonun kökleri Erbakan-Çiller koalisyonunun yıkılmasına ve Erdoğan-Abdullah Gül üzerinden AKP’nin üretilmesi günlerine kadar dayanıyor.
Planın gerçekleşmesinde hiç aksama olmadı. Erbakan ve Çiller’in defteri dürüldü. Gül-Erdoğan ikilisi AKP’yi kurdu, sıra ile Başbakan oldular, Gül, Köşke çıktı. 12 Haziran’dan sonra yeni anayasa yapılacak. Bu anayasa ile Türkiye ABD gibi federasyonlara bölünecek. Erdoğan da Bush gibi “Başkan” olacak... Türkiye’nin bir bölümünden Türk Bayrakları indirilecek. Yine o bölgede İslâm dini ile acımasız bir hesaplaşmaya girilecek.
Evet, öyle olacak çünkü New York Times’in tespitleri ile Kandil’de papaz olduğunu öğrendik. Öcalan fotoğrafının hemen yanında Meryem Ana resmi asıldığını gördük. Bazı teröristlerin çantalarında İncil bulunduğu bilgisini aldık. Kandil’de18 yıl kalmış ve “komutan” olarak pek çok eyleme imza atmış teröristlerden Kadri Cihan’dan “Kandil’de namaz kılanlarla alay edilir. Kırsal alanda İncil okuyan örgüt mensupları gördüm” dediğini duyduk. 14 Temmuz 2010’da Mersin’de toplanan BDP Siyaset Akademisi’nin açılışına katılan misyonerlerin BDP’ye, “Kürt kilisesi açalım” teklifinde bulunduğunu BDP’nin cevabı ise, “Kürtlerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte Araplar tarafından sömürülerek Kürt kimliklerinden uzaklaştığı” olduğunu ve misyonerlerin “Kilise açalım” teklifine “Her konuda destek vereceğiz ve her zaman yanınızda olacağız” cevabı verdiklerine şahit olduk.
Aynı BDP, bugün Diyanet’in imamlarını öldürüyor, Kur’an Kursu öğrencilerini cayır cayır yakıyor. Bu BDP’ye AKP’nin cevabı sadece “Ayıptır, günahtır” demekten ibaret kalıyor. Yani devlet tek ve vatan üniter iken o bölgede ne devletin sözü geçiyor ne vatanın üniterliği hissediliyor.
Durum bu kadar vahim iken başta vatandaş olmak üzere devletin bütün kurumlarında ve 12 Haziran sonrası Meclis’i oluşturması muhtemel partilerde iç çekişmeler, birbiriyle didişmeler ve laylaylom havası hâkim. Oysa yer yerinden oynamalı, Türkiye’nin bir bölgesini düşman işgal etmişçesine bir tepki verilmeliydi. Bunu ne vatandaş yaptı, ne partiler. Hoş, Yunanistan iki adayı işgal etti de kimsenin kılı kıpırdadı mı? Hayır..
Siz bu yapının bir de AB özerklik şartını kabul ettik bahanesine sığınılarak “özerk bölgelere” dönüştürüldüğünü düşünün. Meclis’ten kanun geçmiş, Cumhurbaşkanı imzalamış, yürürlüğe girmiş. Birileri o gün “Gördünüz işte elimizden geleni yaptık” diye kendini savunacak. Yandaş ve sindirilmiş basın “Bu aslında çok iyi oldu” diye bizi, yani halkı avutacak. Söyleyin Allah aşkına, sizce farklı bir şey mi olacak? Öyleyse ben niye heyecanlanayım ki? Bir oyum var onu vicdanıma danışarak vereceğim ve elbette etkili olduğum kişilere vicdanımın adresini adres olarak göstereceğim. Lâkin işte o kadar!
Sonunu tahmin ettiğim filmi seyrederken nasıl heyecan duyabilirim ki!