Sonuna kadar savaş!

Terör örgütü PKK’nın “sonuna kadar savaş” ı tercih ettiği, erbabının zaten malûmu idi. Leyla Zana anlamayan akıl, görmeyen göz ve sağır kulaklara, “Evet” dedi, “silahlar bizim sigortamızdır!” Ve ilave etti, “Asla silah bırakmayacağız!”
Hasip Kaplan, “PKK, TSK’yı yenmiştir” derken de, Selahattin Demirtaş Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı’na, “Sen kim oluyorsun, sana mı soran oldu, rütben Orgeneral olsa da, bizim gözümüzde sen bir onbaşısın!” diye psikolojik savaşta varılabilecek son noktaya vardığında da PKK olarak, “sonuna kadar savaşı” tercih ettiklerini apaçık ortaya koymuştu. Kirli savaşın ayak oyunlarını bilmeyen sıradan insanlarda yılgınlık meydana geldi. Genelkurmay Başkanı’na hakaret edebildiklerine göre, bunlar “çok cesur olmalı” veya “arkalarında hayli büyük güçler bulunmalı” demeye başladılar. Oysa onlar hiç de cesur değillerdi. PKK veya devlete paralel kuruluş olan KCK’nın ilkokul mezunu bile olmayan sıradan bir belediye çalışanı karşısında süt dökmüş kedi gibi kıvranıyorlardı. “Arkalarındaki güç” ne ve kim olursa olsun hiçbir anlam ifade etmiyordu, çünkü arkalarında, “millet” yoktu, “halk” yoktu, hatta “Kürtlerin yüzde 80’i” bile yoktu. Arkasında halk olmayan hangi güç ne kadar güçlü olursa olsun arkasında halkın gücü olan bir irade karşısında yenilmeye mahkûmdur. İşte Afganistan. Arkasına İngiltere ve Türkiye başta olmak üzere pek çok NATO ülkesini almış olmasına ve kirli savaşın en iğrenç metotlarını kullanmasına rağmen ABD hâlâ zafer sağlayamadı. Bırakın zaferi, ha yenildi ha yenilecek..
Evet, PKK “sonuna kadar savaşı” tercih etti. Son günlerde bunu açıkça söylemeye de başladı. Sonradan MİT ile, daha önce Başbakan adına Müsteşar ile görüşürken de Öcalan’ın “sonuna kadar savaş” tan başka bir şey dediği yoktu. Şehirleri, dağları, her tarafı silah deposu haline getirdiler. Çocukları eğittiler, savaş makinesi yaptılar. Türkiye’nin her santimetrekaresini cehenneme çevirmek için gün 24 saat mesai yaptılar, doğudan batıya ve güneye geniş bir alanda önemli mevziler kazandılar. Karadeniz’e açılmak için değişik hamleler yaptılar, diğer terör örgütleri ile ittifaka gittiler. Savaşın kirli bütün unsurlarından azamî şekilde faydalandılar. İnsan ticareti yaptılar, sigara, mazot, uyuşturucu ticareti yaptılar. Gasp yaptılar, tehdit ve şantajla vergi saldılar.
Peki, bu “sonuna kadar savaş” neyin “sonuna kadar?” Ya Türkiye Cumhuriyeti’nin ya PKK’nın sonuna kadar tabii ki... Belli ki bu iki yumurtadan biri kırılacak. Şayet bu yumurtalardan devlete ait olanı kırılırsa Türkiye bölünecek. Bölününce küçülecek, kopan parçada, önce kendi üzerinde yatan ve kendi ısıtanını da ısıracak timsah bulunan yeni bir yumurta ortaya çıkacak. Şu günler “sonuna kadar savaşta” her şeyin PKK’nın lehine geliştiği günler. Evet, KCK ile mücadele ediliyor, evet, militanlara göz açtırılmıyor, evet sığınaklar ve lojistik vesilelere ağır darbeler indiriliyor.
Lâkin çok tehlikeli bir başka gelişme daha yaşanıyor. PKK’nın “sonuna kadar savaş” stratejisinin bir ikinci ayağı daha var, o da kesin neticeye siyaset yoluyla varmak. İşte Ankara’da yapılan da bu. Millet zihin kontrolü ile işte buna hazırlanıyor. “Sivil toplum” adı altında bütün kaleler bir bir düşürülerek, “Yeni” ve “Sivil” sıfatları altında bir “Anayasa” hazırlanıp, PKK’nın silahla elde edemediği, masa başında ve altın tabakta ikram haline getiriliyor.
Hani, “Arkasında millet olmayan” bir güç ne kadar güçlü olursa olsun kesin netice alamaz ve “arkasında millet olan güç mutlaka muzaffer olur” diyorduk ya... İşte “Sivil Anayasa” düzenlemesi ile “milletin arkasındaki güç” milletin arkasından çalınarak “PKK’nın arkasına” konulacak ve o zaman kırılan yumurta elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti yumurtası olacak...

Yazarın Diğer Yazıları