Sonu olmayan göçler

Türkiye sonu olmayan bir göçler ülkesine döndü. Sayıları 1.5 milyona yaklaşan Türkiye’ye göçen Suriyeli akını burada duracağa benzemiyor. Başbakan Davutoğlu ve AKP Hükümeti yetkilileri bu göçlere “İnsani görevimizi yerine getiriyoruz” gibi bir yaklaşım ile cevap verseler bile bu devlet yönetimi ciddiyeti ile bağdaşmaz. Hiçbir ciddi devlet tarih boyunca insani görevi milli güvenlik çıkarlarının üstüne koymamıştır. Devlet aklı, devlet oluş buna engeldir. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nden Merve Önenli Türkiye’ye akan göçler konusunda şu tespiti yaptı: “IŞİD’in PKK/PYD’nin kontrolünde olan Suriye/Kobani Bölgesi’ne saldırmasıyla birlikte Türkiye/Şanlıurfa-Suruç Bölgesi’ne gelen göçmen sayısı 200.000’e yaklaşmış durumda. Suruç’un nüfusu ise 116.651. Yani şu anda bölgenin nüfusundan daha fazla sayıda göçmen bölgede bulunuyor. İnsani boyutunu bir kenara koyarak;

-Türkiye’de şu anda kayıtlı olmayanlarla birlikte Birleşmiş Milletler (BM)’in raporuna göre mülteci sayısının 1 milyon 200 bini aştığı tahmin ediliyor,
-Sınır güvenliğimiz girişler nedeniyle büyük sıkıntıda, giren kişilerin kontrol edilemez durumu nedeniyle sayıları dahi net tespit edilemiyor, ayrıca bu şahısların çeşitli terör örgütlerine mensup olmaları kaçınılmaz,
-IŞİD sınırımıza ciddi anlamda yaklaşmış durumda,
-Tüm bunların üzerine PKK’lı gruplar askerlerimize saldırıyor,
-Gelen göçmenlerin barınmaları için uygun ve yeterli alanlar bulunmuyor,
-Mersin, İstanbul ve Gaziantep gibi büyük şehirlere giden göçmenler, başta bu şehirler olmak üzere gittikleri birçok yerde toplumsal gerginliklere neden oluyorlar,
-Ayrıca göçmenler Türkiye içerisinde dağıldıkları noktalarda kontrol edilemez haldeler.
Bu unsurların bir tanesi bile Türkiye için ciddi güvenlik sorununa neden olabilecek potansiyele sahipken, Türkiye tüm bu sorunların hepsiyle karşı karşıya kalmıştır. Tüm bu gelişmeler, tehlikenin boyutunu tehdit düzeyine çıkartacak noktaya getirmiştir. Söz konusu hususların yanında; okul yakan, yol kesen, “IŞİD’i protesto ediyoruz” diye güvenlik birimlerimize saldıran, halkın huzuruna, güvenliğine tehdit olan, sınırda çok ciddi anlamda güvenlik sıkıntıları yaşanırken, şuursuzca hareket ederek askerlerimize saldıran, üstüne TBMM’de temsil hakkına sahip milletvekili olup, “Senin Devletin” diyerek sözde hak arama şovu yapan, vatandaşın ve gelen göçmenlerin güvenliğini sağlayan askerimize yine milletvekili sıfatına rağmen kendisini taş atmaktan alıkoyamayan bu grupların üyelerinin içeriden, diğerlerinin sınırın dışından Türkiye için en büyük tehdit olduğunu bir kez daha net bir şekilde görüyoruz.
Bu durum PKK mensuplarının sadece eylemlerine değil açıklamalarına da Türkiye karşıtlığı çerçevesinde net bir şekilde yansımaktadır. PYD lideri Salih Müslim; “Kobani’yi tehdit eden IŞİD konusunda Ankara’nın sessiz kaldığını, müdahale etmediğini, bari başkalarının yardımlarını engellememelerini, Kobani’nin düşmesinin vebalinin Türkiye’nin üzerinde kalacağını, bunun barış sürecine de olumsuz yansıması olacağını” ifade etmiştir. Öncelikli olarak Türkiye her durumda PKK ve tabanı tarafından suçlu bulunmaktadır. Hükümleri nettir, başlarına ne gelirse sorumlusu Türkiye’dir. Sınırdan bu kadar insanı kabul ederken -daha öncesinde de Halepçe katliamı esnasında- Türkiye’ye kabul edilen Kürtlerin, PKK tarafından nasıl Türkiye’ye karşı hale getirilmeye çalışıldığı bilinmekte. Aynı işlem yeni göçmenlere de uygulanacaktır. Sınır güvenliğinden, Devlet’in temel görevlerinden bir haber bu cahil güruh, sınırın açılmasını istedikleri için şiddet kullanıyorlar. Eforlarını gelenlere yardım etmek için kullanmak yerine Mehmetçiğe taş atmak daha çok işlerine geliyor. Sınır açılsa ne olacak, iki kontrolsüz güç (IŞİD-PKK) sınırlarımızda çatışacak. Bir de sınırlarımız içerisinde olup da taş atan kitlenin durumu düşünüldüğünde o halleriyle ne yapacakları zaten belli; kaçarak askerimizin korunmasına sığınacaklar. Ayrıca PKK ve uzantıları; “Vebal, sınır açılmadı diye Türkiye’nin üzerine kalacak, bu da barış sürecini olumsuz etkileyecek” diyerek ellerindeki her türlü kullanılabilecek unsuru Türkiye’ye karşı kullanma çabasındalar. Suriye’ye, Irak ve İran’daki PKK gruplarını yönlendirsinler, istedikleri zaman çok kısa sürede silahlı mensuplarını farklı bölgelere konuşlandırabiliyorlar.
Emin olun, sınırda taş atan grubun IŞİD’e karşı savaşma kabiliyeti bulunmamaktadır ve IŞİD karşısında hayatta kalma şansları yok denecek kadar azdır. Ancak mağlubiyetlerini Türkiye’nin üzerine yıkmak daha kolaylarına gelmektedir. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın; “Sadece Rojova’da değil, her yerde yüksek yoğunluklu savaşa hazır olun” (Özgür Gündem) açıklamasıyla Murat Karayılan’ın; “IŞİD saldırılarından AKP sorumludur. Süreç (çözüm süreci) aslında bitmiştir. Son sözü Apo söyleyecektir” yönündeki beyanatı da PKK’nın çözüm arayışında olmadığını, çatışmadan beslendiğini ve hâlihazırda çatışmayı körüklediğini ve ilerleyen süreçte de körüklemeye devam edeceğini açıkça göstermektedir.
Sözde “Kobani’ye gideceğim, sınırı açın” diyerek askerlerimize saldıranlar, IŞİD bir anda belirse, bir anda yok olacaklardır, hiç şüpheniz olmasın. Bir terör örgütünün en önemli özelliklerinden birisi propagandalarını şov yaparak topluma iletmeye çalışmasıdır. Bizim de tanık olduğumuz bundan farklı bir durum değildir. Ancak hâlâ birileri PKK ve bağlantılı örgütlerini “kahramanmış” gibi gösterme çabasından vazgeçememektedir.” Merve Önenli’nin bu tespitlerine katılmamak mümkün değil.

Yazarın Diğer Yazıları