Son tahliye ve güç savaşı
KCK davasının sembol ismi haline gelen, örgüt yöneticiliğiyle suçlanan ve 22.5 yıl hapsi istenen Prof. Büşra Ersanlı ile 16 arkadaşı “mevcut delil durumu ve tutuklu kaldıkları süre göz önüne alınarak” tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.
Ne kadar şanslılar!.. Yazar Ergun Poyraz ve Hikmet Çiçek’in tutukluluğu 5 yılı doldurdu. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek ve onlarca isim 4 yılı tamamladı. Soner Yalçın, Barış’lar, Hanefi Avcı, Yalçın Küçük’ün tutuklulukları 2 yıla yaklaştı. En yeni tutuklu Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ile ağır hasta Ergin Saygun 7 aydır Silivri’de. Ve hala istisnasız hepsinin “delilleri karartma, kaçma ihtimalinden” söz
ediliyor.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Ersanlı’nın “Halk Nasıl Ayaklandırılır?” başlıklı dersler verdiğini açıklayıp: “Otuz bin profesör var. Bini tutuklansa haydi neyse; ama bir kişi için koparılan kıyamet de ne?” şeklinde tepki göstermekle kalmamış, işi eski eniştesinin Doğu Perinçek olduğunu hatırlatmaya kadar vardırmıştı.
Ama birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu, Ersanlı’nın terörist olduğuna inanmadığını açıkladı. Konuşmasından KCK iddiannamesinin detaylarına vakıf olduğu, konuyu uzun zamandır Adalet Bakanı ile görüştüğü anlaşılıyordu. Büşra Hanım’a selam göndermeyi de ihmal etmedi.
Ne mutlu!.. Bizlere ilişkin iddianameleri değil bir bakan, çoğu gazeteci bile okumadı. Bırakın okumayı, daha iddianame çıkmadan hep bir ağızdan “teröristler... teröristler” diye tempo tuttular.
Yanlış anlaşılmasın, “Ergenekon” ile KCK davaları arasında bir kıyaslamayı zûl
addederim!..
Başbakan Erdoğan’a yakın İçişleri ve Gül’e yakın Dışişleri Bakanları arasındaki bu uçurum gibi farka dikkat çekmemin sebebi çok farklı bir kuşku... Başbakan Erdoğan’ın Leyla Zana ile buluşması, anlaşıldığı kadarıyla PKK temsilcilerinin bir kısmını yanına çekme çabası... Tam bunun üstüne, “Ergenekon” sanıklarına -tabir-i caizse- zırnık koklatmayan ÖYM’lerden Ersanlı ve arkadaşları için tahliye kararı çıkması. Birilerinin “devlet içinde devlet olma” savaşlarında PKK üzerinden yeni bir köşe kapmaca mı oynanıyor nedir?
Müyesser Yıldız
+++
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’dan başlayan Bağımsızlık Savaşı süresince milleti örgütleyip, düzenli orduyu kurana kadar “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri” emrini neden vermemiştir acaba?
Savunma ve taarruz birbirinden ayrılması mümkün olmayan (...) çift yumurta ikizleridir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, öğrenmesini bilen herkesin başöğretmenidir. “ARTIK SAVUNMA DEĞİL TAARRUZ ZAMANI” (!) diyen anlayışı tarihçiler hak ettiği sıfatlarla kayıt düşeceklerdir.
Gazanfer Eryüksel
+++
AKP-HSP-
İkili Sistem
Birkaç ay önce firavun olarak nitelendirdiği Başbakan’ın davetine gayet olumlu yaklaşan Has Partiyi, Türkiye’de muhalefetin çözülmesinin ilk ayağı olarak görüyorum. AKP’nin Erbakan ailesine ve BBP’ye de yakında bir teklif götüreceği kulisler de konuşulanlar arasında. Bu şekilde oluşacak bir blok, bir önceki seçimde Abdullah Gül ismine yeşil ışık yakan MHP’nin desteğine ihtiyaç duymadan, Recep Tayyip Erdoğan’a hem köşk yolunu açacak hem de Erdoğan’ın hayalinde bulunan başkanlık sistemi ve iki partili sistem için en büyük adım olacaktır.
Mustafa Yiğit / Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
+++
Bu kadar taraflı habercilik artık biraz fazla değil mi?
Haber satır arasında 2 mesaj var.
(1) “Af” ve “Yargı Paketi” ülkücüler için yapılmış. AKP nin bozduğu yargı sistemi için değil.
(2) Ülkücüler salınıyor, katiller ve adamları öldürülenler bu afla salınacak. Bilinçaltına bunlar yazılıyor.
Aczmendiler salındığında bu tarz tepki koydular mı?
Laiklik karşıtı olup devleti dinamitleyenler salındığında?
Deniz Fenerinde?
Veya PKK lıları gitarcı romantikler diye tanıtırken?
Bu kadar da olmaz ki.
Devran Çorbacıoğlu
+++
Köleleşmenin Derin Kamuflajı
POSTMODERN ÖZGÜRLÜK
Geleceğin siyasi tarihçileri Türk halkını tutsak eden ekonomik kelepçenin hukuk kelepçesiyle nasıl tamamlandığına ayrı bir bölüm ayıracaklardır.
(...)
Toplumsal talebe dönüştürülmek için olağanüstü çaba gösterilen “yeni ve sivil” Anayasanın ülke gündemine niçin ve nasıl sokulduğuna biraz daha yakından bakalım: ABD’nin başını çektiği, AB’nin ikincil güç olarak omuz verdiği emperyalist- kapitalist sistem çıkarlarının belirlediği koşulları dünyanın geri kalanına dayatmaktadır.
(...)
Türkiye’nin sistemin yörüngesine nasıl sokulduğuna
bakalım:
Cumhuriyet’in ekonomik mucizesinin ürünü KİT’lerin tasfiyesiyle kamunun ekonomik saygınlığı, devlet baba imajı yok edilerek halka yabancılaştırılmaktadır. Cumhuriyet’in milli burjuvazi yaratma ülküsüyle desteklenen yerli sermaye tekelci aşamada uluslararası sistemle bütünleştiği oranda ulusal duyarlılıklardan arındırılmaktadır! Ekonominin gayrı milleştiği bir ülkede siyasi anlayışın ve devletin milli kalması olanaksızdır. Bu nedenle ekonominin Türk’ün elinden çıkmasını devletin tüm kurumlarıyla Türk’ün elinden çıkması izlemektedir. Türkiye’yi uluslar arası kapitalist sisteme entegre eden dış dinamikler, sisteme biat eden sivil makyajlı bir siyasi yapıyı iktidarda tutarak istikrarın sürmesini istemektedirler!
Ekonomi süpermenleri
Türkiye’nin uluslararası sisteme entegrasyon tezgahı aynı kaderi paylaştığı ülkelerle birebir benzerlik göstermektedir. Hedef ülke öncelikle büyük bir ekonomik bunalıma sürüklenmektedir. Ekonomik bunalım siyasi bunalıma dönüşmekte, ülkenin iflasına, batışına ilişkin abartılı söylemlerle kitlelere umutsuzluk, yarınsızlık şırıngalanmaktadır. Çöküş süreçleri halkın sihirli eller, mucizeler yaratan önderler beklediği dönemlerdir. Gerçekten de kurgulanmış iktisadi kaosun, ekonomik alt üst oluşun, büyük çaplı batışların, piyasa anarşisinin ardından ortaya mucizevi kurtuluş reçeteleriyle Ekonomi Süpermenleri çıkıvermektedir! 1980 sonrası bu açıdan incelendiğinde Turgut Özal’ın 24 Ocak 1980 kararları ile Kemal Derviş’in 15 günde 15 yasa kumpasının ardındaki dinamikler daha iyi anlaşılacaktır
Türkiye’nin ekonomik tanzimi tamamlanmış gibidir. Ülkenin ekonomik yapısıyla siyasi yapısı birbiriyle tamamen örtüşmektedir. Cumhuriyet bürokrasisinin son tortuları da temizlenerek devlet millilikten tümüyle arındırılmaktadır. Ülkenin kuruluş felsefesine bağlı kurumlar, sisteme uyumda sorun çıkaran dinamikler tasfiye edilmektedir.
(...)
Ekonomik ve siyasal açıdan sistemin istediği kıvama getirilen ülkede sıranın hukuki tanzime geldiği anlaşılmaktadır. Sisteme ekonomik ve siyasal bağımlılığı hukukileştirip meşrulaştıracak bir teslimiyet metni post modern özgürlük illüzyonuyla kitlesel talebe dönüştürülmek istenmektedir. Birey ve sivil olmaya izin vermeyen katı bir cemaat hiyerarşisi içinden gelen güç sahiplerinin anladığı sivillik halkın tam bir itaat zinciri içinde yönetimin buyruklarına uymasıdır. Bu türden bir sivilleşme programının halkın ekonomik demokratik taleplerini kapsamayacağı kuşkusuzdur.
Türkiye’yi ulus devlet olmaktan çıkarıp çok kimlikli, çok kültürlü, ortak paydalardan yoksun, müşterek gelecek umudunu yitirmiş post modern kabilelere dönüştürecek bir ayrışma tasarımı her derde derman sivilleşme reçetesi olarak sunulmaktadır!
Ayrışmanın, dağılmanın, çözülmenin, çatışmanın, ülkeyi bir kaos coğrafyasına dönüştürmenin ana yazılımı SİVİL ANAYASA olarak halkın önüne konulmaktadır.
Tarih ve insanlık önünde onursuz sefiller olarak anılmak istemeyen bir toplumun bu türden bir sivilleşme illüzyonunu elinin tersiyle yüz geri etmesi gereken günler yaşıyoruz.
Av. Hüseyin Özbek / İstanbul Barosu Genel Sekreteri
+++
İstimlak marşı
Çatma, kurban olayım, çehreni
ey canım Sultan!
Senin içinde uydururuz kılıfına, kanunu,
kuralı, iskânı falan.
Boğaz manzaralı tepe olana kadar
sana helâl,
Öyle bir geçer zaman ki... zaten
ahâli de Fatmagül’ün suçuyla melâl.
Ben 10 yıldan fazladır satar
savar yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir
vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, karşı
çıkanı çiğner, aşarım.
Yırtarım ağızlarını ’onların’, enginlere
sığmam, taşarım.
Boğaz olmaz ise, bunda dertlenecek,
üzülecek ne var ?
Yetmedi mi, Fethiye, Marmaris, Göcek,
Bodrum, Kuşadası var.
Sultanım, canım, ciğerim korkma
sakın!
Ailecek çoluk çocuk keyfinize bakın.
Nasıl olsa sesi de çıkmaz artık,
‘Muhalefet’(!) dedikleri bir sıkımlık canı
kalmış garibanın?
Haluk Akçay
+++
Ergenekon’da 1 numara bulundu!
AKP hükümeti maden kazasında ölen maden şehitleri için, ölmek bu ve buna benzer işlerin doğasında var, türünden beyanatlar vererek vatandaşlarla dalga geçtiler. Biraz daha zorlansalar Allah da madenleri yeraltına koymamalıydı diyeceklerdi, demediler. Yüce Rabbim suçlu olmaktan kıl payı kurtuldu!..
***
Aynı hükümet tarafından geçtiğimiz eğitim ve öğretim döneminde ilköğretim öğrencilerine süt dağıtımı gerçekleştirildi. Binlerce öğrencimiz dağıtılan bozuk sütler nedeniyle zehirlendiler, hastanelik oldular. Hükümet yetkilileri çıkıp bozuk sütler yerine,çocuklarımızın metobolizmalarını , hassasiyetlerini sorumlu tuttular. Biraz daha zorlansalar ,sütten zehirlenen tüm bu çocuklarımızı Allah eksik yaratmış biz ne yapabiliriz diyeceklerdi. Yüce Rabbim bu suçlamadan da kıl payı kurtuldu!..
***
Hakkari’nin Yüksekova ilçesi Dağlıca kırsalı Yeşiltaş karakoluna yapılan saldırıda 8 Mehmetçiğimizi daha şehit verdik. Bir hükümet yetkilisi çıkıp milletle dalga geçer gibi terörist gurubunun kalabalık ve silahlı olduklarını söylüyor. Biraz daha zorlansalar Allah teröristlerin saldırı yapmalarını engelleyebilirdi, hükümete inat engellemedi diyeceklerdi. Yüce Rabbim bu suçlamalardan da kıl payı kurtuldu!..
***
Samsun’un Canik ilçesinde Mert ırmağının yatağı üzerinde plan tadilatı yaparak 450 konutluk TOKİ Kuzey Yıldızı evlerini yapanlar, TOKİ konutlarını sel suyu basıp 11 vatandaşımızın ölmesinin ardından en sonunda yüce yaratıcımız suçlandı.
Suçlu: = Doğa = Allah.
Gereği düşünüldü. Kutsal kitap Kur’an-ı Kerim, Hz Muhammed’den günümüze intikal eden hadis ve sünnet sayılan bilgiler ve İmam-ı Azam, İmam-ı Ahmet, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali, Abdulkadir Geylani, Mevlana gibi İslam alimlerinin öğretilerinin tetkiklerinden de anlaşıldığı üzere Allah (cc)’ın mevcut hükümeti zora sokan yukarıda izah edilen olayları gerçekleştirebileceği kanaatine varılmış olup sanığın hakkında gıyabi tutuklama kararı verilmiş, ola ki herhangi bir yerde görülebilirse tutuklanarak Silivri’ye hapsedilmesine ve tutuklu olarak yargılanmasına oy birliğiyle karar verilmiştir.
Son paragraf latifeydi tabii ki!..
Yeryüzünde adaletin ortadan kalkmak üzere olduğunu değerlendiriyorum. Adaletin yeryüzünde beşeri tedbirlerle tekrar tesisi mümkün görülmediği kanaatindeyim. Bu açıdan adaletin asıl sahibinin müdahalesinin yakın olduğunu değerlendiriyorum.
Ahmet Kağan