Son pişmanlık fayda etmez (03 Kasım 2016)
15 Temmuz travması, toplumu birleştirmişken OHAL uygulamaları, fiilî durumlar, gazetecilerin tutuklanması, insanlarda tedirginlik yarattı. Eğitimli genç kuşağın beyin göçü olursa, bu durum telafisi imkânsız zararlar getirebilir.
İktidarı, muhalefeti ile siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve toplum olarak aşağıdaki hususlarda iyi düşünmeli ve sakin bir değerlendirme yapmalıyız.
1) Eksen kaymasına kayıtsız kalamayız
Kurtuluş Savaşı ile temeli atılan modern Türkiye'yi, laik-demokratik hukuk düzeninden çıkarıp, toplumu geriye götürmek isteyen düşünce ve anlayışları önlememiz gerekir. Hepimiz, düşünen ve anlayan insanlar olarak bu riski topluma anlatmakla sorumluyuz.
2) Demokrasiyi vesayet altından kurtarmalıyız
Doğal gelişiminden ve çizgisinden çıkarılan demokrasinin yeniden tarif edilmesi gerekir. Toplumun iyi niyetli tercihleri ve anlayışı istismar edilerek, demokrasi bazı siyasi anlayışların gizli gündeminin bir aracı haline dönüşebilir. Bu tür istismarların giderek demokrasiyi dayatmacı bir çizgiye getirmesi ve vesayet altına sokmasını engellemek zorundayız.
Bireyin hukuki, ekonomik ve sosyal haklarının en üst düzeyde tutulduğu, devlet olanaklarının toplumun kalkınması ve ülkenin sosyal gelişmesi için kullanıldığı, siyasi tercihlere dolaylı veya dolaysız etki ve müdahalenin olmadığı, çoğunluğun azınlığa tahakküm edemediği, millî değerlerin ve ulusal çıkarların ön planda tutulduğu bir demokrasi anlayışına ihtiyacımız vardır.
3) Laiklik anlayışının saptırılmasına izin vermeyelim
Laiklik de demokrasi içinde düşünülmelidir. Zira laikliğin dine değil, dinî tahakküme ve istibdada ve insan istismarına karşı bir duruş olarak algılanması gerekir. Laikliğin olmadığı bir Türkiye'de demokrasinin de olmayacağı çok açıktır. İslam dini bünyesinde, ibadet yanında sosyal ilişkileri yöneten yasaları da barındırır. Laiklik, hem dinin siyasi amaçla istismarını önler, hem de dinin devlet işlerinden ve yönetimden uzak tutularak daha saygın kalmasını sağlar.
4) Hukuk ve adaletin bir vesayet altına alınma riskini dikkatle takip etmeliyiz
Hukukun evrensel fonksiyonu, toplumsal yaşamı düzenleyip insanların barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır. Hukukun idesi ve ideali adalettir. Adalet, "bir eşitlik düşüncesi"dir.
Hukuk ve adalet, Ergenekon olayında yaşadığımız gibi, toplum vicdanının kabul edemeyeceği kadar özelleştirilemez. Adalet geçmişin bir rövanşı olarak dizayn edilemez. Hukuki uygulamalar barış ve güvenlik yerine, toplumsal ayrışmayı artırır. Türkiye'de hukuk, yargı ve adaletin, insanları mutlu eden, rahatlatan, toplumu ferahlatan bir alan olmaktan çıkma riskine karşı durmalıyız.
Hukuk ve adalet düzeni yeniden rayına sokulmalı, bunun için yürütmenin yargı üzerindeki vesayeti şeklindeki algıları düzeltecek değişiklik yapmalıyız.
5) Özgürlüğü kelepçeden kurtarmalıyız
Geçmişte ve bugün insan özgürlüğü, siyasi anlayışların bir aracı olarak kullanılmıştır. Özgürlüğün kullanılmasında fertlerin hür iradesi ipotek altına alınmış, siyasi anlayışlar empoze edilmiş ve özgürlük üstünde çevre baskısı yaratılmıştır. Siyasi baskılarla insanımızın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirlemesi önlenmiştir.
Türkiye'de özgürlük, siyasi iktidarların ve devletin keyfi müdahalelerinden masun bırakılmalıdır. Bireyler, başkalarına bir insan hakkı ihlali yoluyla zarar vermedikçe, istedikleri kararları alabilmeli, istedikleri gibi yaşayabilmelidir.
Düşünce özgürlüğü ve basın özgürlüğü çağdaş medeniyetler seviyesinde yeniden tarif edilmelidir.
6) Atatürkçülük ve cumhuriyet değerlerine sahip çıkmalıyız
Atatürkçülük ve cumhuriyet değerlerine karşı, maalesef her partide zaman zaman kampanyalar açılmaktadır. Devleti zayıflatarak ve devre dışında bırakarak, kamu kurum ve kuruluşlarını zafiyete uğratarak, ülkenin ekonomik ve siyasi anlamda dış güçlerin etkisine sokulması için lobi faaliyetleri yapılmaktadır. Kuruluş yıllarında başkaldırı ve bölücü faaliyetlerde bulunanların, cumhuriyeti engelleyenlerin misyonu olarak devam eden yıkıcı düşünce ve girişimler türemiş, kamplaşma ve kutuplaşma lobileri oluşmuştur.
Atatürk'ün bağımsızlık ve ülke bütünlüğü anlayışına sahip çıkmalıyız. Cumhuriyetin değerlerini koruyup ve geliştirerek çağdaş medeniyetler düzeyine taşımalıyız.
Atatürk'ün Tam Bağımsız Türkiye, Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh prensibine dönmeliyiz. Türkiye'yi uluslararası arenada ekonomik ve siyasi anlamda, emperyalistlerin kullandığı bir obje olmaktan çıkarmalıyız.