Son MGK kararının düşündürdükleri...
2009 yılı, Kıbrıs sorunu konusunda Anavatan Türkiye ve KKTC yönetimlerinin Milli Davamıza sahip çıkmasını gerektiren çok önemli ve kritik bir yıl olacaktır. Emperyalizm her fırsatı kullanarak Anavatan Türkiye’yi Kıbrıs’tan uzaklaştırmak ve biz Kıbrıs Türklerinin Anavatanımızla olan bağlarımızı koparmak için her şeyi yapacaktır. AB, tam üyelik sevdasına düşen AKP iktidarından Ek Protokol’ün gereklerini yerine getirmesini isteyecektir.
Yeni yılın zor geçeceği şimdiden belliyken, Anavatan Türkiye, gerek Kıbrıs ve gerekse de sözde Ermeni meselesi konularında kararlı bir şekilde kırmızı çizgilerimizi açıklamalı, dünyaya duyurmalı, dik durmalı ve tabir caizse yumruğunu masaya vurmalıdır. Cesur, akılcı, hedefleri ve stratejisi olan güçlü dış siyaset uygulanması şarttır. Bağımsızlığına düşkün Atatürk’ün bize emanet ettiği Türkiye’ye de zaten bu yakışır. 2009’da gümbür gümbür bir dış politika ile haklarımızın ve çıkarlarımızın korunmasından başka seçeneğimiz yoktur. AKP ve KKTC’de bizi yönetenler Milli Davamızdan ödün vermeyecek siyaset uygulamak zorundadırlar.
Durum böyleyken 30 Aralık’ta açıklanan son MGK bildirisi ve Anavatan Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan’ın Kıbrıs konusundaki bazı açıklamaları 2009’da başımızın oldukça ağrıyacağının işaretlerini vermekte ve beni umutsuzluğa sevk etmektedir. Köşemin sınırları çerçevesinde bugün sadece MGK bildirisine yer verecek, ileriki yazımda da Sayın Babacan’ın beni dehşete düşüren açıklamalarına değineceğim.
30 Aralık günü alınan MGK kararı aynen şöyledir: “Kıbrıs’ta 3 Eylül 2008 tarihinde başlayan müzakere süreci ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. Bu çerçevede, Türkiye’nin Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonu çerçevesinde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat tarafından yürütülmekte olan kapsamlı çözüm müzakerelerini desteklediği, çözümün; yerleşik BM parametreleri temelinde 40 yıllık müzakere sonucunda ulaşılan iki kesimlilik, iki tarafın siyasi eşitliği, iki kurucu devletin eşit statüsü ve yeni bir ortaklık devleti ilkeleri çerçevesinde bulunması gerektiği ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devam etmesinin esas olacağı vurgulanmıştır.”
Şimdi soruyorum:
1. Tek egemenlik, tek vatandaşlık, tek temsiliyet konusunda prensipte anlaşılmış, mevcut Rum Cumhuriyeti’nin üniter yapısının devamı niteliğinde olacak ve Türklerin azınlık haklarını kabul etmiş olacakları vahim ve kabul edilemez bir sonucu hedefleyen müzakereler niye desteklenilmektedir?
2. Rum tarafının adayı Elenleştirmek peşinde olduğu anlaşılmamış mıdır? Rum tarafının Enosis’ten ve Megali İdea ülküsünden şaşmayan siyasetleriyle emperyalizmin çıkarlarına hizmet adına oturdukları müzakere masasından Türkiye, KKTC ve Kıbrıs Türkleri lehine bir sonuç çıkabileceğine inanmak safdillik değil midir? Durum böyleyken müzakereler niye desteklenmekte ve sanki lehimize bir sonuç çıkacakmış gibi Kıbrıs Türkü ve Anadolu’daki kardeşlerimiz boşu boşuna ümitlendirilmektedir.
4. Emperyalistlerin ve destekledikleri Rum tarafının ’iki kesimlilikten’, ’siyasi eşitlikten’, ’iki kurucu devletin eşit statüsünden’, ’yeni bir ortaklık devletinden’ ve ’garantörlükten’ bizim anladığımız anlamı çıkarmadıklarını ve bunları kabul etmediklerini bilmiyor muyuz? Rum kesiminin üyesi oldukları AB’nin ilke ve prensiplerini ortaya koyarak varılacak anlaşmada AB müktesebatının esas olacağını ve kalıcı ’ayrıcalıkları’kesinlikle kabul etmediklerini ısrarla vurguladıklarını görmüyor muyuz?
5. Kurucu devletlerden bahsedilirken Anavatan Türkiye’nin tanıdığı, Anadolu’nun kurulması için uğrunda kan döktüğü, şehitler, gaziler verdiği KKTC devleti niye açıkça belirtilmemektedir?
6. KKTC’siz bir çözümün olamayacağı niye cesaretle dünyaya duyurulmamaktadır?
7. Bugüne kadar alınmış BM kararlarının ve parametrelerinin hemen hemen tümü aleyhimize olduğu biline biline niye hâlâ daha bunların temel alınması istenmektedir?
8. Emperyalizme şık görünmek adına diplomasinin sözüm ona hünerli-cafcaflı kelime ve kavramlarının arkasına sığınan metinler ve bildiriler bize yakışmakta mıdır? Buna gerek var mıdır? Haklı davamızı açıkça, hiç kimseden çekinmeden savunmak ve taviz vermeyeceğimizi, haklarımızdan geri adım atmayacağımızı açıklamak bu kadar zor mudur?