“Son itirafçı” Ali Bayramoğlu: Cemal ve Çandar gazeteci deği

Hasan Cemal virüsü önü alınamaz
bir biçimde nüfuz ediyor temas ettiği bünyelere...
Cengiz Çandar’ın “Aziz Nesin’i, Sivas’ta dolduruşa geldiğim için suçladım” itirafından sonra sıra Ali Bayramoğlu’nda...
Bayramoğlu’nun itirafının farkı hem Cemal’i hem Çandar’ı zan altında bırabilecek türden olması:
“Hasan Cemal ve Cengiz Çandar sadece gazeteci değiller...”
Ya neler?
Bayramoğlu’nun deyişiyle “ülkenin yol alması için fikri ve siyasi alanlar arasında köprü kuran aktörler” mişler!
Ona ne şüphe!
Gördük Cemal’in nasıl rol kestiğini Kandil’de. Çağan Irmak başını duvarlara vurmuştur Ulak’ta neden Çetin Tekindor yerine Hasan Cemal’i oynatmadım diye!

***


Gel gelelim Ali Bayramoğlu’nun “Uluslararası merkezlerin esneme süreci”ne duyarlı Çandar ve Cemal’i meşrulaştırmak için “ulus-devlet modelini savunan Mümtaz Soysal ve Süheyl Batum”u hedef alarak sarfettiği şu sözlere:
“Millet-aydın, milli aydın palavraları çoktan çöplükteki yerini aldı...”
Bendeniz şu ara “siyanokobalamin” (havalı olsun diye böyle yazdım bildiğiniz B12 vitamini işte) eksikliği ile mücadele ediyorum, şimdi kalkıp “Ali Bayramoğlu yarın sana bir adet “Yaban” yolluyorum, ibret al” derim, yarın olur, unutur giderim... Yok yere sözüne güvenilmez duruma düşmeyelim, içinizden biri Bayramoğlu’na gönderiversin Yakup Kadri’nin o unutulmaz eserini...
Bayramoğlu kitabı okuduktan sonra kendisi ve arkadaşlarına dair gelecek tasavvuru netleşir belki...
Mesela şöyle bir sahneyi canlandırır zihni: Millet toplanmış, ne kadar neo-liberal, ikinci cumhuriyetçi, sivil darbeci, emperyalist fon besilisi sözde “aydın” varsa karşısına dizmiş haykırıyor:
“Türk münevveri sebebi sensin!
Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedin.(...) Ne ektin ki, ne biçeceksin? (...) Tabii ellerine batacak. (...) İşte her yanın şerha şerha kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun, öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren şey, senin kendi eserindir!”

+++

Bir stil danışmanlığımız eksikti

“Siyasi rüküşlüğün geçit töreni” yazısının “mağdurları(!)”ndan AKP İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati e-posta gönderdi: “Çevremdekilerin neredeyse yüzde 100’ü giyim tarzımı sade ve klas olarak tarif eder. Çok özür dileyerek acaba şahısların karışıklığı olup olmadığını sorabilir miyim?”
İnsan bu beşer şaşar. Oturdum görüntüleri yeniden izledim. AKP vekilinin üslubundaki şıklığa diyecek yok ama TBMM’de verdiği fotoğraf için kanaatimiz değişmedi!
Karışıklık yok, ekrandaki rengarenk giyinmiş kişi Nebati.
Ha derseniz ki “çok renklilik” rüküşlük delili mi? Değil tabi. Ama her renk de herkese gitmez değil mi?
“Rüküşlükten ziyadesiyle rahatsız olan biri olarak, kıyafetimdeki rüküşlüğü tarif ederseniz çok memnun olacağım” diye de ekliyor Nebati! E ama o kadarı da modacıların işi; kimseyi ekmeğinden etmeyelim şimdi. Nebati’ye “Sade’ buysa ”cafcaflı“sı nasıl?” diye sorup kapatalım bu “şık-rüküş” defterini...
Ha bir de kıyafet, taşıyan kişi ve taşındığı mekan arasındaki asgari uyum eşiğine de dikkat etmeli...
Hem her “klas” kıyafet giyen kişiyi klas gösterecek diye bir şey yok ki. Boşuna mı demiş bir bilen: Moda kendine yakışanı giyme işi!

+++

Aynı dağın yelisiniz

BDP’li Sırrı Süreyya Önder, “Hopa’da katledilen Metin Lokumcu’ya, cezaevlerinde çürütülen gençlere, tutuklanmış Kürtler”e “en azından insan demekteki cimriliğinden ötürü”, “Hangi dağın yelisiniz?” diye soruyor Murat Belge’ye... Silivri’den ölüme tahliye edilen, kansere, felce, başka bin türlü hale mahkum edilen onca kişinin, siyasallaştırmaya uğraştığınız terör örgütünce katledilen şehitlerin “insan” olduklarını hatırlamadığınız, hatırlatmadığınız sürece “aynı dağın yelisiniz” Belge’yle!

+++

Yaşı müsait; büyüdüğünde aklı başına gelir

Gazetecilik yaptığı dönemde Ergenekon davasıyla ilgili yazdığı “sızma haberler”le ün yapan ve bu yüzden hakkında açılan binlerce davadan kurtulmanın yolunu Meclis’e girmekte bulan AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, futboldaki şike iddialarını da Ergenekon’a bağlamış:
“Şu andaki iddiaların ötesinde vahim bir tablo ortaya çıkabilir. Devam ederse bazı isimler üzerinden Ergenekon’un finansman ayağı da ortaya çıkabilir!”

***


Adam iki yaşındaki oğluna elmayı gösterip sormuş, “Bu ne?”
“Mem-me...”
Gülmüş adam, bu kez vazoyu göstermiş, “Bu ne?”
“Mem-me...”
İş çığırından çıkmış, adam ne gösterirse göstersin çocuk “meme” diyor... Sonunda adam, karısının göğüslerini gösterip sormuş çocuğa:
“Peki; bu ne ulan?”
“An-ne!”

***


Her şeyi “meme” sanan çocuk gibi Şamil’in aklı fikri de Ergenekon’da...
Her taşın altında mutlaka Ergenekon arıyor ve ne bulursa bulsun, bir şekilde ilişkilendiriyor!
Böyle olunca da gerçek derin devleti, “anne” sanıyor...
Ne diyelim; yaşı elverişli, umarım büyüdüğünde aklı başına gelir!
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Yüksekova kurtarılmış bölge mi?

24 Mayıs 2009 günü, Yüksekova’nın Cengiz Topel Caddesi’nde kız arkadaşıyla yürüyen polis memuru Metin Batak uğradığı saldırı sonucu şehit oldu!..
14 Temmuz 2010’da, Cengiz Topel Caddesi üzerinde yürüyen sivil kıyafetli Uzman Çavuş Yasin Ak, uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit oldu!..
24 Nisan’da, Cengiz Topel Caddesi’nde yürüyen Yalçın Bozok ile Durdu Çapar adlı iki uzman çavuşa maskeli bir kişi tabanca ile ateş etti. Ağır yaralanan askerler hastanede yaşamını yitirdi.
Ve dün saat 07.00 sıralarında, Nedim Zeydan Caddesi’nde yürüyen sivil giysili uzman çavuşlar Yahya Karakaya ile Murat Kozanoğlu şehit edildi!..

***

Yüksekova’daki son saldırıyı da daha önceki cinayetleri işleyen grubun yaptığı tahmin ediliyor. Bu grubun başka eylemleri de var:
Hakkari Terörle Mücadele Şubesinde görevli Engin Açıkgöz’ün aracı, 5 Ekim 2009’da Helil Vadisi’nde uzun namlulu silahlarla tarandı. Polis memuru ile kardeşleri Sabri ve Sadi Açıkgöz olay yerinde yaşamlarını yitirdi!..
PKK’nın faaliyetlerini eleştiren Hacı Sait Camisi İmamı Aziz Tan ise 23 Ağustos 2010’da, sabah ezanını okuduktan sonra evine giderken Pehlivan Mahallesi’nde uğradığı saldırıda öldürüldü.
... Eylemleri kimin yaptığı en azından örgütsel açıdan belli. Peki 2 yılı aşkın süredir sokaklarda cinayet işleyen bu terörristlerin yakalanması için şu ana kadar ne yapıldı?
Baksanıza cinayetler güpegündüz sürüyor!

***

Peki niçin Yüksekova?..
Kitlesel her eylem fitili önce Yüksekova’da ateşleniyor.
Öcalan ve PKK yöneticilerinin sık sık “Gever halkının direnişini selamlıyoruz” diyerek bölgedeki uzantılarını motive etmesi de Yüksekova’yı eylem merkezi haline getiriyor.
Kırsalda güvenlik güçleri karşısında son 3 ayda 50’den fazla kayıp veren PKK, daha risksiz ve sinsi eylemlerle tabanını canlı tutmaya, terörist grupları ise hareketlendirmeye çalışıyor.
Tüm bunlar şu soruyu akla getiriyor; Yüksekova PKK’nın kurtarılmış bölgesi mi?
Mehmet Faraç / Aydınlık

+++

Teröristle pazarlığın sonu

Kandil’deki elebaşı Karayılan’ın Hasan Cemal’e söylediği şu sözün daha mürekkebi kurumadı:
“Eğer saldırmazsa, hedefimiz milli ordu değildir. Öncelikle orduyu hedef almayız. Ordu sınırları bekler...” PKK’nın K’sı “kalleş”in kısaltması olmalı!
Terörle, teröristle pazarlık olmaz dersini almak için daha kaç fidanı kurban vereceğiz?
Güngör Mengi / Vatan

+++

Hidayete eriş...

Murat Belge Ezgi Başaran’ın sorularını yanıtlarken ilginç ipuçları verdi.. Mesela, “Türkiye demokrasisinden çok, AKP iktidarı için kazanımlar oldu.” Aynı Belge Anayasa referandumunda var gücüyle “evet”i savunmuştu. Hayır diyenler ise onun yukarıda söylediklerini söylüyordu...
Melih Aşık / Milliyet

+++

Daha çok özür var...

Ruh ikizi Hasan Cemal her on yılda bir günah çıkartıyor, Cengiz Çandar ise ancak 18 yıl sonra utanç satırları yüzüne vurulunca özür diledi. (...) Ama Cengiz Çandar’a kötü bir haberim var. Daha çok özür dileyecek. Humeyni hayranlığından tutun da yıllar içinde tuttuğu saflara kadar.
Oray Eğin / Akşam

+++

İlk hesaplaşma TRT ile...

İnternet sitelerine devletin Anadolu Ajansı tarafından geçilen bir haber düştü:
“Başbakan Erdoğan, TRT-Okul televizyonuna konuştu ve hayatını anlattı. Başbakan dedi ki...”
TRT-Okul, bizim paralarımızla ve milyonlarca elektrik abonesinden TRT payı adı altında kesilen paralarla beslenen bir devlet kurumunun güya eğitim amacıyla açtığı yeni kanal. Öğrencilere ve öğretmenlere hitap ediyor, onları bir anlamda eğitiyor!
“Ben öğrenci iken” isimli programda Tayyip’le dün yayınlanan konuşma daha önce banda alınmış. Ayrıca birkaç kez daha tekrarı yayınlanacakmış.
TRT’nin çocuk programlarında, eğitim kanallarında bile Tayyip’in işi ne?
Büyükler bitti de, çaktırmadan yaptırılan sevecenlik propagandası artık küçük çocuklara mı yöneldi?
Su satmış, simit satmış, kartpostal satmış!..
Ee, kolay değil günün birinde Tayyip olmak, dünya lideri(!) olmak.
Eğer TRT bu işlere meraklıysa biz de mesleğimizde iyi kötü isim yapmış insanlarız.
Gelsin bizim gibilere de ekranlarını bir açsın bakalım, eğer açabilirse!
Şunu hiç kimse aklından çıkarmasın:
Günün birinde bu ülkede yasal yollardan hesap sorma dönemi mutlaka açılacak. Er veya geç bu olacak. O zaman ilk hesap verecekler arasında TRT’yi bugün yönetmekte olanlar yer alacak.
Emin Çölaşan / Sözcü

Yazarın Diğer Yazıları