Sömürü düzenini kim getirdi ?
2001 güçlü ekonomiye geçiş programının sonuçları giderek daha netleşiyor. Atalarımız ne demiş, ''Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu ''… 2001 güçlü ekonomiye geçiş programının Türk ekonomisi için kurulmuş bir sömürü tuzağı olduğu giderek daha net anlaşılıyor.
Söz konusu program üç yıllık kısa vadeli programdı. Kısa vadede toplam talebi kısıyor ve bu yolla enflasyonu düşürüyordu. Dalgalı kur politikasını getiriyor ve yabancı sermaye girişini sağlıyordu. Ne var ki, her kısa vadeli programın, radikal sonuçlarını telafi etmek için, uzun vadeli bir perspektif içinde düşünülmesi gerekirdi. Bunun içinde önce uzun vadeli kalkınma planı yapılıp, kısa vadeli program bu plana monte edilmeliydi.
Bu gün daha iyi anlıyoruz ki, Bu programı hazırlayan IMF ve İMF'nin yerli ve yarı yerli ekibinin amacı farklıymış.
2000 yılında IMF Türkiye ye sabit kur rejimi önerdi. Türkiye de zorunlu olarak uydu. Zira IMF bu şartla destek verecekti. Sabit kur uygulaması kriz doğurdu … Aynı IMF' bu defa 180 derece tersi Dalgalı kur sistemini getirdi. Gerçekte arada bir sistem, söz gelimi gelişmekte olan ülkeler için daha uygun olan kontrollü kur sistemi, bizim için daha uygun olabilirdi.
Dalgalı kur sistemi Türkiye'nin 14 senede 490 milyar dolar cari açık vermesine neden oldu. Biz bu cari açık kadar kaynak kaybettik. Ekonomik ilişkiler içinde olduğumuz özellikle IMF' nin büyük ortakları aynı miktarda kaynak kazandı. Bundan sonra da kazanacak zira kur artığı halde, petrol fiyatları yarı yarıya düştüğü halde bu senede 35 milyar dolar cari açık veriyoruz. Çünkü üretimimiz ithal aramalı ve hammaddeye bağımlı oldu.
Cari açık sürdürülemez dediğimizde, IMF yandaşları, büyüme sağlıyorsa cari açık önemli değil diye iktisadi olmayan ve hatta bakkal hesabına bile uymayan savunmalar yaptılar. Onlar ve herkes biliyordu ki, Türkiye cari açığı yatırım yapmak için vermedi. Aramalı , hammadde ve tüketim malı ithal ettiği için verdi. Yani borçla büyüdü. Bu gün deniz bitti.. Şapka düştü, kel göründü. IMF' ekibi de gerçeği anlamak zorunda kaldı ki , artık aynı teraneyi devam ettirmiyorlar.
Sonuçta Türkiye Cumhuriyet döneminin en büyük sömürüsü ile karşı karşıya geldi.
Bu sömürü düzenini getiren IMF ekibinin başı, Cuma günü bir gazetede Mülteci meselesinde Türkiye karşısında Almanya ve İsveç'i övüyordu .
Sömürü düzeni, siyasi alanda da devam etti… AKP baştan beri ve 2010 sonrası CHP adeta ulusalcılığa savaş açtılar. Bu günkü CHP yöneticileri sık sık Ulusalcıları temizledik diyorlar.
Oysaki Ulusal politikalar, dış ekonomik ve siyasi ilişkilerde, ülke çıkarlarını ön planda tutmaktır. ABD' de Çin'de aynı politikaları uyguluyor. Dışlayıcı milliyetçilikle ilgisi yoktur.
Ulusal politika uygulayan ülkeler, küreselleşme sürecinden daha avantajlı çıktı. Çin, Japonya, Almanya, Hollanda, Norveç, Rusya, Kuveyt, İsviçre, Tayvan ve Malezya gibi ülkeler dış ekonomik ilişkilerinde cari fazla verdiler. Yani dış ekonomik işlemlerinden dolayı kazandıkları dövizler, kaybettikleri dövizlerden daha fazla oldu.
Küresel süreçten en zararlı çıkan ülkelerden birisi ise Türkiye oldu. Türkiye, Polonya ve Yeni Zelanda'dan sonra Dünyada en fazla döviz açığı veren ülke oldu.
AKP iktidarı bilerek ulusal politikaları engelledi. Zira bu düzenin ve özellikle sıcak paranın geçici genişleme ve refah etkisini kullandı. Kaldı ki siyasi alanda da Ulusal politikalar, toplumun daha bilinçli ve tepkili olmasına imkan verir. AKP bunu engelledi.
Ekonomide durgunluk var ve fakat bu tabana tam yansımadı. Zamanla yansıyor. Yetmedi , önümüzde 400 milyardan fazla dış borcu çevirmek zorundayız. Borç harç içinde kalan toplumda bu borçlarını er-geç ödeyecektir. Borcu borçla çevirmek te sürdürülemez.
Bu sorunlar ''bütçe denk oldu'' demekle çözülmez. Günübirlik politikalarla hiç çözülmez. Çözüm için ulusal çıkarlarımızı gözeten Ulusal politikalar uygulamak zorundayız.