“Slav Baharı”...
İç ve dış politikanın TIRlak gündeminden dolayı kafamızı tek yöne çevirmekten kurtulamıyoruz.
Yanı başımızda olup bitenler dünyayı sallıyor bizde ise en büyük gündem maddesi; Recep Erdoğan’ın bağırtıları.. Ukrayna’da günlerdir sokaklar alev alev yanıyor. Sonunda Başbakan Mikola Azarov dün istifa etmek zorunda kaldı. Ukrayna’da halkın sokaklara dökülmesinin görünürde iki ana sebebi var; Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınması ve Meclis’ten özgürlükleri kısıtlayan torba yasanın geçirilmesi.
Kuzey komşumuz Ukrayna’daki son gelişmeler bölge ülkeleri ve özellikle Türkiye’yi nasıl etkiler?.. Duayen diplomat emekli Büyükelçi Onur Öymen’in değerlendirmelerini aldık.
Onur Öymen, olup bitenleri Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin bir uzantısı olarak görmek gerektiğine dikkat çekerek şunları söyledi;
“Ukrayna Rusya’dan sonra en büyük devletti. Hem sanayi açısından hem coğrafi konumu açısından önemliydi. Rusya, Beyaz Rusya ile birlikte Ukrayna’nın kendi etki alanından çıkarılmasını hiçbir zaman içine sindiremedi. Onun için Ukrayna’daki siyasi gelişmeler bir yandan Rusya’nın etkisinin sürdürülmesini benimseyen yerel politikacılar, bir yandan da Rusya’nın yörüngesinden çıkıp Batı’nın, Avrupa Birliği’nin, NATO’nun çerçevesine girmek isteyen politikacılar arasındaki bir çekişme sahnesine dönüştü. Halkın temel tercihleri de ekonomik sıkıntıların da etkisiyle Avrupa Birliği’yle birleşme yönünde olunca daha da keskin bir çekişme ve çatışma halini aldı. Sonra halkın son zamanlardaki gösterileri Arap Baharı değilse bile Slav Baharı görüntüsü almaya başladı. Bu göstericiler anlaşılan şimdi bekledikleri siyasi sonuçları alabileceklerini düşünüyorlar. Hükümetin fazla direnemeyeceği anlaşıldı. Her ne kadar polis şiddetle bu gösterileri engellemeye çalıştıysa da böyle göstericilere ateş açarak bazı Orta Doğu ülkelerinde görüldüğü gibi bir iç savaşa dönüşmesini göze alamadılar. Neticede öyle anlaşılıyor ki gerçek bahar bir Slav Baharı olabilir. Bu görüntüler onu gösteriyor. Bu zahmetsiz olmaz.”
* Türkiye’ye yansıması...
“Türkiye ile Ukrayna farklı yapılara sahip ülkelerdir. Türkiye, bağımsız bir ülkedir. Bir NATO ülkesidir ve Batı ülkesidir. Fakat Türkiye’deki demokrasi alanında yaşanan sıkıntılara karşı halkın tepkisi giderek daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Türkiye bir rejim değişikliğine gitmeyi değil, Cumhuriyet’le birlikte kurduğu rejimin tam bir demokrasiye dönüşmesini istemektedir. Ukrayna’da ise eski rejimden kalan kalıntıların tasfiye edilerek gerçek anlamda bir rejim değişikliğine yönelmesi söz konusudur. Türkiye böyle bir rejim değişikliği kavgasına girmiyor. Tam tersi Türkiye’de rejimi geriye doğru değiştirmek isteyenlere karşı Cumhuriyet rejimini, Atatürk’ün kurduğu rejimi ve demokrasiyi savunmak istiyor. Türkiye’deki mücadele budur. Bunun için de halkın sesine kulak vermek gerekiyor. Demokrasi karşıtı gelişmeleri engellemek lazımdır. Türk halkının ters yönde bir rejim değişikliğine gitme tahammülü yoktur. Genel tablo bu ama Ukrayna’daki gelişmeler başka bölge ülkelerine de etkili olabilir. Belki biraz da bundan rahatsızlık duyuluyor. Ukrayna’dan sonra belki Beyaz Rusya’da bazı Kafkas ülkelerinde filan da bunun yansımaları olabilir diye düşünüyorum. Özetle bir Slav Baharı’nın başlangıcı saymak bunu, çok abartılı olmaz.”
Taraftar medyada yansıtıldığı gibi, 22 yıl aradan sonra Türkiye’ye ilk gelen Fransız Cumhurbaşkanı Hollande ile iki ülke arasında buzlar eritilebildi mi?.. Onur Öymen, bu soruya da yanıt verdi;
“Fransa, Türkiye’ye mesafe koyan bir ülke, bunu görmek lazım. Bir ziyaretle de bunu halletmek mümkün değil. İç politika nedenleri olabilir; Ermeni meselesi gibi. Avrupa Birliği boyutu olabilir. Çünkü, Fransa tek başına 5 müzakere başlığına veto koydu. Yani, açıkça (sizin Avrupa Birliği üyeliğinizi istemiyoruz) diyorlar. Şimdi Fransa bu tutumunu değiştirecek mi, göreceğiz. Fransa’nın tutumunu sadece bazı ekonomik menfaatler bekleyerek bazı söylem değişikliğine gitmesi yeterli değildir. Fransa’nın gerçekten Türkiye konusunda yeni bir değerlendirme yapması lazım. Ya Türkiye’yi karşısına alacak ya da Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine destek verecek. İkisini aynı zamanda yapamaz. Ermeni meselesi konusunda Türkiye’nin gözünün içine baka baka uluslararası soykırım sözleşmenize aykırı bir biçimde parlamentonuzdan kararlar çıkaracaksınız, Cumhurbaşkanı düzeyinde bu kararları destekleyeceksiniz ancak yüksek mahkemeler bunu engelleyebilecek. Sonra da gelip bize Türkiye ile yakın dostluk ilişkilerinden bahsedeceksiniz. Bu ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Hollande, Türkiye’nin duyarlılıklarını yeterince anlamış mıdır, bu ziyaret onun yaklaşımlarında değişikliğe yol açar mı açmaz mı, Fransa’daki toplumu, çevreleri etkileyebilir mi etkileyemez mi, bunları göreceğiz. Fransa konusunda biraz ihtiyatlı olmak, beklemek lazım.”