Skandallar Üst Kurulu
Eski başkanı Deniz Feneri dolandırıcılığında kurye olmaktan şüpheli, üyeleri harcırah yolsuzluğu zengini olan RTÜK’ten, iktidarın “yayınlamayın” talimatına rağmen “şehit haberi” yapan kanala 750 bin lirayı bulan ceza kararı!
Bana kalırsa çok aceleci davranmış “devlet baba” ’RTÜK’e bu adı koymakta...
Hele bir adını hak etmesini bekleseydi keşke. Töremiz de böyle değil mi? Dede Korkut’da, Dirse Han’ın oğlu, karşısına çıkan boğa ile dövüşüp onu halt edene kadar “Boğaç” diyen var mıydı kendisine? Türk’ün adıyla kaderi birbirine bağlıdır töremizce... Diyeceksiniz ki; “ağa dizileri”nde pompalanan feodal kültürden öte töre mi kaldı! Uygulamazsanız, böyle layığı olmayan adlar koyarak “töre cinayeti” işlerseniz; töreyi kurban ederseniz kalır mı hiç!..
Eski başkanı Zahid Akman, Müslümanlardan milyonlarca euronun tırtıklandığı Deniz Feneri e.V. dolandırıcılığının kuryesi olmakla suçlanıyor...
Kimi üyeleri “harcırah zengini” olmuş; tüyü bitmedik yetimin hakkıyla yediklerinin, içtiklerinin, gezdiklerinin haddi hesabı yok...
Bir ay önce oybirliği ile aldığı “bölge müdürlükleri güçlendirilsin” kararını, bir ay sonra sunduğu yasa tasarısına “bölge müdürlükleri kaldırılsın” diye sızdıracak kadar ne yaptığını bilmez (yahut “işini bilir”) hale dönüşmüş...
Çocuklar için hazırladığı internet sayfasında, “Bir gün adam karısını dövüyormuş, kapı çalmış dayağı kesmiş? Neden? Çünkü eşek sudan gelmiş” gibi cahiliye kafasının tezahürü bilmeceler yayınlamış...
Atatürk’lü reklam filmini yayımlayan 13 kanala ceza verilmesini isteyen bir başkan oturuyor başında...
Hülleli kadrolaşmanın gözbebeği...
Ve şimdi de... Şemdinli’de 11 askerin şehit olması haberini ve şehit aileleriyle yapılan röportajları yayımladığı için Kanal D’ye 375- 750 bin lira arasında para cezası verilmesini öngören kararıyla huzurlarınızda RTÜK!
Ne RTÜK’ü... Dedem Korkut olsa; “hakkı”nı vermez, doğrudan “SÜK” demez miydi adına; Skandallar Üst Kurulu!
Kurulun bu skandal karara imza atan üyelerine göre, bir şehit babası “Dimdik duruyorum, yıkılmadım yıkılmayacağım. Ağlamayacağım...” diyerek “Terör örgütünün korkutucu özelliklerini yansıtmış’’oluyormuş!
Haber bülteninde, bir şehit kardeşi ”Bir canım varsa bu vatan için ben de vermeye hazırım“ diye haykırıyor;
Bu mu korku? Bu mu yılgınlık?
Bu meydan okuma, bu direnç, bu cesaret, bu feragat, bu kararlılık mı ”ceza“ya müstahak?
Bir dağ yamacında ”tek başına“ karakolları yayımlamak değil, bu ülkenin ”kahraman çocukları“na ”keklik“ demeye getirmek değil ekran ekran dolaşarak da, bu mu?..
Hükümetin ”devlet adına“ kurumlarını İmralı kıyısında kuyruğa dizmesi değil... Hükümetin ”devlet adına“ yargıyı çadır mahkemesinde görevlendirmesi değil... Hükümetin ”devlet adına“ PKK’lıya sözler vermesi değil... Kan ve can pazarlığı yapmadan sipere koşanların öyküsü mü ”korkutucu“?
Niye? Kandil eşrafı mıyız biz?
Bu millet, bir inde, köşeye kısılmış haldeyken gözgöze gelmiyor ki şehidine selam duran milyonların gözündeki ”hiddet“le!
Kanal D’den ”savunması“nı istemiş RTÜK... Cezadan yırtmak için; ”Şehit cenazesi gibi bir suç unsuruna(!) yer verdiğimiz için çok pişmanız” mı diyecekler mesela!
Belki şöyle bir savunma daha yerinde olur;
“Şehit haberlerini yayınlamayın“ diyen Başbakanımız hünkarımızı dinlemeyip haylazlık ettiğimiz, bizi karşısına oturtup, iktidar aleyhine sloganların atıldığı şehit cenazelerine yer vermememiz için nasihat eden İçişleri Bakanımız efendimizin sözünden çıktığımız için özür dileriz!..”
“Ağır cezalık” dedim ya; Faşist iktidarın sözünün üstüne söz söylemek ha!.. “Müebbetlik” bile olabilir Kanal D bu suçtan dolayı!
Bu fotoğraf Nisan ayında Şemdinli’de şehit olan Erkan Ayas’ın eşi Özlem Ayas’a ait. Düşünsenize Yiğit Bulut’un “Gazetelerin de RTÜK’ü olsun” teklifi ciddiye alınsaydı, şehit eşinin bu dik duruşunu hatırlattık diye, biz de 750 bin TL’yi bulan para cezasına çarptırılacaktık belki!
Vatan sevgisi ve direncin yansıması
RTÜK’ün CHP’li üyesi Hülya Alp, Kanal D’ye verilmesi öngörülen ceza kararına düştüğü muhalefet şerhinde “Şehit aileleriyle yapılan röportajlardan seçilmiş ifadeler ve kanal tarafından hazırlanan dış ses metinlerinden de anlaşılacağı üzere, yayın terör örgütünün korkutucu ve yıldırıcı özelliklerinden ziyade, Türk askeri ve Türk halkının vatan sevgisini ve vatan savunması konusundaki direncini, kararlılığını, bütünleşmesini yansıtmaktadır” dedi.
++++++
Hiçbir şehit cenazesi yılgınlığa yol açmaz
“Oğlumun arkasından ağlamayacağım, yıkılmayacağım” diyen bir şehit
babasının “suç örgütünün korkutucu özelliğini yansıtma” ihtimalinin bulunmadığını söyleyen MHP’li RTÜK üyesi Esat Çıplak ise karara muhalefet şerhinde “Şehit ailelerinin görüntüleri, vatan sevgisinin, milli birlik ve bütünlüğün önemini vurgulamaktadır. Bu tür haberler milletin teröre karşlı dirençli duruşunu gözler önüne sermektedir” dedi.
Çıplak’a göre yılgınlığa sebep olacak veya terör örgütünün istediği sonuca hizmet edecek görüntü, bir şehit ailesinin hayat tarzının yahut bir şehit cenazesinde ortaya konan protestonun değil, örgütün eylem düzenlediği alandan aktarılan tahribatın görüntüsü olabilir.
++++++
Ahmet Sever’in gündüz düşleri...
Milliyet’ten Devrim Sevimay’a konuşan Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever “Bir kere ne zaman bir
sorun olsa MHP’si, BDP’si, CHP’si, sivil toplum örgütleri, artık herkes
“Cumhurbaşkanı devreye girsin” diyor, bu Cumhurbaşkanının herkesi kucaklamasına ve hükümetle arasına belli bir mesafe koymasına duyulan güvenin işareti. O makamın kabul edildiğinin işareti.
Bunun da tek sebebi Sayın Cumhurbaşkanı’nın uyguladığı tavır, verdiği mesajlar, bugüne kadar her kesimi dinlemiş olması, ülkenin gündemindeki hemen her konuyla ilgili bir tavır ortaya koyması, bir vizyon, bir yol haritası çizen
konumda olmasıdır...” diyor.
Sever’in muhalefetin Cumhurbaşkanına duyduğu güveni yere göğe koyamadığı günün gazetelerinde bakın ana muhalefet partisi liderinin hangi sözleri yayımlanıyor: “Sayın Cumhurbaşkanı, olaylara daha objektif bakan, kamuoyuna güven veren kişilerin atanmasına öncülük edebilirdi. HSYK’da bir denge sağlayabilirdi. Bu da toplumda bir güven algısı yaratırdı. Bunun tam tersine, özellikle Kayseri’den baro başkanını, Kayseri-Der Başkanı’nı seçmesi çok manidar. Klientalizm dediğimiz bir etik dışı davranışın mimarı oldu. Bu sözcük adam tutma, seçilecek kişileri müşteri gibi algılama anlamına da geliyor. ’Ben kendi hemşerilerimi atarım, diğerlerini atamam’gibi bir algı. Milletvekili olduğu seçim bölgesinden yapılan bu atamalar, yükseltmek istediğimiz toplumun etik değerlerini törpüleme anlamına geliyor. (...) Bende bir hayal kırıklığı yarattı.” İnsan, tamam belki şiirdeki gibi “hayal ettiği müddetçe yaşar” ama; Cumhurbaşkanlığı makamını temsilen konuşan bir zatın da kendini hayal dünyasından evvel cumhurun zihin dünyasına dair asgari düzeyde de olsa gerçeği göz önünde bulundurarak beyanda bulunması gerekmez mi? Söyleşi loş bir ortamda filan yapılmış olsaydı “acaba” mı, bir uyku, sayıklama hali mi söz konusu diye bile şüphelenebilirdim; o derece “gerçeğe aykırı” geldi bana Sever’in inanmak istediği “Herkesin Cumhurbaşkanı ütopyası”.
Sonra günlük güneşlik fotoğraf durumu ele verdi: Sakın Ahmet Bey’in gündüz düşleri olmasın anlattıkları...
Siz hayra yorun da; neme lazım!
++++++
AKP bir kendisine demokrat
Cüppeli Ahmet Hoca’nın konuşmacı olarak katılacağı bir toplantının yapılması yasaklandı. (...) Yeni Şafak gazetesi bu toplantıyı bir “provokasyon” olarak niteleyince, toplantının yapılması valilik tarafından yasaklandı.
(...) Bu olay ortaya çıktığından beri bakıyorum, yandaş medyada kimse “demokrasiden, toplantı ve gösteri yapma hakkından” söz etmiyor. (...) AKP medyası, yeri geldiğinde ağzından “demokrasi, demokratik haklar” gibi kavramları düşürmüyor. Ama işlerine gelmeyen durumlarda da bu kavramları hiç hatırlamıyorlar. Bir kez daha ortaya çıkıyor ki “demokrasiyi” sadece kendileri için istiyorlar. Başkalarının haklarının, şartlar öyle gerektirdiğinde kısıtlanabileceğini düşünüyorlar, düşünmekle de kalmayıp bunun bayraktarlığını bile yapabiliyorlar.
Gelecekte kimlerin demokratik haklarını kullanmalarına karşı çıkacaklarını ise her halde sadece Allah biliyor!
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
++++++
GÜNÜN SORUSU
Eski genel yayın yönetmenlerini ne yaparlar?
Ahmet Hakan dünkü köşesinde “Ortalıkta Hürriyet için ”eski genel yayın yönetmenleri cemiyeti“ ya da ”Her genel yayın yönetmeni bir gün Hürriyet’i tadacaktır“ türü espriler dolaşıyor... Bilinsin istedim” diye yazınca Keramettin Abi (sayfa sekreterimiz) espriyi patlattı:
“Eski genel yayın yönetmenlerini ne yaparlar?”
Ertuğrul Özkök (Hürriyet), Sedat Ergin (Milliyet), Mehmet Y. Yılmaz (Milliyet), Fatih Çekirge (Star), Rahmi Turan (Gözcü) son olarak da İsmet Berkan (Radikal)’a bakınca cevabı belli:
“Kırpıp kırpıp Hürriyet’e yazar yaparlar!”
++++++
++++++
MİNİ YORUM
Yazarının yüzünü kızarttı
Hakan Albayrak, kendi gazetesinin yani Yenişafak’ın Pazar ekine verdiği röportajın “yayınlanan halini” başlığından, ara başlığına kadar hemen her unsuruyla eleştirdikten sonra, “mülakatta en çok önemsediğim bölüm kesilince ortaya böyle bir saçmalık çıktı” diyor. Varın siz düşünün yandaş medyanın eline düşen “öteki”nin halini. Kendi gazetesinde yayınlanan röportajı için “Okuyunca yüzüm kızardı” diyor Albayrak... Eli değmişken, gazetesi aracılığıyla “Yüzü kızartılan” diğer insanların da “aslı” nı yazsa keşke; ne de olsa “kader ortağı” sayılırlar bundan böyle...