Sizin vatanınız burası değil, yormayın bizi!
23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim, 10 Kasım…
Bu tarihlerde Türkiye enteresan bir şekilde geriliyor.
20 yıl öncesine kadar böyle bir tablo yoktu.
Olabilecek en garip senaryoda bir meczup çıkar, saygı duruşu sırasında slogan atar, gözaltına alınırdı. Biraz araştırınca merdiven altı bir tarikatın istismarcısı çıkardı.
Siyasi iklim değişince, tablo da değişmeye başladı.
Çok iyi hatırlıyorum, Ankara'da okuduğum yıllarda önemli günlerde Anıtkabir'e giden insanların sayısı abartılı rakamlara ulaşmaz, törenler rutin bir şekilde gerçekleşirdi.
Ne zaman ki siyasetin başındaki kişiler söylemlerinde Atatürk'ü hedef almaya başladılar, ne zaman ki 'yeni türeyen yazarlar' Atatürk'ü köşelerinden eleştirmeye başladılar, tablo bir anda değişti.
Anıtkabir'e giden insanların sayısı milyonu aştı, özel günlerde izdihamdan içeriye girilemedi.
Sadece Ankara değil, çevre illerden de Mustafa Kemal Paşa'ya koştu insanlar.
10 Kasım'daki tabloya bakın… Anıtkabir, Dolmabahçe doldu taşı…
Nutuk, en çok satan kitaplar listesinden inmez oldu.
Bugüne kadar "hap" gibi verilen Cumhuriyet'in kuruluş dönemi ve Atatürk dersleri, "milli" olma özelliğini çoktan yitirmiş olan Milli Eğitim'in müfredatlarında değiştirildi. Olabildiğince Atatürk'ü anlatmama kaygısı başlamıştı.
Andımızı, Gençliğe Hitabe'yi "ucube"leştirmeye çalıştıkça, yeni nesilde tam tersi bir eylem metodu gelişti. Çocuklar kendiliğinden Atatürk'ü araştırmaya, okumaya, öğrenmeye başladılar.
Özellikle gençlerde bu anlamdaki Atatürk sevgisi kat be kart arttı.
Ne yapıldıysa ters tepti…
***
Lakin tehdit hala büyük!
Yasama-yürütme ve yargıda liyakati ortadan kaldıranlar, fanatik bir şekilde örgütleniyordu. Bu örgütlenme bir dönem "cemaat" ve "iktidar partisi üyeleri" arasında paylaşılırken, 15 Temmuz sonrasında işler değişti, sadece iktidar odaklı bir kadrolaşma başladı.
15 Temmuz öncesinde ve sonrasında da bu yeni tip kadrolaşmanın en büyük rahatsızlığı Mustafa Kemal Atatürk'tü…
İşte bu tehlikeliydi.
Çünkü onlar sadece 09.05'te siren çalmasından rahatsız değildi, onlar; Atatürk'ün getirdiği Türk kimliğinden, milli devlet yapısından, milli kurumlardan, milli dilden rahatsızdılar.
Bu hazımsızlık, Kürtçü-bölücü grupların da ortaklığıyla sürdürülen çözüm süreci gibi aşamalarda programlı bir ittifaka dönüştü.
Devletin bizzat içinde olduğu bir sorun, bir değişim vardı.
Bugüne kadar, Kürtçü-bölücü gruplarla, Atatürk düşmanlığı noktasında buluşan siyasetin erkleri sokak ağzında ve kulaktan kulağa hep şu söylemde bulundular "Atatürk, İngilizlerin kontrolündedir, Türkiye Cumhuriyeti de bir İngiliz sömürgesi gibi kurulmuştur. İslam dışlanmıştır, bunu Cumhuriyetle sağladılar, Atatürk'ü başa getirdiler." Onların nazarında İngiliz gemisine binerek kaçan Vahdettin ise bir kahramandı!
Bu sorunlu yorum, Kadir Mısıroğlu, Mustafa Armağan gibi isimler tarafından uzun yıllar zikredildi. Mükafatı devletin en üst düzeyinden maddi yardım alıp, Saray'da ağırlanmak oldu.
Prof. Dr. İlber Ortaylı bu kişilerle ilgili geçtiğimiz günlerde çok çarpıcı bir yorum yaptı; "Cahil, geri kalmış kafa, gelişememiş beyin, dışarıdan empoze laflarla konuşanlar…"
Ortaylı gibi referans bir ismin bu alandaki yorumu son derece çarpıcı.
Ama bir diğer çarpıcı olan da İngiliz arşivlerindeki Mustafa Kemal ile ilgili Kuvayi Milliye'nin başına geçmeden evvel yapılan yorumlar; "Milliyetçi, devrimci düşünceleri, tehlikeli, önlenmeli, rakipleri desteklenmeli…"
Atatürk'ü düşünmeden eleştirenlerin okuma-yazma ve araştırma süreçleri; holiganvari, sloganik olduğu için, bu gibi içerikleri, haberleri pek görmezler.
Görmedikleri gibi her fırsatta saldırmaya, onun getirdiklerini yıkmaya özen gösterirler.
Kendisini üst başlıkta "muhafazakar" olarak tanımlayan Kardeşim; artık bu fikirlerini değiştirmek zorundasın.
Atatürk'ü sevmek demek; ülkeni sevmek, Türk kimliğimi sevmek demek.
Atatürk'ü sevmek demek; vatanını, eğitimini, gelecek neslini sevmek demek.
O yüzden sağlıklı düşünmek gerekiyor.
ABD Başkanı Trump, ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişiye hakaretler ederken susup, Mustafa Kemal Atatürk'ün 10 Kasım günü anılmasında tepki gösteriyorsan.
Kusura bakma da senin ülken burası değil, senin vatanın burası değil.
Yorma bizi…