‘Sizin kadınlarınız’ alınmasın
Majestelerinin karikatüristi
namlı Salih Memecan Sabah’ta “Bizim kadınlarımız”ı çizmiş dün...
Çalışan, çalışmayan, dayak yiyen, öldürülen “kadınlarımız”..
“Eş, anne, sanatçı, sevgili” olan “kadınlarımız”...
Bu duyarlılık iyi güzel de...
Kadınlar arası ayrımcılık değil mi şimdi sizin yaptığınız?
Ya “sizin kadınlarınız”?
Alınmayacaklar mı bu fotoğrafta kendilerini göremeyince...
Hem de onca fedakarlıktan;
Bir Amerikan banliyösünde çekirdek ailesiyle ve devletin zirvesinin “koruyucu ailelik” yaptıkları mahdumlarıyla mutlu mesut yaşarken kariyerini bıraktıktan...
“Milletvekilliği” gibi “millete saçını süpürge etmeyi” gerektiren bir görevi ifaya gönüllü olduktan...
Gündüz Meclis’te çalışmaları yetmezmiş gibi, gecelerce de evlerinde, protokol ağırladıktan...
Velhasıl eşlerini “milletvekili kocası”, daha önemlisi “iktidar eniştesi” yaparak maddi-manevi ihya olmalarını sağladıktan sonra...
“Sizin kadınlarınız”a bir 8 Mart kutlaması da mı fazla...
Hakikaten artık bir semt adından ibaret galiba “vefa”...
+++
Taraf’ın faili meçhul ihbarlarına sazandın ama...
Dün “çifte standart”tan yakınmıştık ya...
Derya Sazak vesile olsun somutlaştıralım.
Şimdilerde “arkadaşlarımız” dediği kimi gazetecilerin tutuklanmasını konu ederek “Faili meçhul bir ihbar mektubu ve telefon dinlemeleri üzerinden gerçekleştirilen tutuklamalar demokrasiyi gölgeliyor” yazan Sazak, Mustafa Balbay söz konusu olduğunda “bu infazdır” demek yerine ancak “tutukluluk süresi avukatlarının ve meslek örgütlerinin ifadesiyle “infaz”a dönüştü” diyebilmişti! Şimdilerde “faili meçhul ihbar üzerine tutuklama olmaz” diyen yazar, Kafes ve Balyoz iddiaları patlak verdiğinde, Taraf’a yapılan “faili meçhul ihbarları” delil gösterip, “faili meçhul ihbarların” doğru olduğu peşin hükmünden yola çıkıp, “Taraf’ın yayımladığı belgelerde “mutabakat hükümeti”nin listesi ve başbakanı da hazır!Çarşaf, Sakal, Oraj gibi eylemler, “plan”da yoksa bilgisayarlara nasıl kaydedildi?” diye sormuş, “Taraf’ta yer alan bazı iddiaları, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturmak gerekmektedir” diyerek sorumluların yargıda hesap vermesinin sağlanması çağrısı yapmıştı.
+++
Muhalefete ‘ajan gazeteci’ tuzağı
Anlaşıldığı kadarıyla CHP’ye karşı kurulan tuzakta Oda TV’de çalışan İklim Bayraktar Kaleli isimli o sarışın kadın kullanılmış.
Bu kadın; cazibesini de kullanarak ve gazeteci kimliği arkasına saklanarak CHP’nin içine sızmaya kalkışmış.
(...) Yapılan bu işin adı gazetecilik değil ajanlıktır...
Elbette ki İklim Bayraktar telefonlarının dinlenildiğini de biliyor ya; sağla solla konuşmaya devam etmiş.
Örneğin; eski YARSAV başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu da arayıp durumu anlatmış. Deniz Baykal’la görüşüp onu tuzağa düşüreceğini, bunu da Kılıçdaroğlu’na götüreceğini, ama Kılıçdaroğlu’nun bunu istemediğini söylemiş. Böylece de bu konuşmaların belge haline getirilmelerini sağlamış.
***
Bu İklim Bayraktar Kaleli’nin önceki vukuatını da bilirsiniz. Basına yansıdığına göre; CHP Milletvekili Muharrem İnce, güya içkili içkili bunun evine gelmiş; kendisine Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili gizli bir belge vermek istemiş; falan...
Kısaca özetlediğim bu haberler bir gerçeği gösteriyor:
İklim Bayraktar Kaleli; Oda TV’ye gazeteci gibi girmiş. Amma kendi deyişi ile ’büyük balık yakalayıp ilgilisine teslim etmek’ için çalışmış.
Gazeteci diye ortalıkta dolaşan bir insana böyle suçlamalarda bulunmak istemizdim. Lakin; Türkiye’deki demokrasiyi hadım edenlerin; böyle operasyonlarla kamuoyunu kandırdıklarını görüyorum. O yüzden de İklim Bayraktar Kaleli olayının tartışılmasını istiyorum.
Bilelim ki demokrasiye karşı asıl darbe, muhalefete tuzak kurmaktır. Bir aydın olarak bu tuzakla neye mal olursa olsun savaşmaya devam edeceğim.
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Darbeyi basın değil demokrasi yedi
Adalet Bakanı ’Basına darbe’den söz ediyor.. Olay basına darbe aşamasını çoktan geçip “demokrasiye darbe” niteliği kazandı oysa...
Gazetecilerin tutuklanması kadar önemli bir başka olaya dikkati cekelim... CHP sempatizanı bir yazarın sütunu, sırf onun bu özelliğinden dolayı askıya alındı... Onlarca AKP’li yazar yazarken bir tek CHP yanlısı yazara tahammül edemedi iktidar... Kalemini baskıyla elinden aldı. Ve muhalefet partileri hâlâ durumun farkında değil.. Hâlâ sorunu basın özgürlüğünden ibaret sanıyorlar. Hâlâ muhalefetin sesinin kamuoyunca duyulmaması için basının bastırılarak demokrasiye darbe vurulduğunun farkında değiller. Ya da rahatlarını bozmamak için öyle görünüyorlar.
Melih Aşık / Milliyet
+++
Tek mağaza kapatırsa yeter
Louis Vuitton’un, Christion Dior, Donna Karan, Givenchy, Hennessy gibi markalarına Bulgari’yi de eklediğini duyunca Emine Erdoğan adına pek sevindim... Milyarlık çantalara olan ilgisini sağır sultanın duyduğu Emine Hanım’ın, fiyatı eşinin maaşıyla yarışan bu çantalara sahip olabilmek için alışveriş merkezi kapattırdığı iddia edilmişti önceki yıllarda... Artık gerek kalmadı; “en pahalı” tasarımları satın almak için “mağaza” kapattırması kafi, markaların aynı çatı altında birleşmesiyle!
+++
Vadem dolana kadar psikolojik harekâta karşı mücadele edeceğim
Yok, ’yazı yazmama’ eylemimi uzatmayacağım, vadem dolana kadar ’doğru bildiklerimi’ yazmaya devam edeceğim. Ve tabii, öncelikle, yazıp çizen herkesi büyük bir tedirginliğe sürükleyen, sonra da işi ’suçsuzsanız neden paniğe kapılıyorsunuz’ pişkinliğine döken baskı ortamı hakkında yazacağım.
’Panik’ değil, derin bir ’kaygı’ içindeyim. Bu kaygının genel ve özel nedenleri var. Genel nedenlerini ’sivil otoriter siyaset ortamının yükselmesi kaygısı’ olarak birçok vesile ile ifade ettim. Sadece, bu kaygıyı vurguluyor olmak bile büyük bir itibarsızlaştırma kampanyasına maruz bırakılmama yetti.
Kurnazca ve ürkütücü
’Suça bulaşmadıysanız ve vicdanınız rahatsa kaygı duymanıza gerek yok’ denilip geçilemeyecek bir noktaya geldik. Zira, belli ki, ’suç’un ve ’suça bulaşma’nın tanımı bayağı değişmiş, genişlemiş. ’Psikolojik harekât’, ’kanaat terörü’, ’gazete ile darp etme suçu’, ’etki ajanlığı’ , ’gazete ve televizyonların birer kalaşnikof gibi kullanılması’ türünden ’suç’ tarifleri yapılmaya başlanmış. Zaman gazetesinde son birkaç gün içinde çıkan dört yazıda, bu yeni suç tanımları yapılıyor. Ahmet Turan Alkan ’kanaat terörü’ne hayır’ diyor (5 Mart). Mehmet Kamış, ’Kalaşnikof gibi kullanılan gazete ve televizyonlardan’ söz ediyor (5 Mart). Şahsına her zaman saygı duyduğum Ekrem Dumanlı ’psikolojik harekât ve harp’ten ve bu çerçevede işlev gören ’etki ajanlığından’ bahsediyor (7 Mart). Mümtazer Türköne, ’Elinizdeki gazete olunca darp fiili suç olmaktan çıkıyor mu?’diyor (6 Mart).
Bununla da yetinmiyor, eli yükseltiyor, medyanın darbenin asıl suçlusu olduğunu ileri sürüyor, “Artık netleşti: 28 Şubat bir medya operasyonu olarak planlandı ve icra edildi. Asker sadece öcü gibi öne sürülüp kullanıldı. 28 Şubat’ın failleri gazete patronları ve yöneticileri idi” diyor. Ne kadar ’kurnazca’ve ne kadar ’ürkütücü’ değil mi? Bir taşla iki kuş; hem farklı düşünenleri ’darp suçu’ ile tasfiye etmenin yolunu açmış oluyor, hem ’asker’e çiçek uzatılmış olunuyor.
Ne demek ’psikolojik harekât’, ’kanaat terörü’, ’etki ajanı’? Şu demek: artık, silaha falan gerek yok, bir konunun etrafında ’kamuoyu oluşturmak’, bir suç eylemi olarak tanımlanıyor. Kendi inandığımız doğrular etrafında, kamuoyu oluşturmaya çalışmıyorsak neden yazıp, çizelim? Neden siyasal aktivizm faaliyetlerinde yer alalım, panellere, toplantılara, imza kampanyalarına katılalım? Irak işgaline karşı onca şey yaptık, tezkere Meclis’ten geçmesin diye Ankara’yı mekân tuttuk. Basbayağı, kamuoyu, baskı oluşturmak amacındaydık ama ’suç’muydu? Bunların olmadığı bir demokrasi düşünülebilir mi?
Ucu açık yeni suç tanımları
Aynı şekilde, ne demek, darbenin asıl sorumlusu ’medya patronları’ ve ’yöneticileri’? Velev ki, onlar türlü çıkarları peşinde medya güçlerini şu veya bu istikamette kullanmak istiyorlar. Peki, gazetelerinde çalışanlar ve özellikle ’yazanlar’ ne oluyor? Patron talimatıyla yazdılarsa, büyük şahsiyetsizlik! Yok öyle düşündükleri için yazdılarsa, kusura bakmayın ama bunu darbecilik diye nitelendiremeyiz.
...Ucu açık ’yeni suç tanımları’ ile yola çıkarsanız, sizden farklı düşünen herkesi bu tanımın içine sokabilirsiniz. Bu çok tehlikeli bir iştir. Dahası, sizden farklı düşünenler de, sizin yaptığınıza ’psikolojik harekât’ derse ne olacak. Üstelik sizin arkanızda iktidar gücü var! Psikolojik harekâtı ’iyi’, ’sırtı sağlam’ olan kazansın mı?
Nuray Mert / Milliyet
+++
Murat Belge, “Ergenekon’dan beni de alabilirler” demiş. Endişe etme..
Karşı devrim henüz kendi evlatlarını yemeye başlamadı...
F. Fidan
+++
MİT’çi Gündeş Özdil’i şehit etti!
Değerli ağabeyim Uğur Dündar’la sevgili arkadaşım Nedim’in telefon görüşmeleri “şüpheli”
bulunmuş...
Aslına bakarsanız, sadece “şüpheli şahıs” olduğu için, gene de şanslıdır Uğur ağabey...
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın İstanbul Bölge Müdürlüğü’nü de yapmış olan, ünlü istihbaratçılardan Osman Nuri Gündeş var. “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” ismiyle kitap yazdı. O kitapta, şehit edilen diplomatlarımızı anlatıyor. Ve, 329’uncu sayfasında, suikastla öldürülen diplomatlardan birinin fotoğrafı var... Hangisinin biliyor musunuz?
*
Benim!
*
Ünlü MİT’çi, hadiselerin o kadar yakından tanığı ki, beni hem diplomat, hem rahmetli ilan etmiş... Herkes “şüpheli şahıs” olmaktan şikâyetçiyken, biz olmuşuz sana “şüpheli şehit...”
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Komplo kasedini kim yayımladı
Deniz Baykal’ı CHP Genel Başkanlığı’ndan alaşağı eden “kaset skandalının” bir Ergenekon komplosu olduğu havası yaratılmak isteniyor.
(...)
Diyelim ki, yaratılmak istenen hava doğru.
Yani Baykal’ın aşk kasetinin yayınlanması bir Ergenekon komplosu.
Peki bu kaset nerede yayınlandı, onu hatırlayanınız var mı?
Odatv’de mi?
Hayır!
Haberal’ın televizyonunda mı?
Hayır.
Nerede yayınlandı peki?
Bir gazetenin internet sitesinde.
Habervaktim.com adresli sitede.
Şimdi sorum şu:
Bu sitelerin ve gazetelerin de Ergenekon’la bir bağlantısı var mı?
Fatih Altaylı / Habertürk
+++
Gazetecilikle ilgisi var
Savcı diyor ki, “Gözaltıların, gazetecilik görevleriyle, yazdıklarıyla, yazacakları kitaplarla ilgisi yok”...
Sonra da hepimizin “yazdıkları, yazacakları” için uyarı yapıyor:
“Bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir.” Ve “yazılanlar” için önyargılı gölge ve şaibe yaratıyor:
“Terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı sağlayacağı açıktır.” Bu ülkede bu yıllardır şu demek:
“Gazetecilik görevleri, yazılanlar,
kitaplar; terör örgütü hedef ve
amaçlarına katkı sağlamakla kolayca suçlanabilir.”
Umur Talu / Habertürk
+++
Hürriyet’te operasyon
Geçen hafta Tufan Türenç’in yazılarına son verildi. Cüneyt Ülsever, Özdemir İnce gibi isimler haftada bir yazacak artık. Bu operasyonun ardından bir de Hadi Uluengin köşesinden oldu.
’Bir sizden bir bizden’ mantığıyla ’Muhalif yazarlar operasyonu’ gibi görülmesin diye.
Üç-dört sene önce de müdahale
edilmesi beklenen yazarlar aşağı
yukarı böyleydi... Ama...
Bu operasyon seçim öncesi yapılıyorsa bunun gerekçesinin ’okunmama’olduğunu kimseye anlatamazsınız.
Hürriyet’in artık anlatmak gibi bir derdi var mı, onu da bilmiyorum gerçi.
Oray Eğin / Akşam