Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

'Sizin hiç oğlunuz öldü mü?'

“Sizin hiç oğlunuz öldü mü?” manşetiyle kafama paslı çiviler çakıldı... Medya mahallesinde yanına hükümet konseri verilen Ayşenur Arslan, Milliyet’te Genel Yayın Yönetmenliği değişikliğinin bu manşette kendisini hissettirdiğini hatırlatırken, Akif Beki’nin eğrelti gülümsemesi “oh olsun!” intikamcılarının düşen maskelerini de gösterdi.
Dünyanın en büyük acısıymış evlat acısı... Hele de zamansız, yakışmayan bir ölümse... Rab’bim kimselere tattırmasın. Ağabeyimi kaybettikten sonra anam hiç onmadı. Acıları bal eyleyen annem, oğlunu yitirdikten sonra tabiri caizse nefes alıyor... Yaşamıyor... Anamın acılarını düşünerek vardım Kocatepe’ye... Ankara’da yüzlerce cenaze kaldırdım Kocatepe Camisi’nden, her birinde ayrı acı yaşadık. Şehitlerimizde ayrı sızı, sevdiklerimizde kahırlı ağrı... 21 yaşında dünya güzeli Emir Hilmioğlu çok derinden vurdu... Genç kız olup da O’na gönül vermemek mümkün mü, diye sordum fotoğrafını göğsüme iğnelerken. Canımın canı Aybikehan ile yakışıklı oğlum Erdem Kutalmış’ı düşündüm... Titredim... Öylece kalakalmışım... “Adalet yoksa Tanrı da yoktur” sözleri ile Türkiye ve insanlık manzarasına mim koyan Nihat Genç çıkardı daldığım derinliklerden... Öyle ya adaleti olmasa Tanrı’ya inanır mıydı insanlar... Bütün dinlerin temelinde “adalet” vardır... Adil olmayan Tanrı’nın peygamberi de, kulu da olmaz... Kendi elleriyle yaptıkları putlara inananlar bile o putlardan adalet ummadı mı?
Cami avlusunda “Adalet’in anası” Müyesser de katılınca “çete” yi tamamlamış olduk. 16 ayını Silivri’de geçiren Müyesser Yıldız ve Türk edebiyatının muhteşem kalemi Nihat Genç ile son aylarda sıkça buluşuyoruz. Memleket endişeleriyle yürek sızıları bir araya getiriyor bizi. Emniyette yeni oluşturulan “D Şubesi” için potansiyel suçluyuz yani. Digital terörün e-postalara, gizli tanık ve isimsiz ihbar mektuplarına gerek yok ben ihbar edeyim bari... Bazen Silivri’ye düşüyor yolumuz, bazen de cami avlusunda cenaze namazlarına... Nihat ağabeyin oğlu Laçin ile benim Erdem gitar çalarken, Müyesser’in oğlu İlim de bateri çalıyor. Günün birinde bir araya gelip orkestra falan kurmaya kalkışırlarsa ana-babaları gibi potansiyel örgüt üyesi ilan edilebilirler. Ne de olsa Türkiye’de yaşıyorlar...
Tıpkı Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi elleriyle insanlara şifa dağıtan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tarifsiz acısını paylaşmaktan başka bir niyetimiz yoktu. Emir’in tiyatro sevdasını hocasından dinledik.
Müjdat Gezen Sanat Okulu’na devam etmiş, sahne tozunu yutmuş, başarılı bir oyuncu olmayı düşlerken, babasının uğradığı hukuksuzluğa isyan ederek Hukuk Fakültesi’ni tercih etmek zorunda kalmış. Ağabeyi yurt dışında okuduğu için avukat amcalarıyla beraber Silivri’yi su yolu yapmış. Karaciğer kanseri babasının bir an önce tahliye edilip, tedavisi için çalmadık kapı bırakmamış. Bunca elemin, kederin arasında dalgınlıktan daha tabii ne olabilir ki...
Bir kaç ay önce staj için Azerbaycan’da bulunan Alp Kaan da Bakû’de trafik kazası geçirip kara toprağa girmemiş miydi? Baba Mustafa Dönmez için alçakça iftiralarına cenaze sırasında devam edenler, Emir’in ardından zil takıp oynarlar belki. “Selvi boylum mezara bile sığmadı” diye hıçkıran annenin acısını, “Keşke ben ölseydim” diyen Fatih Hocanın feryadını anlatmam imkânsız.
Okul arkadaşlarının hıçkırıkları keza öyle.
Hiç oğulları ölmeyenlerin insanlık dışı uygulamasına değinmek bile istemiyorum. Dört günlük yasal iznin akşamlarını Sincan Hapishanesi’nde geçirdi Hilmioğlu... Hiç oğulları ölmeyenlere bu sütunlardan bir teklifim var. 21 yaşında Emir ile Alp Kaan’ın babalarını Silivri’de aynı hücreye yerleştirin. Evlat acısı çeken iki babanın feryadı acı çekmeyenlerin vicdanını sızlatamasa da, duvarları yıkacaktır...
Mustafa Dönmez ve Fatih Hilmioğlu’na baş sağlığı diliyor, oğulları hiç ölmeyenleri Allah’a havale ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları