Size ne yapıldı Abdullah Bey?
Türkiye bunca kriz yaşarken.. Türk siyaseti, kendisinin de ait olduğu geleneğin uygulamalarıyla tıkanırken, nefes alamaz hale gelirken..
"Harun gibi geldik deyip, Karun gibi yedikleri" apaçık ortadayken..
Ve siyaset böyle zamanlarda, uzlaştırıcı, rahatlatıcı, aklı başa aldırıcı dokunuşlara ihtiyaç duyarken ortalarda görünmeyen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yine bir fırsat bulup iki kelam etti nihayet..
Etti etmesine de, ne dediğini anlayan beri gelsin..
Suya-sabuna dokunmadan siyasi aktör olmak üzerine kurulu tarzı, 'Ortak aday' gibi sözler üzerine devreye girip "Ben varım ya" diyen vizyonuyla, bir 'Akil' olmaktan hep uzak olmuş Abdullah Gül, çıktı dedi ki;
-Bize yapılanı, güçlü olunca başkasına yapmamamız gerekiyor..
Baktım, medyanın havuz dışındaki parçalarından da bir alkış bir alkış..
Neden?
Hah işte ben de onu soruyorum, neden alkış?
Tayyip Erdoğan'la aynı gelenekten gelen birinden uyarı gelmesi, muhalefeti hep sevindirik ediyor.. Ediyor etmesine de, Erdoğan karşıtlığı, zihnimizi bulandırmamalı, şuurumuzu kapamamalı.. Alkışlayanlara sormak isterim;
-Siz bu, 'Geçmişte bize yapılanlardan' sözünden ne anladınız?
Mesela;
-1994 seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu halde, Tayyip Erdoğan'a mazbatasının verilmemesini, Belediye Başkanı yapılmamasını mı anladınız?
-2002 seçimlerinde, Ak Parti'nin seçimi kazanmasının ardından, Abdullah Gül'e Başbakanlık görevi verilmemesini mi hatırladınız?
-2004'te, 2009'da, 2014'te, yerel seçimlerde, kazanan Ak Partili belediye başkanlarına mazbatalarının verilmeyerek, haklarının gaspedildiğini mi hatırladınız?
-2007'de, 2011'de, 2015'te ve 2018'de Ak Parti'nin hiçbir milletvekilinin mazbatasını alamamasını, iktidar olamamasını, Türkiye'yi yönetememesini mi hatırladınız?
-Ya da Abdullah Gül'ün 2007'de Cumhurbaşkanı olamamasını mı hatırladınız? (367 geyiğine girmeyin, o anayasal bir zorunluluktu.. O gün ağlaştılar ama, o rakam bugün de var ve artık 367 değil 400..)
Dolayısıyla, yukarıda saydıklarım ne kadar gerçekse, 31 Mart seçimleri üzerinden Abdullah Gül'ün yaptığı değerlendirme de o kadar gerçek..
"Bize yapılanı, güçlü olunca başkasına yapmamamız gerekiyor"muş..
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in sıkça vurguladığı gibi;
-Bu millet Ak Parti kadrolarına belediyeleri teslim etti, Başbakanlığı teslim etti, Cumhurbaşkanlığını teslim etti.. Yetmedi 'Tek Adamlığı' bile teslim etti..
Bu Cumhuriyet, bu sistem, bu devlet, bu millet, bugün Ak Parti'nin yaptığını, Abdullah Gül'ün ima ettiği gibi, geçmişte onlara yapmadı..
"Kazandınız, buyrun" dedi.. Hoplamadı, zıplamadı, alengirli işler çevirip ellerinden yetkiyi almadı, mazbatalarını yakmadı, sayım salonlarını basan olmadı, 14 bin oyun seçilmek için yeterli olmadığı saçmalığı, kimsenin dilinden dökülmedi..
Bu yüzden, muhalif cephenin bile 'Mal bulmuş mağribi' gibi üzerine atladığı Abdullah Gül özdeyişini(!) daha dikkatli okumak gerekir diye düşünüyorum..
Ülkenin en dar ve t-kritik zamanlarından bile 'Sorumluluk' almaya yanaşmayan, ama medyatik ortamlarda iki kelam eden bir siyasi ürkekliği, allayıp pullamanın manası yok diyor içimdeki ses..
Çünkü hem bir uyanıklık var bu tavırda hem de doğruları söylemiyor..
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti geçmişte Abdullah Gül ve arkadaşlarının hakkını gasp etmedi..
Kazandılar belediye başkanı oldular.. Kazandılar Başbakan oldular.. Kazandılar Bakan oldular.. Kazandılar Cumhurbaşkanı oldular.. Kimse de 'Mazbatalarını alıkoymadı, gasp etmedi'
JARTİYERİ DE KENDİLERİNE BAĞLAMIŞLAR!
Deniyor ki, Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını niye vermiyorlar?
Deniyor ki, Maltepe'ydi, Büyükçekmece'ydi, işi uzatıp, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni yeni yönetimine niye teslim etmiyorlar?
Bakın size küçük bir not düşeyim..
İBB'nin Kültür AŞ adlı bir şirketi var.. Adından da anlaşılacağı üzere, kültür ve sanat işleriyle uğraşıyor.. Yakın bir geçmişte o şirketin tepelerinde şöyle bir soru yankılanıyor;
-Kardeşim bu kadar jartiyeri ne yapacaksınız? Bununla değil İstanbul'u, bütün Türkiye'yi jartiyerle donatırsınız..
Jartiyer bildiğiniz gibi kadınların bir iç giyim ürünü.. Ve belediyenin bir şirketindeki sorunun malzemesi oluyor.. Peki neden?
İddia o ki bir oyun sahnelenecek ve o oyunda jartiyer kullanılacak.. Gerçi şaşırdım, İBB'nin jartiyerli bir oyunu sergilemesine.. Ama böyle bir oyun için, jartiyer alımı yapılıyor..
Şirketin zirvesinden bir ses faturayı görünce ister istemez soruyor bu soruyu;
--Kardeşim bu kadar jartiyeri ne yapacaksınız? Bununla değil İstanbul'u, bütün Türkiye'yi jartiyerle donatırsınız..
Rakamı öğrenemedim.. Ama 'bütün Türkiye'yi jartiyerle donatabilecek' bir rakam olduğuna göre, çığrından çıkmış faturalardan yalnızca biri..
Bir daire başkanının kayınbiraderine tahsis edilen makam aracı mevzuuna girmiyorum bile.. Başta deniyor ki dedim ya, şimdi siz kendinize sorun;
"Bir tiyatro oyunu için alınan jartiyerin faturasıyla, bütün Türkiye'nin jartiyer ihtiyacının(!) karşılanabileceği bir düzeni, kolay kolay teslim ederler mi?"
Vesileyle, bu anlayışa sahip çıkan sayın Devlet Bahçeli'ye hatırlatmak isterim;
-Jartiyeri de gendilerine bağlamışlar gendilerine..