Siz hangisini besliyorsunuz?
Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki köpeğini izliyordu. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki torun kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup dururlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyaç duyduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine. Yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle cevapladı torununu sorusunu:
- Onlar benim için iki simgedir evlat!
- Neyin simgesi, diye sordu çocuk.
- İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk sözün burasında, “Mücadele varsa, kazananı da olmalı” diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- Peki, dedi, hangisi kazanır bu mücadeleyi?
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
- Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem o!
Cengiz Erşahin’in “Bilgelik Öyküleri” nde bu hikâyeyi okuyunca çok etkilenmiştim.
Kıymetini hiç bilmediğimiz nimetlerin başında ne geliyor derseniz vereceğim tek cevap “ömür” olur. Bizi, Allah yarattı. Peki boşuna mı yarattı? Yüz binlerce peygamberi boşuna mı gönderdi, onca kitap ve sahifeleri boşuna mı indirdi? Biliyorum bu satırlar falanca partinin açıklarını deşifre etme ve yeryüzünde dönen pek çok fırıldağın teşhiri kadar sizleri ilgilendirmiyor, bu tür yazılara burun kıvırıyorsunuz. Amma bütün o işlerin künhünde Allah’ın insanları yaratma sebebinin insanlar tarafından kavranıp kavranmadığının tezahürleri kodlanmış durumda.
Yani?
Savaşlardan rüşvete, kumar, zina, hırsızlık ve cinayetlerden düşküne yardıma ve barış için çalışmaya kadar her olay işte insanların içlerindeki bu “iyilik” ve “kötülük” damarlarından neşet ediyor. Kim hangisini daha çok besledi ise o kişiden o tür davranış ortaya çıkıyor. Bu tür hareketlerimizle bizler bu dünyada ya Allah’ın rızasına ya da gazabına muhatap olarak son nefesimizi veriyor, son nefesimizi nasıl verdi isek o şekilde diriliyor, nasıl dirildi isek işte o şekilde cennet ve cemal yahut cehennemle muhatap oluyoruz, olacağız.
Bir ramazan daha geride kaldı, bugün bayramı idrak ediyoruz... Kendimizi bir an olsun Kızılderili reisin yerine koyalım ve Ramazan süresince içimizdeki siyah ve beyaz köpeklerden hangisini beslediğimizi şöyle bir hatırlamaya çalışalım.
Şimdi bu da soru mu, 16 saat aç susuz kaldık, elbette beyaz köpeği besledik dediğinizi duyar gibiyim. Durun, acele etmeyin ve şu sorulara cevap verin..
O uzun açlık süresince en çok ne ile ilgilendiniz? Eğer Allah ve Resulü ve onların “ilgilenin” emri verdiği hastalar, yoksullar, yolda kalmışlar, anne baba, hısım akraba, komşu ile ilgilendi iseniz en çok işte siz o yönünüzü beslediniz. Banka cüzdanları, çekler, senetler kasanızda değil kalbinizde idiyse, dünya ve ahrete zerre faydası olmayan vakit geçirici şeylerle ilgilendi iseniz aslında siz işte o yönünüzü beslemiş oldunuz.
Biz insanoğlu, Allah, aksi için uyarmış bulunsa da, kendimizi çok kolay temize çekeriz. Şeytan, başkaları senin yaptığın iyiliğin yüzde birini bile yapmıyor, helâl olsun sana diye pompalar da pompalar.
Ve biz bu tuzağa çok kolay düşeriz.
Uyanık olmalıyız ve bilmeliyiz ki, Allah katındaki değerimiz (nelerimiz olduğu ile değil) bu dünyada neye değer verdiğimizle doğrudan alakalıdır.
Allah(c.c.) Gafur’dur, Rahim’dir, Rahman’dır, Tevvap’tır, Settar’dır, Rezzak’tır. O bizim kesinlikle her şeyimizdir. Ramazan boyunca yapamadığımızı her an yapmaya başlayabilir, Allah’ı sevindirebiliriz. Evet, O(c.c.), kulunun Cehenneme sırtını Cennet ve Cemaline yüzünü dönmesine çok sevinir.
Allah’ı sevindirmenin en kestirme yolu da, alnı secdeye koymak, yani namazdır.
Cümlenize selam ve dualar ediyor, dualarınızı bekliyor, hayırlı bayramlar diliyorum.