Siyasi rüşvetle seçim kazanmak!
29 Mart seçimleri iktidarın uygulamaları yüzünden meşruiyet tartışmalarına neden olacak gibi gözükmektedir. Çünkü çok partili hayata geçildiğinden bu yana Türkiye, hiçbir seçime bir anda artı altı milyon seçmenle gitmemişti. Seçmen sayısı bir dönemde bir biçimde altı milyon artarken oy kullananların parmaklarına sürülen boyanın kaldırılması da kuşkuyu iyice artırmıştır. Bir vatandaşın birden fazla oy kullanmasını engellemek için parmağa sürülen boyanın kaldırılmasını bu seçime özgü “minare-kılıf” taktiği olarak nitelendirenler çıkmıştır.
Bunlar yetmiyormuş gibi sosyal yardım kılıfı altında dağıtılanlar işi iyice çığırından çıkarmıştır. Geçmişte bir seçim döneminde yol yapımı ve asfalt faaliyetlerinin yoğunlaşması üzerine Demirel “Devlet seçime sokulmuştur” anlamına gelen sözler etmişti. Demirel, bugün faal siyasette olsaydı, AKP’nin dağıttığı siyasi promosyonlar karşısında muhtemelen “Gök kubbeyi başlarına yıkmak” tan söz ederdi.
Günümüz iktidarı siyasi rüşvet ve promosyonda sınır tanımamaktadır. Bir alımlık (25/50/75’lik) alışveriş çekleri, bir tadımlık gıda paketleri, bir mevsim yakımlık kömürler derken iş gelip dayanıklı tüketim maddesi dağıtımına dayanmıştır.
Durumun ilginç başka yönleri de vardır, o da dağıtımların “Benim valim vatandaşın ayağına kömürü götüren validir” anlayışı içinde yapılmasıdır. Bugüne kadar hiçbir iktidar bu tür bir cüret gösterememişti. Bu ülkede yine hiçbir seçim döneminde sosyal yardım adı altında vatandaşlara buzdolabı, çamaşır makinesi ya da çekyat gibi eşyalar dağıtılmamıştır. Yaşananlar her anlamda ilktir.
Yine bu tür dağıtımların seçim döneminde tavan yapması da ilginçtir. Seçim yaklaştıkça iktidarın yoksul ve muhtaç vatandaşı daha çok hatırlaması da tesadüftür. Dağıtımlara muhalefetin güçlü olduğu yerlerden başlanması ise başka tür bir tesadüftür.
AKP’nin kaybetmeye tahammülü yoktur!
Gelişmeler AKP’nin yapılacak yerel seçimlerin mutlak galibi olmak uğruna çiğnemeyeceği hiçbir ahlaki ve yasal sınır kalmadığını göstermektedir. Yaşananlar AKP’nin, her yapılan seçimi, var olma ya da yok olma sorunu olarak gördüğünü göstermektedir. Bu durumda “AKP’nin her yapılan seçimi adeta bir var olma ya da yok olma sorunu olarak görmesinin nedeni nedir?” sorusunun cevabını da vermek gerekiyor. Bunu, AKP’nin köklü bir parti olmaması, siyasi bir cemaat özelliği taşıması ve ilkeli bir siyasi tarzının bulunmamasına bağlamak mümkündür. Zira AB’ye “her ne pahasına olursa olsun ya gireceğiz ya gireceğiz” siyasetinin halk nezdinde karşılığı yoktur. “BOP bitmiştir” bu nedenle de “eşbaşkanlık” sona ermiştir söylemi de AKP’yi beraat ettirecek nitelikte bir açılım değildir. Şimon Peres vakası ise bir seçimlik bir iştir.
Bu yazı kaleme alındığı sırada YSK, Tunceli Valiliği’nin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu kaynaklarını kullanarak fakir yurttaşlara beyaz eşya ve mobilya dağıtmasını “seçim rüşveti” olarak nitelendirdiği yolundaki kararı geldi. YSK, oybirliğiyle aldığı kararda, bu şekilde yardım dağıtılmasının Anayasa’ya aykırılık oluşturduğunu ve yardımın seçmen oyunu etkilemeye yönelik olduğunu açıklamış olmaktadır. Ancak aşevleri, çadırlar, kömürler, gıda paketleri, çekler ve burslar yıllarca aynı amaç için kullanılmıştır. YSK’nın kararı ancak dayanıklı tüketim maddelerinin dağıtımını seçim sonuna ertelemiş olmaktadır. Böylece muhtemelen AKP’ye o yörelerde çıkan oy esas alınarak yeni bir dağıtım planı yapılacaktır.