Siyasi ölçü cihazları...
Bir dönem çok revaçtaydı "imanometre". Okuyup, araştırmak, akılla yorumlama yerine sağdan-soldan duyduklarıyla ahkâm kesenler kişinin ihlasını sorgular imanını ölçmeye kalkışırdı. Din adına İslam'a en fazla zarar veren bu cahiliye artıkları halen faaliyette. Ellerindeki "imanometre" ile inanç sorgulamayı, eskimiş modayı takip etmeyi sürdürüyorlar. Nakilcilik, akılcılık gibi asıl tartışılması gereken konuya dalıp yüzlerce yıldır çözülemeyen meselenin düğümüne kılıç vurmak şart. Bu acil görevi ehillerine bırakıp, yeni icat olan "Ülkümetre"ye değinelim.
Şehirli kültür olan Türk Milliyetçiliğini varoşlara çekip, arabeske dönüştüren cahil kitlenin boş tenekeden yaydığı ses kirliliği, davranış bozukluklarına da sebebiyet vermeye başladı. Ömrü boyunca günlük 50 sayfa okumayan cahil, bakıyoruz da toplamı 100 kelimeyi aşmayan 100 sayfalık konuşmayı becerebiliyor. Dahası önüne gelene çamur atmaktan beis duymuyor. Yıllardır yeni ve akılda kalıcı bir slogan üretemediği için olur-olmaz yerde "tekbir" diye bağırıp "Ya Allah-Bismillah Allahüekber"in ötesine geçemediler. Söylenecek sözü, tartışmaya açacak tezi olmayanlar yeni geliştirdikleri alet ile "ne kadar ülkücü" olduklarını ölçme cihetine giriyor. Bir dönem solun "çember ile kafatası ölçüyorlar" suçlamalarında olduğu gibi. Kuru hamaset, teşkilat disiplini adına sorgusuz-sualsiz "biat"... Sonunda Cengiz Aytmatov'un ünlü "Mankurt"una çeviriyor bazılarını. Okuduğunu anlamayan, duyduğunu kavrayamayanlardan oluşan bir güruh, sanal alemde sahte isimlerle saldırıyor önüne gelene. İşte onlardan bazıları bu sütunlarda son dönem yazdıklarıma, mal bulmuş magribi gibi çöküverdiler. Neymiş efendim, biz bazılarını koruyor, övüyormuşuz. Tuğrul Türkeş ve Yalçın Topçu'nun avukatlığını yapıyormuşuz. Her şeyden önce avukatlık, hukuku savunmaktır. Güzel ve saygın bir meslektir ilkelerinden ayrılmazsan. Lakin muhalif insan avukat olmaz. Olsa da başarısızdır. Belki de bu yüzden yeniden hukuk okurken avukatlığı aklıma dahi getirmiyorum. Uzatmayalım. Sanal alemin korsanları, yazılarımızın birkaç satırını aparıp, niyetlerini sergiliyorlar. Bedel ödemenin de ne anlama geldiğini bilmezler. Bu satırların yazarı AKP iktidarına ve haksızlıklara karşı kaleme aldığı yazılar yüzünden yüze yakın dava ile muhatap oldu. Hapis cezası aldı. Tazminat cezaları yüzünden icralara uğradı. Kimseden tek kuruş talep etmeden bedelini faizi ile ödedi. Dolayısı ile AKP'nin kurucuları ve yöneticileri ile arası serindir. Geçmişten bu yana aktarılan olaylarda eksikler, hatalar tespit ederse doğrusunu yazarak görevini yerine getirir. Bu gerçeklerin kimin kâr hanesine yazılacağını hesap etmez. Ucuz polemiklere de girmez. Kapalı mahfillerde bulunmaz. Kısır tartışmaların sermayesi olmaz. Sonuç olarak milliyetçilik-ülkücülük adına "racon" kesmeye kalkışanlar öncelikle gerçek anlamda raconu yerine getirmeli "ahlak"lı olmalıdır. Birini eleştirmeye kalkışırken en az O'nun kadar bedel ödemelidir. İşte o bedelsizlerin bir taraftan ahkâm keserken öte yandan tebrik mesajları yazıp, randevu alabilmek için sıraya girdiklerine de tanık olduk. Daha fazlası "Edep ya hu" olur. Edebe davet de bizlerin boyunu aşar. Sanal alemin kofti bitirimleri ile muhatap olmayacağımı hatırlatıyor, hiçbir ilmi geçerliliği olmayan ölçüm cihazlarını çöpe atmaya davet ediyorum. Hepsi o kadar...