Siyasette bozulma, ekonomiyi de dibe vurdu
Siyasi, sosyal ve ekonomik olaylar birbirini etkiler... Ancak ekonominin kendi kuralları vardır. Genelde siyaset yanında ve daha önemli olmak üzere ekonomik sorunları ekonomik faktörler ve veriler etkiler. Ekonomik sorunların çözümü için de yine bu verilerden faydalanırız.
7 Haziran seçimlerine kadar siyasetin ekonomiye olumsuz etkisi oldu, siyaset ekonomiyi bozuyordu. 7 Haziran seçimlerinden sonra ise ekonomi de tamamıyla siyasi istikrarsızlık etkisi altına girdi. O kadar ki bugünkü siyasi şartlarda alınacak hiç bir ekonomik önlem, istikrar için etkili olmaz. Ekonomi artık tamamıyla siyasetin etkisi altına girdi. Ekonomik faktörler devre dışı kaldı. Siyasetteki panik havası ve belirsizlik piyasayı da vurdu.
Söz gelimi, bundan sonra ne yaparsanız yapın, hangi ekonomik önlemleri alırsanız alın, ekonomide riskleri artıran ve kırılganlık yaratan dolar kurunu kontrol edemezsiniz. Kur hareketlerinin dünyadan ayrışmasını durduramazsınız. Zira artık döviz kurlarını FED kararları, döviz arz ve talebi değil, tamamıyla siyasi belirsizlik ve gelecek endişesi etkiliyor. Toplum analiz yaparak değil, panik içinde hareket ediyor.
Öte yandan bugünkü siyasi çıkmazda, yüksek reel faiz de verseniz, yabancı yatırım sermayesi gelmez. Çünkü sermaye yüksek siyasi risk altındadır. Yabancı, sermayemi geri götüremem kuşkusu taşıyor. Kaldı ki bırakın yabancı sermayeyi, yerli sermaye de artık Türkiye'de zor kalır. Dışarıya gizli sermaye transferi yaşanır veya yaşanıyordur.
Siz eğer yerli veya yabancı yatırımcı olsanız, siyasi belirsizliğin bu noktasında fiziki yatırım yapar mısınız? Mevcut yatırım kapasitenizi artırır mısınız? Zaten yatırımlarda gerileme olduğu da resmî verilerden de ortaya çıkıyor.
Anayasanın 167. maddesi, piyasa düzenini devletin sağlayacağını, piyasada kartelleşme varsa devletin önleyeceğini söylüyor. Devlet kurumu, milletin bir organizasyonudur. Demokrasilerde millet, devlet yönetimini geçici olarak seçtiği siyasi iktidarlara verir. Otokrasilerde ise diktatörler, devlete kendi mallarıymış gibi el koymuşlardır.
Demokrasilerde her ülkenin, milletin refahı ve geleceği için oluşturduğu devlet politikası vardır. ABD'de hiç bir başkanın devlet politikasını değiştirmeye gücü yetmemiştir. Ermenilere taviz veren ve soykırımı dile getireceği izlenimini ve umudunu veren başkan adayları, başkan olduktan sonra bunu yapamamıştır.
Türkiye'de ise her gelen iktidar önce devleti kendi politik çıkarları doğrultusunda dizayn etmeye başlamıştır. Maalesef AKP iktidarı döneminde devlet daha fazla kullanılmış ve devletin piyasa ekonomisine yapıcı değil yıkıcı müdahalesi olmuştur.
Siyasi amaçla, bazı özel şirketlerin devletin organlarını kullanarak susturulmak istenmesi, piyasa düzenini, rekabet düzenini daha çok bozmuştur. Bu baskılar yurt dışında tepkilere neden olmuştur. Raiting kuruluşları dahil, ekonomiye yön veren birçok uluslararası kuruluş bu durumu tenkit etmektedir. Bu uygulamalar ve tenkitler yabancı sermayeyi ürkütmüştür.
Bizim gibi, gelişmekte olan ülkelerde kamu bankaları, iktisadi gelişmenin birer aracı olarak kullanılır. Bizde Ziraat Bankası tarımı kalkındırmak için, Halk Bankası KOBİ'leri, esnaf ve sanatkârları desteklemek için kurulmuştur. Eğer bu bankalar, devlet kurumu diye birtakım siyasi amaçlar için kullanılırsa, o zaman siyasetin piyasaya bozucu etkileri ortay çıkmış olur. Milletin malı olan bu bankalar özel siyasi amaçlarla kullanılmış olur. Bu bankaların zararı ve iflası halkın vergilerinin yanlış kullanılmış olması demektir. Siyasi iktidarlara hesap verme yükümlülüğü getirir.
Eğer bir koalisyon kurulmuş olsaydı, ekonomi bugünkü çıkmaza girmezdi. AKP'ye ortak olacak siyasi partiler, devletin siyasi amaçla kullanılmasına izin vermezdi, bugünkü kaos ortamı oluşmazdı.