Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

Siyâsetin kayışı...

Başbakan, Devlet Bahçeli’nin “zihniyle dili arasındaki kayışın koptuğunu” söyledi. Çünkü, Başbakanın, İmralı’nın, Kandil’in ve BDP’nin ‘ortak bir dil olarak’ geliştirerek adına ‘barış süreci’(!) dedikleri netâmeli ve şâibeli siyâset, Devlet Bahçeli’nin yıllardır kullandığı ‘mutedil siyaset dili’ni değiştirmesine sebep oldu.
Bahçeli’nin, Başbakan’ın “İmralı ile görüşen şerefsizdir” sözünü hatırlatması bile Başbakan tarafından ‘kayışın kopması’ olarak değerlendirilmesi ve psikolojisini bozması ve dahi MHP’ye ‘siyâsî şantaj’ yapması dikkate alındığında, Başbakan’ın esaslı bir muhalefete hazır olmadığının güncel delilidir.
Ülkede olan bitenlerden hareketle Devlet Bahçeli’nin ‘kayışının kopması’ aslında oldukça gecikmiş bir kopma hâlidir, çoktan kopması gereken bir kayıştır bu esâsında. Bahçeli’nin ‘mutedil muhalefeti’ne yıllardır methiyeler düzenlerin şimdi en ufak bir siyâsî direnişi karşısında feverân etmeleri muhalefetin aslında nasıl olması gerektiğini de ortaya koyuyor, tersinden bir bakışla.
“Dinime küfreden müselmân olsa” sözünü Başbakan en iyi bilenlerdendir içinden geldiği siyâsî kültür icâbı. Fakat, Devlet Bahçeli’yi ‘kayışı kopmak’la ithâm ederken kullandığı dil ve uslûp bile aslında Başbakanın her zaman kopuk kayışına ironik bir örnek teşkil ediyor.
Başbakan, ‘akil adamlar’(!) heyetinin Kayseri’de karşılaştığı millî tepki ve duyarlılık karşısında bilindik öfkesine hâkim olamayıp, içinde şehit ailelerinin de bulunduğu tepki gösterenleri “üç beş çapulcu” olarak niteleyerek, bu süreci eleştiren birkaç gazeteciyi de aynı şekilde “üç beş çapulcu gazeteci” olarak yaftalaması, bırakınız kayışın kopmasını, nasıl bir psikolojik travma içinde bunduğunu ifşâ ediyor.
Başbakanın zihninin hiçbir şekilde muhalefete tahammülü yok, fakat ‘İmralı- Kandil-BDP şeytan üçgeni’nin siyâsî belirleyici aktör olmasına ise sınırsız bir anlayış bekliyor, çünkü bu sürecin sahibi kendisi. Kendisinden sâdır olan, olacak her ne var ise bir tartışmasız hüküm ve hatta neredeyse bir ‘dogma’ olarak ‘kabûltü heptü’ şeklinde onay görmesini bekliyor.
Tepki gösterenler ‘çapulcu’, süreci desteklemeyenler de ‘kandan besleniyor’lar Başbakana göre, kendi politikalarına kendisi güvenmiyor.
Süreci topluma anlatmak ve toplumu iknâ etmek için tâyin edilen ‘akil adamlar’(!)ın toplantılarını valilikler ve emniyet güçlerinin sıkı markajıyla ve özel olarak davet edilen kurum ve kişilerle gerçekleştirmesi bu güvensizliğin itirafı aslında. Görevi toplumu ikna etmek olan bu ‘heyet-i fâsıka’nın özel salonlarda değil, meydanlarda konuşması ve geniş toplum kesimlerine hitap etmesi gerekirken, salonlara sıkıştırılması heyeti de bir steril ikna gurubuna dönüştürüyor.
Bunun bir tek anlamı var, “heyet-i fâsıka”nın anlattıklarının, anlatacaklarının yalnızca İmralı’da, Kandil’de ve hükümetin içinde bir anlamı var. Milletin sinesinde, milletin huzurunda, milletin zihninde, milletin hafızasında, milletin gönlünde, milletin aklında hiçbir karşılığı yok, bu heyetin şâibesinin hâricinde.
Eğer Sayın Başbakan’ın, bu “heyet-i fâsıka” ya ve onların anlatacaklarına, iknâ kabiliyetlerine güveni tam ise, yapacağı bir tek şey var, bu heyeti salonlardan meydanlara, geniş halk kitlelerinin karşısına çıkarmak.
O zaman hem ‘açılım’ ve ‘barış süreci’nin Türk milletindeki karşılığını test etmiş olacak, hem de “heyet-i fâsıka” sının yetkinliğini görmüş olacaktır. Bu heyetin anlatacakları nihâyetinde bu milletin geleceğine dâir değil midir, o halde bırakınız “heyet-i fâsıka” meydanlara insin.
Belki Sayın Başbakan o zaman kayışın nasıl kopacağını gerçekten görme imkânına da kavuşur. Ve ola ki bu testin neticeleri Başbakan’ı memnun ederse eğer, yanına Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en fazla politize olmuş Diyânet İşleri Başkanı’nı da alarak, kendisi bizzat meydanlara iner ve ‘barış süreci’ni(!) anlatır, duasını yapmak da Sayın Diyanet İşleri Başkanı’na nasib olur.

Yazarın Diğer Yazıları