Siyaset titreyip kendine gelmelidir
Siyaset, Türkiye'de yapıldığı gibi bir övgü ya da sövgü işi değildir. Ülkenin çözüm bekleyen sorunlarının parçası olmak hiç değildir. Partilerin birbirlerine karşı en ağır itham, iftira ve isnatta bulunması siyaset değil felakettir. Siyaset özü itibarıyla sorun çözme sanatıdır. Türkiye gibi devasa sorunlarla mücadele edilen bir ülkede yapılan siyaseti demagojiye, kişisel hırsa ve nefrete araç yapmanın mantığı olabilir mi? Toplumu ayrıştırma, ötekileştirme ve kutuplaştırma düşmandan başka kimin işine yarar? Siyasi partilerin ve liderlerinin birbirlerini aşağılamaları, hakaret hatta küfür etmeleri halkın millî ve moral motivasyonunu olumsuz etkilediğinin birileri farkında değiller mi? Türkiye'nin öğrenilmiş çaresizlik içinde tahammül etmek zorunda kaldığı bu kerameti kendinden menkul siyasilere birileri bunları söylemez mi?
Her şey her yerde söylenmez!
Kozmik bilgi, devlet sırrı ve namahrem olguların doğası gereği afişe edilmesinin ne kadar tehlikeli olduğunu herkes bilir. Bu tür olgular kamuoyu önünde hem söylenmez hem de tartışılmaz.
Siyasiler toplum önüne çıktıklarında ağızlarına geldiği gibi konuşamazlar. Herkese söyleyeceklerini, bazı kimselere söyleyeceklerini ve hiç kimseye söylememeleri gereken hususları belirleyerek ona göre toplumu bilgilendirmeleri gerekir. Kahvehanede konuşulanlarla siyaset kürsülerinde konuşulanlar arasında bir kalite farkı olmalıdır.
Sözün şehvetine kapılıp ya da öfkelenip ağzına geleni söyleyenler sonuçta kendi konumlarına ve amaçlarına ihanet etmiş olurlar.
Devlet adamlığı hırsı, öfkeyi, duygusallığı kaldırmaz. Devlet adamları sinirlenmez gereğini yapar. Timsah bile avını yerken ağlarmış. Timsah kadar siyasi davranamayanlara ülkenin geleceği emanet edilebilir mi?
Siyasette soğukkanlılık, vakur davranmak ve ağırbaşlılık her zaman kazandırır. Ancak büyük makamların küçük adamları ağızlarına geldiği gibi konuşurlar. Malum Eleanor Roosevelt, "büyük beyinler fikirleri tartışır, orta halliler olayları, küçük beyinler ise insanları" tartışır, der.
Türkiye'nin çözüm bekleyen sorunları!
Ülkede aç, yoksul ve yoksun insan sayısı giderek artmaktadır. Gençlerin umudu tükenmiştir. Gençler geleceğini "damarlardaki asil kanda", bir başka deyişle ülke içinde değil, ülkenin dışında aramaktadır.
Yapılan araştırmalar gençlerin yüzde 76'sının daha iyi bir gelecek için Türkiye'de yaşamak istemediğini ortaya çıkarmıştır. Dahası her iki gençten birisi mutsuz, her dört gençten üçü de Türkiye'de torpilin yetenekten daha etkili olduğunu düşündüklerini söylemektedir.
Durum yeterince kötü ve düşündürücüdür.
Türkiye'yi dışarıda uluslararası ilişkilerini sürdürülebilir, içerideyse gelecek nesiller için yaşanabilir bir ülke durumuna getirmek siyasetin en acil görevidir. Toplum, liderlerden birbirlerine hakaret etmelerini değil ülke sorunlarının çözümü konusunda rutinin dışında çözümler üretmesini beklemektedir.
Dış ilişkiler yönünden de Türkiye çok hassas ve sıkıntılıdır.
Türkiye'nin tökezlemesini ve sendelemesini bekleyen onlarca dost olmayan unsur pusudadır. Kıbrıs, Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Libya ve Ermenistan'la yaşanılan gerilimden başarılı çıkmak Türkiye için bir beka sorunudur. Suriye'de İdlib ve El Bab'ın hemen yakınına konuşlanmış rejim ve Rus güçleri eller tetikte beklemektedir. Libya'da Hafter'in yanı başına Mısır birlikleri intikal etmiş durumdadır. Fransa ise hem Akdeniz hem de Libya'da provokasyon peşindedir. ABD'nin tutumu ise tam bir felakettir.
Bütün bu ülkelerle yaşanan devasa sorunların ülke çıkarlarına zarar vermeden çözülmesi hayati öneme haizdir.
İktidarı ve muhalefetiyle terörün siyasi kanadı dahil PKK'yla topyekûn bir mücadele şarttır. Salgınla verilen amansız mücadelede olduğu gibi bir ekonomik/üretim seferberliği acilen ilan edilmelidir.
Siyasilerin birbirlerine laf yetiştirmeyi bir kenara bırakıp ülkenin gerçek sorunlarının çözümü üzerinde yoğunlaşmaları gerekir. Millet siyasetten dedikodu, laf, hakaret değil sorunlarına çözüm üretmesini beklemektedir.
Türkiye'deki siyaset titreyip kendisine gelmelidir.