Siyaset, koyun ve insan
Başbakan Erdoğan, özel temsilcisi sıfatını da taşıyan kişinin içinde bulunduğu Oslo’daki “MİT PKK görüşmesi” ile “Radar Üssü”ne yönelik eleştirilere “3 koyun gütmemiş insandan bu ülkede siyasetçi olmaz” diyerek cevap vermişti.
Çoğu zaman yaptığı gibi bir kez daha Başbakan Erdoğan, siyaseti “koyun gütmek” ile ilişkilendirmiş oldu. Halbuki, yönetim biliminde makineler için sürülmek, hayvanlar için güdülmek ve insanlar için de yönetilmek kavramı kullanılır. Günümüz Türkiye’sinde “koyun” ve “gütmek” kavramlarıyla yönetimi ilişkilendirmek, siyaset algısının ne durumda olduğunu gösterir bir kanıttır.
Hâlbuki koyun ve koyunluk siyasetin öznesi değildir ve olmamalıdır. En azından günümüz dünyasında iyi siyasetçiler, üç veya beş koyun gütmesini becerebilenler arasından çıkmıyor. Eğer iyi siyasetçi koyun güdenler arasından çıkmış olsaydı, siyasetçilerin çoğunun çobanlık ve güdücülük mesleğinden gelmesi gerekirdi. Bir zamanlar Süleyman Demirel’e “Çoban Sülü” denmesi de ona duyulan sevgiyle ilgili olup çobanlık mesleğiyle bir ilgisi yoktur.
Kısacası siyasetçi olmak için üç-beş koyun gütmüş olmak bir zorunluluk değildir. Aksine hayatında üç beş koyun ya da kazdan başka bir şey gütmemiş olan insanların siyasete dahil olmaları tehlikelidir. Çünkü kişiler dünyaya güttüklerinin gözüyle bakarlar. Bu da insanları güdülecek kaz ya da koyun görmek gibi bir alışkanlık doğurur.
Erdoğan’ın sözlerini, bilinçaltındaki totaliter bir gerçeğin bilinç üstüne çıkması olarak görmek de mümkündür. Başbakan Erdoğan’ın sözlerine bu çerçeveden bakıldığında onun, siyaseti ’gütme sanatı’olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Bu algı o kadar yerleşmiştir ki bir milletvekili (adı lazım değil) “Sayın Başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir. Ben bunu söylüyorum” diyebilmektedir. Bir eski bakan ise, “Başbakan uçurumdan atlıyorsa, bize yakışan onun arkasından atlamaktır. Karar doğrudur yanlıştır önemli değil, Türk töresi böyle gerektirir”. Öndekini izlemek ve onun izine basarak yürümek ve onun atladığı uçuruma gözü kapalı atlamak tamı tamına bir sürü ya da koyun tavrıdır. Bu tavırdaki insanlar, gerçekten kendilerini yönetilmeye değil, güdülmeye formatlamışlardır.
Bu sözlerin içinde tabu, gütmek, güdülmek, koyun, kaz ne ararsanız o vardır. Böyle bir anlayışta esas olan onları güden liderdir. Bireylerin adına o karar verir, düşünür, planlar ve uygular. Onun takipçilerine düşen ise “yap denileni yapmak; yapma denileni ise yapmamaktır” . Hepsi bu.
Halbuki Allah (cc), eşsiz olarak yarattığı insana aklı, düşünceyi, idraki, izanı kiralasın diye değil kullansın diye verir. Kur’an insanların aklının, yeteneklerinin ve bütünüyle insanlığının başkaları tarafından güdülmesine izin vermez. Bu nedenle yüce kitap sürekli neden “akıl etmezler” diye sorar. İnsanı “eşref-i mahlûkat” yani yaratılanların en şereflisi olmaktan çıkarmak, onu güdülür bir varlık konumuna indirgemekle mümkün olmaktadır. Bu nedenle Müslümanlık, insana güdülür bir varlık olarak bakmaya kelimelerde bile karşı çıkmayı gerektirir.
İnsanları kişiliğinden sıyırıp sıradanlaştırarak niceliğe dönüştürmek, onun varlığına ve yaratılış amacına karşı işlenen en büyük suçtur. Toplumu sürü, insanı da güdülen varlık olarak görmek hem İslami hem de insani değildir. Siyasetçinin niteliğini, üç beş koyun güdüp gütmemesi değil insanlardaki sinerjiyi toplum yararına harekete geçirip geçirememesi ortaya koyar.