Siyaset çok çirkinleşti!
Tunus’tan Libya, Mısır, Suriye, Irak ve İran’a kadar Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir coğrafya içinde yüzlerce yıl aynı bayrak altında yaşadığımız ülkelerde taşlar yeniden döşenir, içeride ise, vatan, devlet ve millet bütünlüğü ciddi biçimde yara alırken siyasetin belden aşağı bir seviyeye düşürülmüş olması Ankara’nın mevcut haline bir “Bizans” görüntüsü vermektedir; dileriz akıbeti benzemez.
Gazetelere bakıyorum, televizyonları açıyorum, siyasetçileri dinliyorum, hayret ediyorum, hayret ediyorum, hayret ediyorum...Hani şu egemen ekonomide, “Kötü paranın iyi parayı piyasadan kovması” kuralı vardır. Yani, insan sürekli değer yitiren elindeki “kötü parayla” piyasadan “sürekli değer kazanan iyi parayı” satın alır, yastık altı yahut bankaya koyar ve böylece piyasa “kötü paraya” kalır ya; siyaset de işte öyle olmuş. Gerçekten memleketin derdini dert edinmiş, toprağına, kültürüne, madenine, insanının alın teri ve göz nuruna sahip çıkan sesler, uluslar arası tezgâhlardan milletini haberdar eden sesler, millete çare üreten sesler kısılmış, ortalığı ne kul ne Allah katında hayırlı bir karşılığı bulunmayan ve piyasaya mal diye sürülse üç kuruş verip satın alarak kimsenin evine götürüp çoluk çocuğunu arasına sokmayacağı hakaretler, küfürler, aşağılamalar parti merkezlerini, gazete sütunlarını, televizyon ekranlarını tıka basa doldurmuş.
Askerler, bürokratlar, öğretim üyeleri, gazeteciler, siyasetçiler, emekli savcılar, sivil toplum kuruluşları, işadamları velhasıl hemen herkes ya can derdinde, ya nimet kapma peşinde... Üzgünüz ama durum bu. Lütfen herkes hafızasını yoklasın ve geriye doğru bir hafta, on beş gün, hatta bir ay gitsin, kimden işsizliğe çare, kimden bölücülüğe kansız bir çözüm reçetesi, kimden Türkiye’yi bir Almanya, bir Amerika yapacak bir yol haritası dinlediğini hatırlamaya çalışsın?
Biz böyle yazdığımızda kimi dostlar, “Hep eleştiriyorsun, çözümün varsa söyle” itirazında bulunuyor. Ey dost, sen bana söylediğin o sözü, solda isen soldaki, sağda isen sağdaki siyasi partine söyle; çünkü o da aynı şeyi yapıyor, sürekli eleştiriyor, sürekli bağırıp çağırıyor. Allah rızası için bir gün bir çözüm söylese ya.. Ben oy istemiyorum ki, oy isteyen, “Ey millet seni ben kurtaracağım!” diyen köşe yazarı değil, senin partin, benim partim, onun partisi.. Biz de, “Tamam, kurtaracaksın da, nasıl kurtaracaksın onu söyle” diyoruz. Bunu senin adına, millet adına yapıyoruz. Bunda tedirgin olacak ne var? Bu, tembel bir öğrencinin çalışmadığı yerden soru soran öğretmenine, “Bu hoca bana kafayı taktı” demesi gibi bir şey. Yok öyle yağma, sınava giriyorsan müfredatın tamamından her soruya hazır olacaksın...
Acı olan bir başka durum ise sekiz yıldır iktidarda olan ve pek çok defosu bulunan AKP’nin yüzde 40’ları bile kendisi için yeterli görmeyerek yüzde 50’lerin üzerini hedeflerken muhalefetin yüzde 10’ları, yüzde 20’leri, yüzde 25-30’ları daha şimdiden kendisi için büyük bir başarı olarak görüyor ve göstermek istiyor oluşudur. İşte siyaset biraz da bunun için sertleşiyor, çirkinleşiyor. Yaraya merhem, derde çare üretilemeyince, üretilen çarelere kulak tıkanıyor, kuru gürültü ve belden aşağı vuruşlarla saflar sıklaştırılmaya çalışılıyor.
Ama bu noktada da eli kuvvetli olan AKP. AKP, çünkü hem mevcut devlet güç ve imkânları onun elinde, hem gelecekte de aynı güç ve imkânlar onun elinde olacağı kuvvetle tahmin edildiği için kahir ekseriyet onun gürültüsüne hoparlörlük yapıyor. Böylece muhteris iktidarın gürültüsü kifayetsiz muhalefetin gürültüsünü bastırıyor... Her şeye ama her şeye çok yazık oluyor!