Siyaset, buhran, intihar!..

Türkiye'de 2002'den bu yana yaşanan politik "değişim"in ardından, ülke her açıdan ciddi bir sosyolojik sarsıntının çıkmazlarında yaşıyor...

"Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri" tanımlaması, tarımsal ürün ve bunun tüketimi arasındaki dengeyi anlatsa da; son 17 yılda, işte yukarıda sözünü ettiğimiz "siyasal değişim" ve onun tetiklediği sosyolojik darbeler Türkiye'yi neredeyse her açıdan kendi kendine yetmeyen ülkelerden biri haline getirdi...

Siyasal iktidarın rejimle oynama çabalarının ardından dayattığı dinci eğitim planında alınan mesafe de, laik cumhuriyetin ilerlemesinde ciddi engellere yolaçıyor, varlıklıların ülkeden kaçmasına neden oluyor...

Tarikat ve cemaatlerin devlet içerisinde örgütlenmesinin yol açtığı "darbe" bile AKP iktidarına yeterli ders olmamış ki, bürokraside palazlanmak isteyen diğer tarikat ve cemaatlerin önünün açılması için her şey yapılıyor...

2002'den bu yana, sosyolojik değişimlerle ağır travmalara yol açan diğer bir sarsıntı da, bir türlü rayına oturmayan ekonominin milyonlarca insanın yaşamına vurduğu ağır darbeler...

Üniversite bitirmiş 1 milyondan fazla gencin bile işsiz olduğu bir ülkede; işçiler, memurlar, sanayiciler ve işverenler üzerindeki vergi baskısı yoğunlaşırken, bir yandan işsizlik artıyor, diğer yandan da pahalılık yüzünden insanlar artık çarşı- pazara çıkamıyor, doğalgazını yakamıyor, elektrikte kısıtlamaya gidiyor ve kendilerini ayakta tutabilecek bütün unsurlardan uzaklaşmak zorunda kalıyor...

Travmanın ağır sonucu...

İnsanları sadece ekonomik ve sosyolojik olarak değil, psikolojik olarak da vuran kangrenleşmiş güvenlik meseleleri ise Türk insanını yoruyor, nefes alamaz hale getiriyor...

Türkiye eskiden Hizbullah gibi dinci yapılar, sonra da PKK terör örgütünün şiddet sarmalında yoğun sarsıntılar yaşadı, büyük kayıplar verdi...

1984'ten bu yana terörün direkt ve dolaylı olarak devlete verdiği zararın 500 milyar doları aştığından kuşku yok...

İki yıl öncesine kadar, neredeyse her gün yaşanan IŞİD, PKK saldırıları ve bombalı eylemler toplum psikolojisinin bozulmasında önemli etken haline gelirken, şimdi de Suriye çıkmazı, ekonomik baskı ve diplomatik yanlışlar bireylere psikolojik travmalar yaşatıyor...

Türkiye'de, halkın içinde yaşayan 5 milyon civarındaki Suriyelinin yarattığı gerginlik de ağır sosyo-ekonomik bunalımları arttırıyor...

Evet; konu Türkiye olunca dert bitmiyor...

Velhasıl, Türkiye'de 81 milyon insanın büyük bölümünü ağır baskılar altında yaşamaya zorlayan etkenler azalacağına, giderek artıyor...

Peki; sadece tarım, eğitim, ekonomi ve güvenlik meseleleri üzerinden yansıtmaya çalıştığımız bu travma tablosu toplum üzerinde nelere yol açıyor?..

Lafı hiç çevirmeye gerek yok... Çünkü toplum psikolojisinin iyice bozulduğuna ilişkin emareler, sadece 2018 yılında 32 milyon kutu antidepresan satılmış olmasıyla dışa vurmuyor!!!

Son dönemde giderek artan kitlesel şokların asıl nedeni, ardı arkası kesilmeyen "intihar" vakaları...

Geçtiğimiz aylarda, 11 kişinin siyanürle intihar etmesinin yarattığı şok gündemi uzun süre meşgul ederken, yaşamlarına son verenlerin yarattığı sosyolojik buhran durmuyor...

Gencecik öğretmenler, öğrenciler, işçiler, esnaf ya da geçim sıkıntısının artık iyice bunalttığı emekliler, içinde bulundukları sosyo- ekonomik kıskaçtan kurtulmak için yaşamlarına son vermeyi tercih ediyor...

İktidar ise ne yazık ki dar gelirli insanlar üzerinde "intihar"ı bir seçenek olarak öne çıkartan sıkıntıları gidermek için etkili önlemler almıyor, dahası vurdumduymaz davranmaya devam ediyor...

Bir haftada 8 vaka...

Sakın ola kimse, artan intihar vakalarını son dönemde büyüyen ekonomik sıkıntılara ve yükselen sosyolojik uçurumlara bağlamasın...

AKP'nin iktidara geldiği 2012'den bu yana intihar vakalarında artış yaşanması, yazının başında da dikkat çektiğimiz gibi, Türkiye'nin 17 yıl önce yaşadığı politik değişim ve siyasal İslam'ın ağır yansımalarından da kaynaklanıyor... Çünkü ülke iyi yönetilmiyor, geriye gidiyor...

Türkiye İstatistik Kurumu'nun geçtiğimiz yıllara ilişkin "intihar" rakamları da yukarıdaki saptamayı doğrulayan sonuçlar veriyor:

Türkiye'de, 2000'lerin başlarında, her yıl 2000 civarındaki rakamlarla anılan "intihar" vakaları, 2012 yılından itibaren yüzde 50 artarak, 3000'li rakamlara ulaşmış...

TÜİK istatistiklerine göre; 2014'te 3169,

2015'te 3246,

2016'da 3193 ve

2017'de 3168

kişi intihar sonucu yaşamını yitirmiş...

2018 yılında ise 3 bin 161 kişi intihar etmiş... Yani günde 8 kişi yaşamına son vermiş...

BBC'nin iki yıl önce derlediği bilgilere göre, "2001 ile 2018 arasında, Türkiye'deki intihar oranları yüz binde 3.61 ile yüz binde 4.37 arasında değişmiş."

Peki, intiharlar neden artıyor, insanlar neden ölümü seçiyor?..

TÜİK'in 2018 yılındaki intiharların nedenleriyle ilgili verilerinde, 3161 olaydan 1155'inin gerekçesi belirlenememiş!..

Araştırmaya göre, aynı yıl 677 kişi hastalık, 246 kişi geçim zorluğu, 129 kişi aile geçimsizliği, 86 kişi hissi ilişki, 6 kişi ticari başarısızlık, 1 kişi öğrenim başarısızlığından yaşamına son verirken, 861 vaka ise "diğer kategorilerde" sıralanmış...

Peki; Suriye meselesi, Libya'daki şehitler, İran sınırına dayanan Corona virüsü tehlikesi gündemi değiştirirken, "intihar" vakalarına neden dikkat çektik...

Çünkü son bir hafta içinde; Aydın'da bir öğretmen, Denizli'de 21 yaşındaki işsiz genç, Antalya'da Kağan A. adlı genç, İTÜ'de bir öğretim üyesi, Konya'da kamyon şoförü M.Ç., Dicle Üniversitesi'nde bir doktor yaşamına son verdi, Ankara'da ise bir astsubay, eşini öldürdükten sonra intihar etti...

Kayseri'de G.T. adlı kadını, İstanbul'da ise bir seyyar satıcıyı polisler son anda intihardan vazgeçirdi...

Peki; intiharlarla da tehlike sinyali veren bu toplumsal travmanın gidişatı nereye?..

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olayları izlemekle mi yetinecek?..

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları