Şivan Perver, vatanperver
Adı “Viyana Açılımı”ymış, gazeteler öyle yazıyor.
Türkücü Şivan Perver Viyana’daki Konzerthaus’ta bir konser vermiş. İzleyiciler arasında Kerkük cellâdı Mesut Barzani, AKP Milletvekilleri Dengir Mir Mehmet Fırat ve Gülşen Orhan varmış. Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sedat Yurttaş da oradaymış.
Açılışta, Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, “30 yıl uğraşmama rağmen bu sorunun hâlâ çözülmemiş olmasından büyük üzüntü duyuyorum” demiş.
Evet, adam, “30 yıldır uğraşıyorum” demiş, oysa PKK’nın başını suyun yüzüne çıkarttığı tarih 1984, yani biz onun 26 yılı ile yüz yüzeyiz, elin adamı “30 yıldır” işin içindeymiş meğer.
Hani bir ülkede bir maraza çıkar, birkaç yıl diğer ülkelerin ilgisini çekmez, o maraza önce o ülkenin, sonra bölgenin meselesi haline gelir; ardından da dünyanın gündemine düşer.
Bütün bunların olması için nereden baksan bir on yıl ister. Avusturya yahut bir başka ülke siyasetçisinin PKK ile normal ilgilenme yaşı, 15 yılı geçti mi, insanın aklına tuhaf şeyler geliyor.
Kendi itirafı ile bu adam MİT’ten, Türk Polisi ve Türk jandarmasından önce teşriki mesaiye başlamış, PKK ile, öyle ya, PKK’nın ilk eylemi 26 yıl önce, Fischer’in ilgisi, 30 yılı bulmuş.
Velhasıl Fischer Efendi 30 yıldır, “Kürtlerin bir vatanları olsun istiyor!”muş.
Bunu biz söyleyince, yani, “Efendiler, birilerinin derdi düpedüz ayrı bir devlet” deyince, şom ağızlı oluyoruz. “Bunların arkasında elin gâvuru da var, hesapları ise bir Türk-Kürt çatışması çıkarmak” der ve hele, “Nihai hedefleri ülkeyi parçalamak, Türk’ü önce İstanbul sonra Anadolu’dan İç Asya’ya doğru sürmek” diye ilave edersek, biz vatan haini oluyoruz; bu koroya katılanlar ise, vatanperver..
Yani biz hainiz, Fischer ise Türk vatanperveri. Biraz tuhaf gibi, ama öyle işte..
Nitekim “Kürtlere ayrı bir devlet” diyen beyefendiyi AKP’li vekiller, bir vatanperver gibi alkışlamış bulunuyor.
Oysa, 28 Şubat sürecinde Sincan Belediyesi bir “Kudüs Günü” tertiplemiş, Kudüs’e özgürlük falan diye milletin gazı alınmış, toplantıda bulunan İran elçisi de, “Teşekkür ederim, iyi bir şey yaptınız” mealinde bir iki laf etmişti de, yer yerinden oynamıştı. Geceyi tertipleyen Belediye Başkanı da, kodesi boylamıştı.
İran elçisi ile yan yana oturup “Kudüs’te zulüm dursun” diyen için tanklar yürür, parmaklıklar görünür, Avusturya Cumhurbaşkanı ile, “Türkiye bölünsün” türküleri söylenir, adı, “açılım” olur.
Adam, “Kürtlere ayrı bir devlet” diyor, AKP’li vekiller alkışlıyor, gazete ve televizyonlar, “Sen kimsin ulan Türklerle Kürtleri birbirinden ayıracak, Kürt halkının kahir ekseriyetinin istemediğini Kürt’le Türk’e dayatmak sana mı düştü?” demiyor, diyemiyor.
Cümlesi mi PKK’lılaştı, tamamı mı “açılım” teröründen tırstı bu gaz/tecilerin?!
Dışarda Şivan’ım civanım kaşımaları, içerde bir rehavet, bir rehavet..
İnsan ister istemez 1919’lara gidiyor.
O günlerde de, dışarılardan böyle haberler gelirdi, mesela Paris gazeteleri, “Amerikan Başkanı Vilson’un talebi üzerine, Türkiye’nin mukadderatının tayini ‘Belirsiz bir tarihe’ bırakılmıştır” diye döşenirdi kalemler. Vilson’un Türkiye’nin bir mi, yoksa birkaç devletin mi mandası altına konulması gerektiği hususlarında senatonun görüşünü almak zorunluluğu hissettiği için, böyle yaptığı yazardı, gazetelerde.
Bağlarsak: Şivan Perver’e sözümüz yok; bizim derdimiz “vatanperver” lerle..
Vatan elden giderken, “Neredeler?” diye.