Sistem nedir? Nasıl yönetiliyoruz?
"Tek adam" yönetimi, rejim mi, sistem mi, yoksa başka bir şey mi? Konu tartışılıyor. Sistem diyenlerin kastının da rejim olduğu düşünülürse, "tek adam" yönetimine sistem denildiği anlaşılıyor. Bu görüşe katılmak mümkün değil. Zira sistem kavramı bir bütündür, amacıyla ve birbiriyle uyumlu pek çok parçadan oluşur. Temel kavramları, ilkeleri, değerleri, usulleri ve konuları kavrar.
"Tek adam" yönetiminde bunları görmek mümkün değildir. Dağınıklık, çelişki ve keyfilik hakimdir. "Tek adam" sabah kalktığında aklına ne geldiyse, onu anında yapabilir. Nitekim yürürlükteki anayasa bir yandan hukuk devletinden, insan haklarından, güçler ayrılığından, egemenliğin Türk Milletine ait olduğundan, devletin bölünmez bütünlüğünden bahsederken, öbür yandan bunların tam tersi yapılabilmektedir. Türk, vatandaşlarımızın ortak adı iken, iktidar Türk'ü millet statüsünden indirerek sadece diğer etnik gruplardan birisi olarak görmektedir. Bu yüzden Türk Milleti yerine "Tek Millet" ifadesini tercih etmektedir.
TBMM'ne ait olan devlet teşkilatı kurma yetkisi yeni anayasa ile "tek adam"a verilmiştir. Böylesine bir yetkilendirme dünyada yoktur. Eğer bu yolda ısrar edilirse "tek adam"ın yanında, arkasında, önünde başka "tek adamlar" türeyebilir ve ülke yönetimi curcunaya dönebilir. İşte size birkaç örnek:
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanı SADAT'ın kurucusu E. Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, bakın neler yapmış da haberimiz olmamış;
"Millet Meclisi'nde Anayasa komisyonuna sunduğumuz anayasa teklifimizdeki silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması ile ilgili tespitlerimizin aşağı yukarı tamamı 15 Temmuz'dan sonra uygulamaya girmiştir. Biz o zaman kuvvetlerin MSB'ye bağlanması lazım dedik, gerekçeleri ile beraber. Harp okulları, askeri okullar, sınıf okullarının dışındaki askeri okulların tamamı MSB'ye bağlanması lazım dedik bağlandı. Jandarma Genel Komutanlığının Genelkurmay ile iç işleri bakanlığına bağlansın dedik bağlandı. Yüksek askeri şuranın yapısı değişsin dedik. Eski yapısı ile başbakan ve MSB bakanı sivil iki kişi, onun karşısında 14 orgeneral vardı. Şimdi bunun yerine 7 tane sivil; Başbakanımız, 3 başbakan yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, Adalet Bakanı, İçişleri ve Dışişleri Bakanı. Askeri Şuranın içerisinde. Dolayısıyla alınacak kararlarda sivil iradenin hakimiyeti var. Askeri yüksek yargı kalksın dedik o da gerçekleşti. Başkanlık sistemi gelsin dedik o da geldi".
***
Adnan Tanrıverdi' Ocak 2015'de "Çözüm Sürecinin Ulaştığı Aşama Raporu" nun sunumunda dikkat çeken şu görüşleri savunuyor:
"Eyalet sistemi getirilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin taşra teşkilatı ve devletin yönetim şekli tekrar düzenlenmelidir. Bu sistem hem Kürtlerin ve diğer etnik grupların özerklik isteklerini kapsayacak, hem de devlete bağlılık ve aidiyet duygusunu artıracak şekilde oluşturulmalıdır. Her bakanlık kendine bağlı en fazla 6 veya 10 birimi layıkıyla sevk ve idare edebilir. 81 vilayet merkezden dirayetle yönetilemez."
Bir toplantıda Erdoğan'ın eyalet sistemiyle ilgili açıklamalarının ardından, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi'nin Kürtlere özerklik verilmesi ve Kürtçe'yle ilgili yaptığı konuşmadan bir bölüm aşağıdadır:
"Devletin kurumlarında ve uluslararası ilişkilerde resmi dil Türkçe olmalı. Ancak Kürtlerin ve diğer etnik grupların kendi dillerini konuşma, geliştirme ve kendi dilinde eğitim yapma imkanı anayasa ile koruma altına alınmalıdır. Kürtçe dilinin geliştirilmesi, devletin kültür programlarında yer almalıdır. Devletin resmi okullarında isteyen Kürt vatandaşlarımıza kendi dilinde eğitim hakkı sağlanmalı, ikinci dil olarak da Türkçe öğretilmelidir. Türkçe eğitim yapan devlet okullarında da ikinci dil olarak Kürtçe dili tedrisata dahil edilmelidir.
Eyalet sistemi getirilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin taşra teşkilatı ve devletin yönetim şekli tekrar düzenlenmelidir. Bu sistem hem Kürtlerin ve diğer etnik grupların özerklik isteklerini kaplayacak hem de devlete bağlılık ve aidiyet duygusunu artıracak şekilde oluşturulmalıdır…Eyalet valileri seçimle iş başına gelmeli. Adalet, iç güvenlik, savunma ve dış işleri merkezden; devletin diğer faaliyetleri eyaletler tarafından mahallinden yönetilmelidir.
Kürt kimliği tanınmalıdır. Türk ırkına mensup olmayan vatandaşlarımızda ve Kürtlerde devlete karşı aidiyet duygusunun oluşması ve gelişmesi için 1982 Anayasası'nın 66. Maddesinde geçen, "Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkese din ve ırk farkı gözetmeden Türk denir" hükmü yerine "vatandaşlık temel bir haktır. Kanunun öngördüğü esaslara uygun olarak bu statüyü kazanan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır" ifadesine benzer bir hüküm yer alması daha kapsayıcı ve birleştirici olacaktır."
Bu konuşmalara neresinden bakarsanız bakınız, Devletlerimizin [Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti] kuruluş esaslarına ve Türk Milletine ait egemenliğimize kaba ve hoyratça bir saldırıdır. Haçlı seferlerinin son tuzağı Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika projesinin iç dinamikleri çatıştırıp ülkeleri parçalama politikasının eseridir. Devletler bir defa kurulur; dili, kimliği değişmez. Her ülkede etnik gruplar vardır. Ama bunlar milletin ve devletin ayrılmaz eşit vatandaşıdırlar. Tarihimiz, uluslararası hukuk böyle emrediyor. Bu katı gerçeği görmek için dünyaya bakmak yeterlidir.
Egemenlik bölüşülemez, bölüşülürse iç savaş kaçınılmaz olur. Bu böyle biline.