Sırada hangi hain var!

Cumhuriyet’e sövenlere, Atatürk’e hakaret edenlere, Milli Mücadelecileri hançerleyenlere, bu vatanın kahraman evlatlarını darağaçlarına gönderenlere iade-i itibar vakti geldiyse eğer; Şeyh Said yetmez intikam peşindekilere.

Yeniçağ’ın -gazetemiz olur kendileri!- Genel Yayın Yönetmeni Hayri Köklü, 17 Mart 2008 günü yayımlanan “Cumhuriyet ahlaksız rejim mi?” başlıklı araştırmasında, Metin Toker’in “Şeyh Said ve İsyanı” adlı kitabında aktardığı bir takım bilgileri analiz ettikten sonra şöyle noktalıyordu satırlarını: “Kendilerini ”Yeni Osmanlıcı“ ve ”2. Cumhuriyetçi“ olarak adlandıranlar, Milliyetçi Türkiye’yi kuran Kuvayı-Milliye’den ”rövanş“ almak için Cumhuriyet’e isyan eden, Atatürk’ü öldürmeye kalkışan ve düşmanla işbirliği yapanlara ”iade-i itibar“ isterlerse sakın şaşırmayın... Çünkü; Hükümete, ”Türkiye doğru zeminde ilerliyor“ diye gaz verenler var.”

Fren patlattılar
Aynen böyle oldu... Aşırı “gaz” yüklemesi frenlerini patlattı iktidarın... Bir devlet düşmanı, bir hain, bir ajan, bir işbirlikçi, bir kara ses olan “Şeyh Said” törenlerle anılır hale geldi... Aynen onun gibi “ayaklanarak”, “itibar”ını “iade” ediyor müridleri...
Şeyh Said’in ne mal olduğunu yıllardır yazıyordu Yeniçağ... Günlerdir yeniden yazıyor... Dün, genel körlüğün içinden, okuyucusuna incecik de olsa ışık huzmeleri sızdırmaya çalışanlar; Türk basınında kalan son bir kaç sağduyu sahibi kalem de yazdı...
Bugün, onlarla kalem kaleme verip, “iade-i itibar” istenmesi gereken başka “mümtaz hainler”i de hatırlatacağız meraklılarına...
Şeyh Said yetmez çünkü... Heykelini dikmenin, posterlerini bayraklaştırmanın, adını abideleştirmenin yalnız ve ancak bugünkü iktidar sahiplerine yakışacağı daha öyle çok hain yetişmiş ki bu topraklarda... Bir tek Şeyh Said’i kutsamak, Allah korusun fitne-fesat çıkarır... Ki Bizans’tan beri hiç de alışkanlığı değildir bu coğrafyanın öyle hastalıklı tavırlar!

Kudurmuş haydutlar
Bütün hikaye hazmettire hazmettire olması ya... Önce ’yolunu yaptıkları’ndan başlamalılar bence.
’Mustafa Sabri Efendi Anma Günleri’ yapmalılar mesela...
Uzuuun bir kortej hazırlamalılar, ellerinde ’Efendileri’nin “özlü” bir sözü: “Kuva-i Milliye’ciler kudurmuş haydutlardır!”
Kortej başı; bu adamın adına vakıf kurmak gibi dahiyane bir fikirle gündeme gelen Resul Tosun olmalı!
Hazır Arapsız yaşayamayacağımıza dair kanaati yaymaya çalışırken Başbakan’ımız... Vaktidir, “..Arapça’yı lisan ittihaz etmek derecesinde kendimize mal dinmek isterim. Amma bundan Türklüğümüz mutazarrır olurmuş... Biz müstefid oluruz ya!...” diyen Mustafa Sabri Efendi’nin kemiklerini sızlatmanın...
Görüyor musunuz, çarpılıp ters döneceğim olduğum yerde... Ruhunu şad etmenin diyecektim, sen günahımı bağışla Yarabbim!

Siyah çelenkleri hazırlayın
Anadolu’nun fedakar halkı işgalcilerle boğuşurken İslam Teali Cemiyeti aracılığıyla onları arkalarından vuran o!..
“Nasıl kahpelik ve hayasızlıktır ki hilafetin en çirkin tezyifler ve tahkirler altında birden bire ilgasına cesaret etmiştir” diye Atatürk’e çemkirmeye kalkışan o!..
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu “utanmamazlık kahramanı” ilan eden o!..
“İngilizlerin, Fransızların, ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir” diyerek işgali savunan o!
İngilizlerin temin ettiği yük gemisiyle Mısır’a kaçarak, ’geleneksel ihanet ritüeli’ni tamamlayan da o!..
Boğazlıyan Kaymakamı, -daha sonra TBMM’ce Milli Şehit ilan edilecek- Kemal Bey’in idam fetvasını veren o!..
Yakalansaydı sonu emsalleri gibi olacaktı... Siz olmuş sayın ve “zihniyetinin idam edildiği” bütün “Cumhuriyet” meydanlarında toplanın... Atatürk heykellerine “siyah çelenk”ler bırakın!
Yapmazsanız...
Yapmazsanız, iki dünyada bırakmaz yakanızı “Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi”nin o “mübarek!” elleri!

Kemal bey’in katilleri
Derler ya biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar... O misal..
Mustafa Sabri Efendi’nin baş tacı edildiği yerde Damat Ferit’lerin diz çökmesini beklemek yakışık alır mı?
Ne de olsa onun ellerinde de kanı var Kaymakam Kemal Bey’in... Ve, ne de olsa Kemal Bey’i anmak suç artık bu ülkede...
O zaman, durmayın;
Bütün iktidarını, İstanbul’u işgal edenleri memnun etmeye adayan o!.. Bir nevi “esas oğlan”ı mütarekenin!
Kuva-yı Milliyecilerin “eşkıya” olduğunu ilan ettirip, öldürülmelerinin meşru ve farz olduğuna dair fetva çıkarttıran o!..
Abidevi bir heykelini dikin Sultanahmet Meydanı’na... Yok yok; Dolmabahçe olsun!.. Yahut İzmir’e taşımalı... “İşgalcilerin denize döküldüğü yerde yenilerini bekleyen” bir çeşit “şefkatli kucak” olur Damat Ferit... Bu nedenle kollarını açmış vaziyette şekillendirilsin bedenine harç olacak “çamur”lar!

Hocaların hocası; İskilipli
Sonra nasıl unutulur İskilipli Mehmed Âtıf Hoca... Şöyle söylerken ağızları dolduran bir paye bulun; ’hocaların hocası’deyin mesela... Heykelini dikin diyeceğim onun da ama; haşa “put” sayar da... Sonrası hakikaten üç nokta; düşünmek bile istemem kabuslarımıza yapacağı “ruhani” ziyaretlerini...
Mahkeme salonunda, hem de sanık sandalyesinde otururken çıkıp ’aslanlar gibi’(!) “Hakim Heyetinin arkasında asılı duran bayrak da bezdendir, ingiliz bayrağı da. Onu kaldırıp ingiliz bayrağı asarsanız ne olur?” diyen İskilipli’ye saygıda kusur yok ona göre...
Sahiplenmelisiniz tabii mezarını, dokuz sütuna başlıklarla anmalısınız yıl dönümlerini... Foyası çabuk da çıksa ortaya, “Ahali! Ankara ihtilal içindedir. Mustafa Kemal Paşa üç yerinden yaralanmış biçimde doktorlar elindedir. İsmet Paşa ortadan kaldırılmıştır. Dindar paşalarımız hükümeti ellerine geçirmişler, şeriatı kurmak üzeredirler. Korkacak bir şey kalmamıştır” müjdesini veren bu muhteremin(!) tarihin tozlu sayfalarında unutulup gitmesine izin vermemelisiniz...
Size; onun evlatlarına yakışmaz!

Şehr-i Rıza olsun
Yandaş medya sağolsun, son iki yılda küllerinden doğan Seyit Rıza var sonra...
“Kürdistan” adına Türkiye Cumhuriyeti’ne “eylem koyan” kaç yiğit geldi şu fani dünyaya!.. Es geçerseniz, şimdinin “özerklik” ilancılarının hatrı kalır mazallah...
E seçim de ufukta... Göze alabilir misiniz?
Şehirleri, köyleri, karakolları basan o!..
TBMM’ye nota veren(!) o!..
“Tren hatları Kürtleri imha için yapılıyor”, okul istemezük, yol istemezük, hastane iztemezük diyerek bu ülkenin insanlarının ’insan gibi’ yaşamalarına engel olan o!..
İngilizler’le Musul pazarlığında mıyız, Fransızlar’la Hatay krizinde mi, ne zaman içeride gözünün arkada kalmaması gerekse hükümetin, tam da o zaman hançerini bileyen o!..
Eee, ayaklanmalarını “Alevi”lere mal etmeye çalışarak, bugünkü iktidar sahiplerinin eline arayıp da bulamayacakları bir “koz” veren de o!..
Bundan iyisi de kimse kusura bakmasın ama Şam’da kayısı. Daha ne olsun!...
Değiştirin Tunceli’nin adını, Dersim kesmez, ’Şehr-i Rıza’ diyelim bundan gayrı...

Canavarzade Abdullah(!)
Bunca alçağa var da...
İngilizler’in kucağından kalkmayan, vatan toprağı işgal altındayken askerin cephanesini denize döken Anzavur’a yok mu!..
Atatürk’e suikast’e girişen Ziya Hurşit’e!.. Gürcü Yusuf’a.. Laz İsmail’e.. Çopur Hilmi’ye...
“Allah adına”, bağımsızlık yanlısı olan Türkler’in katliam emrini veren Şeyhülislam Dürrizade
Abdullah’a...
Kubilay’ın kafatasından kan içerken tasvir edilmeyi hak eden(!) Derviş Mehmet’e...
Yeni rejimin; Cumhuriyet’in, sadece ahlaksızlık getirdiğini savunan Ziaeddin Efendi’ye...
Sonra dikkat ettiniz mi biz çok vefasız milletiz yahu... Kıymet vermek için illa ölmesini bekliyoruz hainlerimizin!.. Bir kere de yaşarken onore edelim değil mi! Alın işte İmralı’da kafasına konacak tacı bekliyor Canavarzade Abdullah Efendi!

* * *

“Bugünün Türkiyesinde, Cumhuriyeti ahlaksızlıkla suçlayan ’Ziaeddin Efendi’ler yok mudur? Elbette olabilir... Ama unutmayalım ki karşılarında her zaman Atatürk gibi düşünüp, davrananlar da olacaktır...” diye bitirmişti Hayri Köklü 2008’deki o yazıyı...
İlk kısmı gerçekleşti... Birer birer maskesi düştü Ziaeddin Efendi’lerin...
Şimdi, “sıra hangi hainin heykelinde” diye değil de “Sıra Atatürk gibi davranacak hangi adamda” diye beklemek, ummak, umutlanmak istiyoruz...
O “adam”lar çıkmazsa, yukarıdaki “hain” listesi buradan ay-yıldızın dalgalandığı bütün gönderlere, bütün Cumhuriyet meydanlarına, bütün Atatürk büstlerine, bütün devlet kurumlarına yol olur; hiçbirinin esamesi okunmaz; söylemedi demeyin!

+++++

Her şey aklıma gelirdi de alçakların anılacağını düşünemezdim
Şeyh Sait bir İngiliz ajanı idi. 1925 yılında Güneydoğu’da devlete isyan etti. Bu şeriatçı-kürtçü karışımı isyanı İngiltere’nin desteği ile çıkarmıştı. Genç Cumhuriyet, savaştan yeni çıkan, egemenliğini henüz kazanmış olan fakir devlet, bu isyan nedeniyle çok zor günler yaşadı. Yüzlerce Mehmetçik oralarda Şeyh Sait kuvvetleri karşısında dağlarda şehit düştü. İsyan öylesine genişti ki, bazı iller ve ilçeler isyancıların eline geçti. Diyarbakır da düşmek üzereyken son anda kurtarıldı. Yörede sıkıyönetim ilan edildi. Devlet aylarca uğraştı ve sonunda bu isyanı binbir güçlükle bastırdı. O sırada Türkiye Musul’un peşindeydi. Ancak bu isyan devleti öylesine yıprattı ki, Musul elden uçtu gitti.
Şeyh Sait ve çevresindeki hainler tek tek yakalandı. Bunları yargılamak için Diyarbakır’da İstiklal Mahkemesi kuruldu.
İhanet şebekesi yargılandı ve Şeyh Sait isimli satılık hain dahil 48 kişi Diyarbakır’da idam edildi.

İhanet şebekesi çalışıyor
Sizler bu yazıyı okurken Diyarbakır’da Şeyh Sait’i anma etkinlikleri başlıyor. Açık oturumlar düzenlenecek, paneller yapılacak, ruhuna mevlid okutulacak ve bir hain, devletin bu topraklarında böyle görkemli toplantılarla anılacak!

Şehitlerden utanın
Artık idam cezası yok!
Bırakın idam cezasını bir yana, Türkiye bu aymaz iktidar döneminde “Demokratikleşme” yaşıyor!
Kürtçülük açılımı tam gaz devam ediyor!
Diyarbakır Valiliği, gözlerinin önünde sergilenen bu Şeyh Sait rezaletine hükümetten gelen emir doğrultusunda “Dur” demiyor, diyemiyor. Türk Ordusu’nun kolu kanadı kırılmış, hadım eidlmiş, her düzeyde mensupları tutuklanıp içeri atılmış, sesi kesilmiş, tepki vermiyor!
Bu nasıl iştir. Nereye gittiğimizin farkında mısınız?
Türkiye bir ihanet çemberinin altında eziliyor, devletten, hükümetten, ilgili makamlardan tık yok! Her gün gelen şehit cenazelerinden utanan da yok.

TRT canlı yayınlasın
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında rezillik, soysuzluk ve kepazelik işte bu noktaya varmış durumda. Arkasında kim var?
Elbette ki “Demokratikleşme, Kürtçülük açılımı” çığlıklarıyla AKP iktidarı var.
Çok içtenlikle söylüyorum, bu ülkede herşey aklıma gelirdi de, günün birinde vatan hainlerinin böyle topluca anılacağını düşünemezdim.
Şimdi sırada herhalde Vahdettin, Damat Ferit, Anzavur, müftü Dürrizade, Şeyh Rıza, Abdullah Öcalan gibilerini toplu anma günleri var.
Bugünkü anma törenlerini bari TRT’nin Kürtçe kanalından canlı yayında verseler.
* Emin Çölaşan / Sözcü

+++++

Emperyalizmin tetikçileri
Şeyh Said için Diyarbakır’da anma etkinlikleri düzenleniyor. 85 yıl önce Cumhuriyet Türkiye’sine karşı ayaklanan (ve anlaşılan bu yüzden saygı gören) Şeyh Said, bu yıl BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) tarafından da anılıyor. Şeyh Said, 1925 yılında feodal çıkarlar adına emperyalizmin desteğinde ayaklanır. İngiltere, Şeyh Said’i Türkiye’nin Musul mücadelesindeki direncini kırmak için destekler. Kürtlerle ilgili araştırmaları yüzünden ömrünün 17 yılını hapiste geçiren İsmail Beşikçi, “Kürt Toplumu Üzerine” isimli kitabında şunları anlatır:
“1925’te Şeyh Sait ilk kurşunu sıktığı zaman, kendisine birkaç gün sonra İngiliz silah fabrikalarından çeşitli kataloglar geldiğini hatırlatalım. Bu bakımdan isyan hareketlerinin ulusal yönünü çok iyi kavramak gerekir. Aslında tamamen emperyalizmin oyunları ile sahneye konulan ve kışkırtılan bu hareketlerin ulusal bir temeli yoktur...”
SOL internet sitesinde, Öcalan’ın da İmralı’da yargılandığı sırada
Şeyh Said’in İngilizler tarafından kullanıldığını belirttiği anımsatılıyor.
NOT: Bizim ödediğimiz maaşlarla TBMM’de siyaset yapan BDP’nin ne kadar barışçı ve sevecen bir parti olduğunu, Şeyh Said, Dersimli Seyyit Rıza, Abdullah Öcalan gibi barış ve sevgi adamlarını desteklemesinden de anlayabilirsiniz!
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

CIA Direktörü Panetta itiraf etmiş: “Usame Bin Ladin’den yıllardır haber alamıyoruz.” Merkeze haber vermeden ya istifa etti ya da emekliye ayrıldı o zaman...
* Haldun Ertem

+++++

MİNİ YORUM
Primat heykeli de lazım şimdi
Adettendir; “Flaş... Flaş... Flaş...” diye geçtiler. Demek ki bazı nikahlarda keramet olmuyormuş; Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, Referans’la yüzüklerini takmalarının ardından görevden alınmış; yerine Eyüp Can getirilmiş. “Son dakika” da öğrenmeseydim eğer, vefasızlık etmez, Berkan’ı da “heykeli dikilesiceler” listesine eklerdim; milli parklardan birine dikilecek bir primat heykeline baktıkça onu ve fikirlerini hatırlardık!

Yazarın Diğer Yazıları