Sıra, şehit ailelerinin maaşlarını ellerinden almaya geldi...
18 Mart 2013;
Çanakkale zaferimizin 98’inci yıldönümünü kutladık. Şehitlerimizi dualarla
andık.
“Başkan Öcalan”, istediği kararların alınması için TBMM’ye olağanüstü toplantı çağrısı yaptı!..
Türk Silahlı Kuvvetleri ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı..
Ateş gibi yanan günün akşamı TSK’da çok kritik görevler almış emekli bir Orgeneral ile konuştum, değerlendirme yapmasını istedim. Komutan çok sıkıntılı ve aynı derecede öfkeliydi. Yine de sakin ve soğukkanlı bir değerlendirmeyi tercih etti. Komutanın ağzından ilk şu cümleler
döküldü:
“Genelde biliyorsunuz savcının mütalaasına öbür taraf da uyuyor. Hepsi aynı şekilde seçilmiş, aynı düşünce istikametinde olan sayın hakimler ve savcılar. Her hangi bir değişiklik olmuyor. Yargıya saygımız sonsuz ama yargı bağımsız olduğu sürece. Yargı hakikaten bütün vatandaşların hakkını hukukunu, adil bir biçimde dağıttığı sürece, yani böyle bir yargıya bizim saygımız sonsuz. Eğer başka türlüyse yargı, ona saygı duymak bir zorunluluk olmaktan çıkar diye düşünüyorum. Şu anda saygı duymak gerekiyor mu, gerekmiyor mu ayrı mesele.
Sorduğunuz soru şöyle bir şey çağrıştırıyor; vatandaşlardan da duyduğum için söylüyorum, ben de hakikaten illa ki böyle olur diye değil ama bir olasılık olarak dillendiriliyor bazı vatandaşlar tarafından.
Pazarlık konusu yapılacak ya da bir nevi denge sağlandı. Onu da affettik, onu da affettik şeklinde. Öcalan’ın da bir yolunun bulunup bir şekilde getirilip yüce Meclisimize, bir temsilci sıfatını ona verecekler bir şekilde bebek katiline. Şu günlerde o kadar zor ki yorum yapmak. Çok hakikaten karmaşık hale geldi işler. Vatansever insanlar hâlâ uykudalar, vatandaşlar uykudalar. Vatandaşları aydınlatma, uyandırma görevi olan aydınlar zaten kendileri uykudalar. Ya da korkudalar, korku içindeler. Dolayısıyla bir oyundur oynanıyor. Sonucu ne olacaktır? Türkiye ne kaybedecektir? Kazancı olmayacağı kesin..”
Komutan cümlelerini bu noktada kesti, “ileride daha kapsamlı bir değerlendirme” için sözleştik.
Tablo ortada. Cani Öcalan’ın olmazsa olmaz şartı “genel af” için tüm taşlar döşendi.
Terörist başının “çekilme formülü”ne dayandırarak işbirlikçisi AKP ile TBMM’ye dayattığı bir de komisyon şartı var. Cani, İmralı tutanaklarında da altını ısrarla çizmişti; “Hak ve Hakikatleri İnceleme Komisyonu.”
Bebek katilinin şart koştuğu bu komisyonun kurulması AKP’nin gizli ajandasında da var. Meclis içtüzüğündeki bir boşluktan faydalanılarak hayata geçirilecek. Terörle kim mücadele ettiyse, kim teröriste kurşun sıktıysa yargılanacak. Er, onbaşı, çavuş, başçavuş, teğmen, binbaşı, korucu, özel harekatçı.. Hepsi “tu kaka” ilan edilecek. Bununla da yetinilmeyecek. “Muhteşem” in her fırsatta kendisine mal edip hava attığı şehit ailelerine, dul ve yetimlerine yapılan yardımlar, gazilere çıkılan destekler, hepsi kesilecek, ellerinden alınacak.
“Demedi” demeyin... “Olamaz” dediğiniz neler oldu!..
20 Mart tezkeresinin bilinmeyenleri
Hep 1 Mart tezkeresini tartıştık da esas Bağdat’ın bombalanmasına yol veren ve devamı niteliğindeki 20 Mart tezkeresini görmezden geldik!.. Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, kamuoyunun gözünden kaçırılan bazı gerçeklere şöyle ışık tuttu:
“20 Mart tezkeresinin önemli bir sorunu vardı. O sorun da tezkerenin, uluslararası hukuka ve ulusal hukuka göre gayrimeşru olması idi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararı olmadığı için uluslararası hukuka, Irak’tan Türkiye’ye saldırı olmadığı için de ulusal hukuka aykırılık teşkil ediyordu. Tezkere kapsamında, Türk hava sahası, yabancı silahlı kuvvetlere mensup hava unsurlarının kullanımına açıldı. Almanya’daki üsten kalkan Amerikan ve İngiliz uçakları, Türk hava sahasını kullanarak Irak’ı bombaladılar. Ancak bu harekat sırasında, tezkerede olmamasına rağmen İncirlik Üssü’nden kalkan Amerikan uçakları da Türk hava sahasını kullanarak Irak’ı bombaladı.
7 Ekim 2003 tarihli Dördüncü Tezkere ile TSK’nın Irak’a gönderilmesine ve bu kuvvetlerin görev ve kullanılmasına ilişkin olarak bir yıl süre ile izin verildi. Bu tezkere sonrasında yüz binlerce Amerikan askeri İncirlik Üssü üzerinden Irak’a veya Amerika’ya gönderildi. Tezkerede bu yetki yoktu. Genelkurmay Başkanlığı’nın yetkilileri bu faaliyet için de tezkere çıkması gerektiğini belirttiler. Ancak AKP Hükümeti bunu kabul etmedi ve Amerikan askerlerinin Türk toprakları üzerinden sevkiyatının Anayasa’nın 92’nci maddesinde belirtilen milletlerarası nezaket kuralları kapsamında yapıldığını belirttiler. Sonraki dönemde AKP Hükümeti, Amerika’nın dayatması ile Kuzey Irak bölgesindeki ’Tampon Bölge’yi 2004 yılında kaldırmış ve bölgedeki Metina, Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk gibi terör kampları yeniden terörist dolmuştu. Amerikan ordusu, Irak ordusundan arta kalan silah ve mühimmatları Barzani’ye veriyor, Barzani de bu silah ve mühimmatları araçlar ile Kandil Dağı’na taşıyarak, PKK terör örgütüne teslim ediyordu.”