Sıra Kur’an’a mı geldi?
Hürriyet’ten Özdemir İnce, “İslam ve İktisat” başlıklı yazısının bir bölümünde Tarık Dursun’un “Din ve Seks” adlı kitabının “zina” maddesinin “dipnotundan” aşağıdaki açıklamayı köşesine taşıma gereği duymuş:
“Peygamber’in hanımlarından Aişe’nin şu sözü ilginçtir: ‘Azhab suresi, Peygamber zamanında 200 ayet olarak okunurdu. Ne zaman ki Osman Mushaf’ları yazdırdı, Azhab suresindeki ayet sayısı, şu anda gördüğümüz kadar kaldı. ‘Aişe, Osman’ın, ‘Mushaf’ları tağyir ettiğini, yani değiştirdiğini söylüyor.’ Bkz. Celaluddin Abdurrahman E’s Suyiti” (s.50) (Hürriyet, 24.7.2010)
Bir kere Kur’an’da Azhab suresi diye bir sure yok. Sure’nin adı Ahzab. Arapça “hizb”in yani “bölüm”ün çoğulu.
Şimdiii..
Demek Hz. Ayşe Validemiz Peygamber Efendimiz zamanında Ahzab suresinin 200 ayet olduğunu, Hz. Osman (r.a.)’ın bunu şimdiki haline, yani 73 sureye indirdiğini söylemiş. Ve demek ki Hz. Osman(r.a) tam 127 sureyi Allah’ın kitabı Kur’an’dan “atma” cüretini göstermiş, öyle mi? Ve demek ki Hz. Osman döneminin sahabesi ve meselâ Hz. Ali Efendimiz Kur’an’dan 173 surenin çıkartılmasına hiç ses çıkartmamış, “İlmin Kapısı” olarak! Demek ki Hz. Osman(r.a) Kur’ân-ı Kerim için, “O’nun koruyucusu da elbette biziz(Hicr, 9)” ve “Korunmuş kitap(Vakıa,78)” ayetlerine yani hâşâ ‘Allah’a rağmen’ bunu yapmış, yapabilmiş, öyle mi?
Biz Hz. Ayşe validemizin Ahzâb suresinin tefsiri konusunda bir hayli açıklamalar yaptığını biliyoruz ama sureden Hz. Osman döneminde bir değil, iki değil tam 117 ayetin çıkartıldığına dair bir ifadede bulunduğuna inanmıyoruz. Elbette imanımız böyle emrettiği için inanmıyoruz. Sonra, böyle bir iddiaya inanabilmemiz için aklımızı peynir ekmekle yememiz, dinimiz ve İslâm tarihi hakkında hiçbir şey bilmiyor olmamız gerek.
Çok basit, gayet kolay anlaşılabilir bir örnek vererek niçin böyle düşündüğümüzü izah etmeye çalışırsak..
Veda Haccı’nda Peygamberimizle beraber tam 124 bin sahabe vardı. Hacdan 82 gün sonra Hz. Muhammed(s.av.) ebedi doğumuna gözlerini açmak üzere 124 bin sahabesinden ve bu dünyadan ayrıldı. Bugün Medine’de yatan sahabelerin sayısı 10 bin civarındadır. Pekiyi öteki 114 bin sahabe nerededir? Nerede olacak, cümlesi İslâm’ı tebliğ için Çin’den Tunus’a, Balkanlar ve Kafkaslardan Afrika’nın en güney ucuna kadar dağılmış ve bir daha o topraklara dönmek kendilerine nasip olmamıştır. Bu kadar insan gittikleri her yerde Kur’an- ı Kerim’i Peygamber Efendimizden öğrendikleri gibi aktarmışlardır. Hz. Osman(r.a) döneminde İran fethedilmiş, Trablusgarp, Tunus İslâm devleti sınırları içerisine katılmış, Deniz gücü kurularak Kıbrıs vergiye bağlanmış, Rodos fethedilmiş, Kafkaslara kadar uzanılmıştır. Bu kadar geniş coğrafyada farklı milletler İslâm’a geçince Kur’an-ı Kerim’in kitaplaşması, Mushaflaşması kaçınılmaz olmuştur.
Siz, Hz. Osman’ın Kur’an’dan 127 ayeti çıkartarak kitaplaştırdıktan sonra Hz. Ayşe Validemizin, Hz. Ali’nin, Hz. Ebu Zer Gıfari ve diğer Peygamber ve Kur’an âşıklarının ses çıkarmayıp bir köşeye çekileceklerini sanıyorsanız onları hiç ama hiç tanımıyorsunuz demektir. Kur’an’ın bırakınız 127 ayetine, bir harfine dokunsaydı Hz. Osman, O’nu perişan ederlerdi, perişan.. Onlar ki 3 bin kişi ile 100 bin kişilik Bizans ordusunu Mute’de perişan edecek kadar cesur, yükleri ile binlerce develik ticaret kervanlarını develeri ile birlikte ve on binlerce hurma ağaçları olan bağ ve bahçelerini Kur’an için gözünü kırpmadan defalarca hibe eden, bedenleri kılıç ve ok yarası, yürekleri Allah, Kur’an ve Resulullah aşkı ile dolu yiğitlerdi.
Velhasıl Kur’an-ı Kerim korunmuş kitaptır. Bunu O’nun sahibi Allah(c.c.) söylüyor, tarihi hakikatler de bunun böyle olduğunu bas bas bağırıp duruyor.