Sıra Afgan öğretmenlerde

Bu köşeden sık sık sesini duyuramayanların sesi olmaya çalışıyorum.

Öğretmenlerin, belediye çalışanlarının, öğrencilerin, yoksul vatandaşın derdine ortak olmak için uğraşıyorum.

Emeğiyle geçinenlerin nasıl ezildiğini anlatmaya çalışıyorum.

Yaptığımız tabii ki de koca okyanusta bir damladır. Ama belki o damla haklının haksıza karşı geldiği bardaktan taşan son damladır.

Maalesef dünyanın cefasıyla hayatı boyunca yüz yüze kalan bir kesim var.

Görme, işitme, zihinsel, bedensel yetersizliği olan genci, yaşlısı ile dil ve konuşma, özel öğrenme güçlüğü, otizm spektrum bozukluğu, down sendromlu olan insanlarımızdan bahsediyorum.

Dünyada sayıları 1 milyar kişi.

Türkiye''de ise yaklaşık 2 milyon vatandaşımız bu kapsama giriyor.

Resmî olmayan rakamlara göre nüfusun yüzde 13''ü, yani 9 milyon kişi olduğu bile söyleniyor.

Son dönemde öğretmenlerinin şikâyetlerini duydum. Seslerini duyurmak istedim.

İstanbul Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Öğretmenleri Derneği bir açıklama yaparak zor durumda olduklarını aktardı.

Öncelikle bu merkezler, 12 ay boyunca destek eğitim veren ve ödeneği devlet tarafından karşılanan Millî Eğitim Bakanlığı''na bağlı fakat şahıslar tarafından işletilen özel kurumlardır.

Türkiye geneli 2864 Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi var. Bu merkezlerde 384 bin 471 özel gereksinimli bireye 29.672 öğretmen eğitim veriyor. Yaklaşık 10 bin yardımcı personelle toplamda 40.000 kişi görev yapıyor.

Çok büyük sayılar.

Fakat son dönemde ödeneği her ay sonunda aktarılan bu merkezlerde; özel gereksinimli bireylerin eğitim anlayışı dışına çıkıldığı ve birer ticaret merkezi haline dönüştüğü aktarılıyor.

Eğitimcilerin asgari ücret veya biraz üstünde maaş aldıkları, ayrıca sigortaları asgari ücretten yatırıldığı belirtiliyor.

Madde madde sıralarsak şikâyetler şunlar:

-Asgari ücret veya çok az üstünde maaş.

-Asgari ücretin üzerinde ödenen maaşlarda ise SGK primi düşük yatırılıyor.

-Süreli iş sözleşmesine bağlı oldukları için iş güvencesi yok, gelecek kaygısı var.

-Kıdem tazminatı ve emeklilik ikramiyesi bulunmaması.

-Çalışma sürelerinin 10-11 saati bulması.

-Kadın öğretmenlere süt izni, erkek öğretmenlere babalık izninin kullandırılmaması.

-Doğum sonrası işe dönüşlerde zorluklarla karşılanılması.

-Nöbetçi öğretmen ücreti, eğitime hazırlık ödeneğinin (kırtasiye yardımı) verilmemesi.

-Dinlenmek ve kendini yenilemek için tatil haklarının sınırlı olması.

-Baskı ve mobbing uygulanması.

Diyeceksiniz ki bu sorunlar her iş yerinde var.

Zaten problem de bu. Üstelik bahsettiğimiz yer, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi ve orada çalışan öğretmenler. Yani daha da hassas olunması, ihtimam gösterilmesi gereken bir yer.

Açıklamalarında da çarpıcı bir biçimde yaşadıkları hayatı ortaya koyuyorlar:

"Çalışma koşullarımız kamudaki meslektaşlarımızdan daha ağır ve zordur. Bizler günde 8 saat derse girerken, kamudaki meslektaşlarımız 6 saat derse giriyor. Bizler haftada 40 saat derse girerken, kamudaki meslektaşlarımız 30 saat derse giriyor. Bizlerin yılda 50 hafta çalışıp 2 hafta yıllık iznimiz varken, kamudaki meslektaşlarımız 180 iş günü çalışıyor ve 11 hafta yaz döneminde 2 hafta sömestrde tatilleri vardır. Bizler 1 yılda hiç ara yapmazken kamudaki meslektaşlarımız 1 yılda 4 ara yapmaktadır.

Kamuda çalışan meslektaşlarımızın Türkiye genelinde standart bir maaşları varken, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan eğitim personellerinin maaşları yasal olmamasına rağmen asgari ücretin altında başlayıp 7000 TL-7500 TL''ye kadar çıkmaktadır. Türkiye genelinde 3200''ü geçen kurumun içerisinde birçok kurum çalışanının maaşını asgari ücret gösterip hem Devletimizden vergi kaçırmakta hem de çalışanların primlerini Sosyal Güvenlik Kurumu''na eksik yatırmaktadır. Bunca fedakarlığımızın maddi ve manevi karşılığını ne Devletimizden ne de çalıştığımız kurumlardan görmemekteyiz. Personel bu usulsüzlüğe, mobbinge maruz kalmamak, evine ekmek götürebilmek, ailesini geçindirebilmek ve işsiz kalacağım korkusuyla karşı çıkamamaktadır.

Özel Eğitim ve Rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenlerin maaş ve sigorta düzenlemeleri, ödeneklerin artışıyla kurum sahiplerine bırakılmasına rağmen, kurumlara 2019 (%15), 2020 (%25), 2022 (%35)+(%31 ek artış) yıllarında (ki bu yıllar en çok zam yapılan yıllardır) SGK primleri hep asgari düzeyde yatırılmıştır. Sorun ödeneklerin artışı değil özlük hakları ve öğrencilerin hak ettiği eğitim sistemidir."

Talepleri çok açık…

Çalışanların ücretleri kamudaki meslektaşlarından az olamaz ibaresinin yeniden 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu''na eklenmesi veya Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde çalışanların sözleşmelerini Millî Eğitim Bakanlığı ile yapılması…

Bakın yıllardır yazıyorum. Türkiye''de bir çürümüşlük var. Hem bürokraside hem de işveren kesiminde ağır bir sömürü dönemine girildi.

Afgan, Özbek, Suriyeli işçi çalıştırmaya başlandıktan sonra ne hak tanıyorlar ne de kanun biliyorlar. Ellerinden gelse 1500 lira maaşa Afgan öğretmen çalıştıracaklar.

"Türk işçi çalışmıyor" diyenler de var. Ver hakkıyla maaşını, ver emekçinin emeğinin karşılığını, bak o zaman çalışıyor mu çalışmıyor mu?

Ama olmaz o zaman para kaybeder, purosunu içemez, son model Mercedes''e binemez, en güzel otellerde tatil yapamaz beyefendiler.

Hâlbuki haberleri yok teraziyi bu insanlar tekmeleyecek.

Yazarın Diğer Yazıları