Sinsi tezgah
Ne istiyordu PKK:
Dil.
Toprak.
Devlet.
***
“Güzel şeyler olacak”tı ya, “Norşin” le başladı; “Amed” , “Roboski” , “Rojova” , “Kobani” ;
Onun diliyle konuşmaya başladın sen bile!
***
Canileri, katilleri, hainleri, el kadar bebeklerin kanına giren alçak, şerefsizleri abideleştirdi; sözüm ona “gecekondu” şehitliklerle yerleşti işte toprağa;
Büyük düşün!
Sen “ata”na sahip çıkamıyorsun; nöbeti bıraktın, cayır cayır yanıyor ne varsa “tapu” saydığın. O, 100 yıl sonra “bu toprağın sahibi bendim”i ispatlamak için belgeler dikiyor vatanına!
***
Kendi “kanunu”nu koyuyor mu? Koyuyor! Uyguluyor mu? Uyguluyor! Paçavrasını dalgalandırıyor mu? Dalgalandırıyor! Okulunu açıyor mu? Memurunu (valisini bile) tayin ediyor mu? Neredeyse pasaport ister hale getirdi mi; yolları kontrol altına alıyor mu “sınırları(!)” içinde?
Askerin, polisin, kaymakamın, öğretmenin hali Musul Başkonsolosundan hallice... Kışlan, karakolun, vilayetin “yurt dışı temsilcilik” gibi neredeyse; önlerinde “terör resmi geçidi” yapıyorlar ya “şeref” namına, “onur” namına, “egemenlik” namına, “vatan burcu” namına kılın kıpırdamıyor karşılarında.
Daha “devlet”ne? Nerede?
***
“Peninsula”da mutabakata varmışsın. ABD ile ortak strateji yürütüp, PKK dahil bütün terör örgütleriyle “mücadele” edecekmişsin; öyle yazıyor New York’tan bildiren gazetelerde.
Yurdumun “ulusalcı” , “Atatürkçü” aydın(!)ı da tepki gösteriyor dün televizyonda bu habere:
PKK’yı nasıl olur da IŞİD’le bir tutarmışsın!
IŞİD “bir Amerikalıyı, bir İngiliz’i, bir de Fransız’ı kurbanlık koyun gibi kesen vahşi” bir örgütmüş; PKK da ona “direnen tek güç”müş!
“Allah canımı alsa da kurtulsam” dedirtiyor bazen; tımarhaneye döndü ülke!
PKK, canları acımasın diye narkoz vererek doğradı değil mi o el kadar bebeleri beşiklerinde!
Pusu kurmadan önce Mehmetçiğin karavanasına ağrı kesici, uyuşturucu ilaçlar kattı ki; hissetmeden kopup sağa sola uçuşurken kolu bacağı!
Öyle insani yani!
Nasıl bir akıl, nasıl bir vicdan tutulması... Nasıl bir hafıza kaybı ki “sempati”ile “PKK” aynı cümle içinde geçirilebilir hale geldi.
Ne çabuk unutuldu;
“Sempati” besledikleriniz bu ülkenin 40 bin insanını katletti!
“Türban özgürlüğü” hop oturup hop kaldırıyor ya hepimizi, dönüşüyor diye eğitim sistemi; PKK kökten bitirdi, türbanlı türbansız “okuyacağım” diyen çocuğun “aydınlığa” açılan “kapıları”nı kilitledi; yaktı, yıktı, kül etti. Ve hâlâ “sempatik” öyle mi!
***
Ne yalan söyleyeyim bu “PKK ve IŞİD’le ortak mücadele mutabakatı” beni de rahatsız etti ama “PKK’ya zeval gelmesin, süreç sekteye uğramasın” diye değil, nasıl pis bir oyun oynandığını deşifre ettiği için.
Madem “mücadele” edecektin terörle, neden “müzakere” ettin?
Uzatmadan tahminimi söyleyeyim:
“Müzakere masasında versen” bu afyonlanmış kafayla bile “Hoooop, birader, kimin vatanını kime veriyorsun” diye hesap soranlar çıkacaktı; yanına kalmayacaktı. Sınır değiştirmek, toprak vermek öyle kolay mı? Osmanlı’nın en dağılmış döneminde, işgal altındaki ülkede, Vahdettin yapamadı; kaçmak zorunda kaldı!
Ha ama “mücadele cephesinde verirsen” eğer; “vermiş” değil “canı pahasına savunmuş ama kaybetmiş” varsayılacaksın...
“Yargılanmak” yerine belki “madalya”larla ödüllendirilecek bile “vatana ihanetin” .
Bütün bu kurgu, tamam on numara, beş yıldızlık olmuş da şu sorular aleyhinde delil olarak kalmayacak mı sanıyorsun yarınlara:
Madem “mücadele” ydi niyetin; ordunun en güçlü, terör örgütünün en zayıf olduğu zamanda ne diye “müzakere” icat ettin?
Neden “müzakere” bahanesiyle terör örgütüne güç, silah toplama, moral kazanma zamanı kazandırdın?
Ve neden terörle mücadele eden/edecek kadrolarını tasfiye ettin?
Bütün bu “kumpas” en başından beri “toprak kaybedebilmek” içindi değil mi; bu milletin sana “müzakere”yle verdirmeyeceğini biliyordun; müzakereyle “mücadele edemez” hale getirdiğine emin olduğun gün “tamam” dedin, “sizin istediğiniz gibi olsun, mücadele edelim...”
Kimle? Neyle? Nasıl?
Sinsisin...