Sınırdaki tehlikeli plan!..
Türk siyaseti son yıllarda yalnızca Atatürk'ün "Yurtta barış- dünyada barış" sözünü bir kenara bırakmadı...
AKP ile birlikte, şaşkın dış politikanın yarattığı erozyon Türkiye'nin itibarını sarsarken, sosyo- ekonomik yıkımın boyutları da giderek büyüyor...
Ve son 8 yılda Suriye'nin parçalanması planında ABD ve Avrupa Birliği'nin yanında yer alan Türkiye, skandal diplomatik şaşkınlığın bedelini milyarlarca dolarlık kayıpla öderken, perde gerisinde şaşırtıcı- ürkütücü ve sarsıcı gelişmeler yaşanıyor!!!
O halde Suriye öncesinden başlayarak anlatalım;
ABD'nin; toprağını- yeraltı kaynaklarını ve coğrafi üstünlüğünü elde etmek için bir "ileri karakol" düşüyle önce kargaşa çıkarıp sonra da iç savaşa sürüklediği Irak, yalnızca Saddam'ın sonunu getirmedi...
Emperyal tuzak bir yandan Bağdat hükümetini yıktı, diğer taraftan da ülkeyi kanlı bir kaosun ardından parçalanma sürecine yönlendirdi...
Tuhaf değil mi; işte o savaştan da Irak dışında, dünya genelindeki ülkeler içinde en çok Türkiye olumsuz etkilendi...
Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da sınır ticaretinin yanısıra, Türk müteahhitlerin en büyük yatırım alanı olan Irak, tüm Anadolu için bir ekonomik rezerv olmaktan çıktı ve Türk işadamlarının iflaslarının ardından, bölgede ithalat-ihracat durdu...
Doğu ve Güneydoğu'da yüzbinlerce insan ABD'nin keyfi Irak operasyonu yüzünden işsiz kaldı, binlerce işyeri kapandı ve bölgeye canlılık getiren Irak pazarının yok edilmesinin ardından, Doğu'nun çıkmazları daha da büyüdü...
Yani, Turgut Özal'ın "bir koyup, üç almak" düşü hezimetle sonuçlandı...
Bekaa ve "beka!.."
Türkiye'nin diplomasidaki beceriksizliği "Arap Baharı" denilen bölgesel tuzağın Libya halkasında da büyük bir hezimet yarattı...
Peki; Kaddafi'ye yönelik linç operasyonunun Libya'yı karıştırmak dışında, Türk ekonomisini vurmasına ne demeli?..
Yani, binlerce müteahhitin iflası ve devasa bir dış pazarın kaybedilmesi gafletini nasıl karşılamalı?..
Son yıllardaki gaflet diplomasisinin sadece bölgesel açıdan değil, küresel açıdan en büyük kaybı da, Suriye'den sonra Türkiye'de yaşandı...
Irak gibi en yakın komşumuz olan Suriye'de, ABD ve Avrupa Birliği'nin hırsı yüzünden kışkırtılan iç savaş ülkeyi parçalanma noktasına getirirken, yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi, göç dalgasının sosyo-ekonomik ve güvenlik açısından en büyük darbeyi vurduğu ülke de Türkiye oldu...
Ancak AKP'nin aklı başına gelmedi... Libya'dan sonra Türk işadamları Suriye pazarından da oldu, Doğu ve Güneydoğu'dan bu ülke ile yapılan ithalat- ihracat kesintiye uğrayınca, bölgedeki binlerce işyeri kapandı, yüzbinlerce kişi de işsiz kaldı...
Evet; Irak- Libya- Suriye hattındaki hezimet tablosuna dikkat çekmemizin nedeni sadece sosyo-ekonomik yıkımlar getirmesi değil, bir başka önemli tehdidin de Suriye üzerinden dayatılmış olması!..
Nasıl oluyor acaba... ABD; Esad'ı yıkamadı ama iç savaş kışkırtıcılığının yarattığı tahribatın en büyük etkisi Türkiye'de yaşanırken, bir de son aylarda karanlık- tuhaf ve sarsıcı gelişmeler oluyor ki, bu konu artık "yanıbaşımızda bir devlet mi kuruluyor" sorusuna kadar geldi...
"IŞİD'le mücadele ediyor" bahanesiyle PKK ve yan unsurlarını eğittiğini açıkça itiraf eden Amerika, bir yandan 2 binden fazla askeri ve 18 üssüyle bölgeyi dizayn etmeye çalışırken, diğer yandan da yüzlerce TIR dolusu araç-gereç ve silahı bölgeye yığmaya devam ediyor... Bu tehlike medyaya dün şöyle yansıdı;
"ABD ile Türkiye arasında varılan 'güvenli bölge' mutabakatına rağmen, Washington'un PKK'nın Suriye kolu YPG'ye verdiği destek sürüyor. ABD, bu kapsamda önceki akşam, Suriye-Irak sınırındaki Simelka kapısından YPG/PKK işgalindeki bölgelere 200 TIR dolusu inşaat malzemesi, kapalı kasalar, prefabrik evler ve yakıt tankerleri sevketti. Örgütün işgalindeki Ayn İsa ve Şeddadi bölgelerine 9 Eylül'de 55 TIR, 4 Eylül'de de geniş araçlar, iş makineleri, yakıt tankerleri ve jeneratörler bulunan 60 TIR sokulmuştu..."
Peki; IŞİD ile mücadeleyi gerekçe göstererek 2015'ten bu yana YPG/PKK'ya askeri destek veren ABD'nin bölgedeki üsleri, emperyalizmin hangi yeni "böl- parçala -yönet" planına hizmet ediyor?..
Ve bu plan yakın zamanda Türkiye'yi acaba nasıl vuracak?..
ABD taşeronluğu yüzünden Esat'a düşman olan Türkiye, Bekaa Vadisi'nden (!) çok daha büyük bir coğrafi tehditle karşı karşıya mı bırakılacak?..
Bu yaşamsal soruları lütfen kimse aklından çıkarmasın, çünkü yakında Suriye coğrafyasında, Türkiye'yi sarsacak çok tehlikeli gelişmeler olabilir!..
Yarın Adana'da buluşalım...
Adana Altın Koza Film Festivali başladı...
Ben de sinemaya bitmeyen sevdamdan yola çıkarak festivale katkı sunmak istedim.
İşte bu kapsamda, bir zamanlar Yeşilçam'ın ünlü jönlerinden olan efsane sanatçı Hüseyin Peyda'nın yaşamını anlatan "Abdo Bey" adlı belgeseli çektim...
Yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığım belgeseli 1919 doğumlu olan Peyda'nın 100. doğum yılına adadım...
İstedim ki, bir dönem filmleri ile Yeşilçam'da büyük sansasyon yaratan Peyda'nın yaşamı yeni sinemacılara da örnek olsun...
Çünkü yaşamını - kazancını Yeşilçam uğruna harcayan Peyda, ilginç Doğu melodramlarıyla, kendi sinemasını da yaratan çok önemli bir oyuncuydu...
Belgesenin adını Peyda'nın, kendi kültüründen esintiler taşıyan "Abdo Bey" karakterinden yola çıkarak koydum...
1980'den itibaren ünlü oyuncuların filmlerinde karakter rollerine çıkan Peyda, 1990 yılında TRT için çekilen bir dizinin setinde rahatsızlanmış ve tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmişti...
Uzun uğraşlar sonunda ortaya çıkan "Abdo Bey" belgeseli yarın ilk kez Altın Koza Film Festivali'nde gösterilecek...
Etkinlik, 24 Eylül salı (yarın) saat 12:00'de, Adana Reşatbey'deki Arıplex Sineması 2. salonda...
Adanalıları, Çukurova ve çevresindeki okurları, sinemaseverleri ve tüm dostları belgeseli birlikte izlemeye davet ediyorum...