Sınır düzenlemesi...
Pazar günü Yeniçağ Tv’de anahaberin konuklarından birisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’di. Terör olayları ve Irak’taki gelişmelerle ilgili partisi adına açıklama yapan Öymen’in “Kerkük konusu en az PKK kadar önemlidir” sözleri üzerine konuşurken: “Türkiye’nin güvenliği için Güneydoğu bölgesinde yeniden sınır düzenlenmesi yapılmalıdır” sözleri beni çok etkiledi.
Tecrübeli diplomat Onur Öymen, CHP’de göreve başladığı günden bu yana Genel Başkan Deniz Baykal’ı ve Atatürk’ün kurduğu CHP’yi asli mecrasına dönüştürme çabasındaki önemli isimlerden biri. Muhalefetin hırçın politikası yerine ayakları yere basan milletlerarası hukuka uygun ve Türkiye’nin çıkarlarını gözeten “milli duruş” un adamı Öymen’i doğrusu CHP’ye katılmadan önce merhum Alparslan Türkeş’in sayesinde tanıdım.
Avrupa’daki Türklerin teşkilatlanmasına çok önem veren Türkeş, daha CKMP günlerinde Almanya’ya gidip kahvehaneleri dolaşarak Türk işçilerini bir araya getirip, dernekler kurdurup sonunda federasyon haline dönüştürme başarısını göstermişti. O’nun 1997’deki vefatından sonra Avrupa’nın tüm ülkelerine yayılmış yaklaşık üç milyon vatandaşımızın temsilcisi olan yüzlerce derneğin çatısı altında toplandığı Türk Federasyonu’nun bugünkü durumu tartışmaya değer. Ama konumuz bu olmadığı için meseleyi bir başka yazıya bırakalım.
Yılda en az 10-15 defa Avrupa’ya giden Türkeş, uzun süre Almanya Büyükelçimiz olan Onur Öymen ile mutlaka bir araya gelip, Türk işçilerinin durumu ve teşkilatlanmasında yardımlarını esirgemeyen Öymen ile istişare ederdi. Almanya’da problemi olan kuruluş ya da kişiler için derhal Öymen’i arayarak bilgi verir, yardımcı olmasını isterdi. Başbuğ Türkeş’in “Dünyanın her yerinde Onur Öymen gibi Büyükelçilerimiz olsa Türklerin sırtını yere seremezler” dediğine bizzat tanık olduğum için Sayın Öymen’i siyasette de yakından takip etmeye gayret ederim.
Dünyanın en engebeli coğrafyası olan Hakkari için bölgede görev yapan tecrübeli isimler: “Ütü masasında düzeltilse Asya kıtası kadar bir arazi çıkar” tanımlaması yaparken her metresine bir asker dikilse bile kontrolünün mümkün olmadığını ifade ederler.
Türkiye dış destekli terör belası ile son çeyrek asırda mücadele verirken sızmalar çoğunlukla bu zor araziden yapılır. Söz konusu güvenlik ise çözümün sadece askeri değil, siyasi, sosyo-ekonomik ve coğrafi olduğunun altını çizen Öymen “gerekirse yeniden sınır düzenlemesi yapılabilir” fikrini ortaya atarken dünyanın çeşitli ülkelerinden örnekler vermeyi ihmal etmiyor. 1934 yılında İran sınırımızdaki Küçük Ağrı Dağı’nın karşılıklı görüşmelerle Türkiye sınırına dahil edilip karşılığında İran’a aynı miktarda toprak verilmesinin de güvenlik ve kontrol amaçlı yapıldığını hatırlatıyor.
Türk Ordusu sınır ötesi operasyonlarda 40 km içeri girip uygun arazide konuşlandığında sınır geçiş kontrollerini teknik açıdan da kontrol edebiliyordu. Ancak yeni komşumuz Amerika, artık sınır ötesine geçişimize şartlı bile olsa izin vermediğine göre, bunun çaresini milletlerarası hukuk çerçevesinde haklarımızı sonuna kadar savunarak bulmalıyız.
Öymen “Senelerdir Irak devleti burayı kontrol edemediğini ifade ediyordu. Irak’ın kuzeyindeki mahalli idare de aynısını söylüyor. Irak’ı kontrol eden Amerika da sınır güvenliğini sağlayamadığını ifade ediyor. Bu durumda güvenliğimizi sağlamak için iş başa düşüyor. Türkiye komşularının topraklarında gözü olmayan barıştan yana bir ülkedir. Ya bize sınır güvenliğimizi sağlayacak bölgelerde askeri üs kurmamızı sağlayacaklar ya da toprak bütünlüklerinin korunması çerçevesinde karşılıklı iyi niyet ile yeni sınır düzenlemesi sağlamalıdır.” sözleriyle son derece akılcı bir çözüm getiriyor.
Birinci Dünya Savaşı sonunda masa başında cetvelle, pergelle çizilen sınırların ünlü “Şark Meselesi” nin bir parçası olduğunu ve emperyalist zihniyetin zamanı geldiğinde ideallerini gerçekleştirmek için böylesi bir harita oluşturduğunu bilmeyenimiz yok. Eşyanın tabiatına aykırı olan o haritadan günümüze kadarki değişikliklerin özellikle Ortadoğu ve Avrupa’daki değişiklikleri hatırlayanlar güçlü bir Türkiye’nin bölgesinde bunu gerçekleştirebilecek kudrete sahip olacağını da bilir.
Kıbrıs’ta Türk nüfusunun üçte birinin yer değiştirme riskini göze alarak Annan Planı’na evet diyen zihniyet, eşbaşkanlığı ile övündüğü BOP’da stratejik ortağı ABD’ye bunu teklif edebilir mi bilemem. Ama Atatürk’ün sağlığında sınır düzenlenmesine evet diyen İran’ın, kendi güvenliği için şimdi de buna hazır olduğundan eminim. Irak’a gelince... Orada patron Amerika... “Sen Teksas’lıysan ben de Kasımpaşalı’yım” sözleriyle işi ilerleten Erdoğan’ın, Bush’a böyle bir teklifte bulunabileceğine doğrusu ihtimal vermiyorum.
Terör örgütü PKK’nın bir bölümünü İran’a sevk edip, kontrolündeki Pejak’ın emrine verip, Türkiye sınırlarında da uykuya alarak, hükümete Barzani’yi tanıma koşulu getiren ABD’nin, kesin çözüm formüllerine sıcak bakmayacağını bilmekle beraber, Onur Öymen’in düşüncelerini seslendirmekte fayda var!..