Sinek mi büyük, Hâkim mi?
Kızım Nagehan, avukatlık ruhsatını alacak, cübbe giyecek. Annesiyle birlikte Ankara’dayız. Ruhsatla birlikte bazı armağanlar da veriyor Baro. Bu armağanlardan biri bir kitap: Avukat Gültekin Müftüoğlu’nun “Ben Bir Ceza Avukatıyım” adlı anılarını içeren eseri.
Kızım okuduktan sonra merak
ettim, 2. baskısı yapılan bu kitabı
ben de okudum.
Yargıdan ilginç ve çarpıcı insan ve olay manzaraları ararsanız bu kitapta 32 kısım tekmili birden var. Önce edinme telefonunu vereyim: 0312 266 44 10. Sonra da bu kitaptan bana en ilginç gelen vakayı nakledeyim.
Adı Mustafa Naslı... Adam öldürme suçundan yargılanıyor. Davası 1979 yılında başlıyor, 1981 yılında bitiyor. İdama mahkûm oluyor. Avukatı Gültekin Müftüoğlu adet yerini bulsun diye temyiz ediyor hükmü, bozulma umudu hiç yok. Yargıtay 1982 yılında bozuyor idam kararını. Gerekçe: Sanık Mustafa’nın soyadının, Naslı mı, yoksa Nasli mi? Bunun açıklığa kavuşturulmasından sonra hüküm tesisi gerekir. Allah Allah, yahu bu Naslı, nasıl Nasli oldu diye araştırıyor avukat Müftüoğlu, büyüteçlerle bakıyor yeniden dosyaya ve buluyor. Kendi deyimiyle “hayırsever bir sinek, kıymetli pisliğini bırakacak başka yer yokmuş gibi gelmiş ı harfinin üzerine konmuş ve yapacağını yapıp gitmiş.”
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararına uyar, gerçek soyadın Naslı olduğunu tespit ederek idamı yeniden verir. Gene temyiz ederler. Yargıtay bu kez de nüfus memurluğunun mührünün net okunmadığı gerekçesiyle bozar kararı. Dosya mahkeme ile Yargıtay arasında 6 kez gider gelir. Yargıtay, sanığın akli melekelerinin tetkikini ister, sanığa son kez söz verilmediği gibi gerekçeler gösterir. Böyle böyle gelinir 1987 yılına. Mahkemeye yedinci kez gidişte avukat mahkeme başkanına “Reis Bey Allah aşkına vazgeç bu inadından da çevir şunu müebbede, sen de kurtul biz de der, o da tahrik sebebi bulup, öyle yapar.
Gerisini, yine Müftüoğlu’ndan dinleyelim: “O sıralarda yeni bir infaz yasası çıktı, Mustafa salıverildi. Halen Ankara’da. Ara sıra gelir elimi öper. Ama o şimdi bir karasinek sevdalısıdır. Bir karasineği öldürmek şöyle dursun, elinden gelse hepsini toplayıp besleyecek.
Sayın dinleyenler, okuyanlar. Hikâye hakikaten varit. Şimdi söyleyin bakayım; hangisi büyük? İdamı veren hâkim mi, sadece pisliği ile kelle kurtaran sinek mi?”
Savcıya
Hazreti Mevlana “Ayna ile terazi, yalan söylemezler, hile bilmezler” diyor. Yargı, yargılama sonunda ayna tutmalı yargıladığının yüzüne, gerçek yüzünü görmeli orada herkes. Ve yargının terazisi doğru tartmalı, gramları eksiksiz olmalı. Böyleyse, böyle olacaksa, kaygılanacak bir şey yok demektir.
Demektir de, aklıma bugünlerde hep Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın
“Savcıya” adlı şiiri geliyor nedense. Birlikte okursak daha iyi anlayacaksınız beni:
“Savcı, nedir düşündün mü/Dağları sorguçlu kılan?/Onlar susmaz gece gündüz, onlar haykırır yüceden./Gelmiş dağlardan yalınayak, durmuş kapına bir ıssız/Seni bile içli kılan.
Savcı, nedir düşündün mü/Bıçakları uçlu kılan?/Bir eski hak alınmamış, bir dere kan sorulmamış/Şunun bunun alın teri/Alınları taçlı kılan.
Savcı, nedir düşündün mü?/Yazıları suçlu kılan?/Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı/Ama nedir çağlar üzre/Beni senden güçlü kılan.”