Sinan Aygün'ü kim susturdu?

ATO Başkanı Sinan Aygün’e silahlı saldırı haberinin “son dakika” anonsu ile televizyonlara düştüğünü görünce ekrana kilitlendik.
“İnşallah” dedik, “Hayatî bir durum yoktur”.
Öyleymiş, “Şükür” çektik.
Ve bu nahoş hadise ile de Sayın Aygün’ün hayatta olduğunu öğrenmiş olduk!
“Çiklet, sakız alın, oyuncak alın, gül alın, simit alın, ’Alın verin/Ekonomiye can verin” komikliklerinin yaşandığı ve o komikliklerde Merkez Bankası eski Başkanlarından gazetecilere kadar pek çok popüler ismin rol aldığı bir Türkiye olacak ve böyle bir Türkiye’de Sinan Aygün’ün sesi soluğu çıkmayacak.
Böyle bir şey rüyada görülse hayra yorulmazdı ama oluyordu işte...
Evet, Türkiye hem ekonomik hem siyasal olarak bütün taşların yerinden oynadığı zamanlar yaşıyordu ama Aygün ortalıkta yoktu.
Geçmişi on yıllara dayanan nice siyasi parti, dernek ve sivil toplum kuruluşu, sendika vardı lâkin hiçbiri tek başına bir Sinan Aygün etmiyordu, hazırlattığı raporlar ve o raporları sunuş tarzı ile o, Türkiye’yi sarsıyor, iktidarı terletiyor, gazete ve ekranlarda sessiz yığınların sesi ve vicdanı haline geliyordu. Parti kursa iktidar, iktidar olmasa bile ana muhalefetti. Atom karınca gibiydi, nasıl beceriyorsa beceriyor, ana haber bültenlerinde Başbakandan hatta sunuculardan bile fazla süre ekranda kalmayı başarıyordu.
Bir şeyler oldu...
Ergenekon operasyonu Aygün’e de uzandı, vatan ve devlet diyen herkese ve her kesime açtığı ATO imkânları ve Rauf Denktaş’ın Kıbrıs’la ilgili endişelerine verdiği destek, yani, herkesin gözü önünde övünerek ve haykırarak yaptığı ne varsa, gizli bir iş olarak “aleyhinde delildir” diye dosyasına kondu. Gözaltına alındı, cezaevine girdi. Ofisinin sifonu bozuldu. 2008’in Mayıs’ında servis çağırdılar, tamir ederken sifonun deposundan Glock marka bir silah düştü. Herkesin ağzı açık kaldı. O silahı oraya kimin koyduğu hâlâ tespit edilemedi. Evini bastılar, kasasını açtılar. Kasadan 2,5 milyon Euro çıktı, el konuldu; tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Herhalde Sayın Aygün anladı ki, muhalefet yapmanın faturası öyle altından kalkılabilir cinsten falan değil, sustu. Fabrikalar kapanıyor, işsizlik çığ gibi büyüyor, ABD’den kaynaklanan kriz Türkiye’yi vuruyor, IMF ile ipler bir geriliyor bir gevşiyor ve bir “açılım” dır almış başını gidiyordu amma Aygün’den çıt çıkmıyordu. Oysa o öyle bir Aygün’dü ki ağzını bağlasan “işaret dili” ile söyleyeceğini yine söyler, bilgisayarları ve daktilolarından harfleri çalsanız bir yolunu bulur, mors alfabesi ile de olsa halka ulaşmayı başarırdı.
Ama yoktu işte.
“Sayru muydu sağlar mıydı?”
Tatilde mi, itikâfta mı, neredeydi bilemiyoruz amma biz meraktaydık.
“ATO Başkanı Aygün’e silahlı saldırı” haberi ekranlara düşmeseydi Sinan Aygün’ü biz mi unutmuştuk yoksa o mu bize kendini unutturmuştu doğrusu onu da kestiremiyoruz.
Öyle bir Türkiye’de yaşıyorduk ki, susmaca oyunu oynuyor gibiydik, konuşan yanacaktı sanki.
Bu süreçte yalnız Aygün değil.
Doğan medyası da sustu.
Hürriyet’e, Milliyet’e hatta Vatan’a bakın önceki halleri ile mevcut halleri arasındaki farkı hemen fark edersiniz. Sözcü ile vaziyet idare ediliyor.
Akşam da Sabah’laştı ister istemez...
Türkiye’de bütün bu olup bitenlere demokrasi adı veriliyor, başka yerde ne denir takdir sizin.
Sayın Aygün’e yürekten geçmiş olsun diyor demokrasimize de şifalar diliyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları