Şimdi demokrasi zamanı…
Cumhuriyet''in 100. yılında, "kendi Cumhuriyeti"ni kurmak sevdasında olanlar var.
İkinci Cumhuriyet…
Alternatif Cumhuriyet…
"Kapat Parantezi" Cumhuriyeti.
*
Onların uzun zamandır yürüttükleri hazırlıklar doğrultusunda ağızlarda sakıza dönmüş bir "Yeni Devlet", bir de "Yeni Anayasa" mefhumu var.
*
Yine onların, fiziken "ötekileri" gibi görünen ancak siyasetin farklı mahallerinde "şuuraltı ittifakını" sürdürdükleri gayedaşları var.
Aynı hedefi güdüyor; farklı yollardan yürüyorlar.
*
Bu durum ve koşullarda "Anayasa yazımı", geniş bir "endişeli milliyetçi" kesim için netameliler listesinde yer alan konu başlıklarından biri. Devletin maddi-manevi bütün unsurlarını tanımladığı, "sınırlarını" çizdiği bir "beka taahhütnamesi" olduğu için; ilki.
*
Başta bu kesim nezdinde ve elbette kamuoyu genelinde de "beklenmeyen(!)" bir alerjik reaksiyona yol açmaması için, altı muhalefet partisinin imza attığı metinle ilgili olarak, her şeyden önce bir nitelik netliği yapmakta yarar var.
Zira, öyle görünüyor ki, sektörümüzün heyecan kontrolü sorunu olan kesiminin, maksadı aşan ifadelerle, metni bir "Yeni Anayasa" gibi servis etmesinin, maksadı baltalaması an meselesi.
Yeri gelmişken…
Hiçbir şeyden çekmedi, muhtemel iktidarında yandaşı olmaya heveslenenlerin kanaat önderciliğinden çektiğini şu muhalefet partileri!
Haksız mıyım?
*
Ey milletim!
Bir "darbe için anlaşma" delili varsayılmayacaksa;
Ey Yüce Türk Milleti!
Dün, Ankara''da, Bilkent Otel''de ilan edilen metin, "Yeni bir Cumhuriyet"in "kurucu Anayasa" namzedi değildir!
Dün, Ankara''da, Bilkent Otel''de ilan edilen metin, yine bir Anayasa Değişikliği ile geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi''nden Parlamenter Sisteme dönebilmek için zaruri olan Anayasa Değişikliği metnidir.
*
Muhalefet partileri, ellerini, hem ciddi bir siyasi yetkinlik ve hukuki uzmanlık gerektiren böylesi bir taşın altına sokmuşken, aslen yukarıda bildirdiğim değişimden bağımsız olmayan ama seçmenlerine vaat ettikleri Türkiye tasarımı/modelinin de payandasını oluşturacak farklı maddelere dair değişiklik önerilerini de sunmuşlar.
Böyle metinlerde "satır araları" ve noktalama işaretlerinin yerleri dahi önem ve mesaj taşır; dünkü trafikte öyle detaylı incelemeye vakit olmadı; ezbere yazmak da istemem.
Ancak…
İlkesel olarak…
"Devlet"in işleyişine dair yazılı metinlerde, ne yazdığı kadar, ne anlaşıldığı ve nasıl uygulandığı da esastır.
Dolayısıyla, böyle metinlerin "anlamı", uygulayıcıların algısına terk edilmemeli; yoruma açık olmayan bir dil kullanılmalıdır.
Ki, iktidarlar "işlerine geldiği" sonucu çıkarmasın, çıkaramasınlar.
*
Sadece iktidarlar, uygulayıcılar da değil, malum bir de o metinleri referans göstererek algı oluşturanlar var.
Misal…
Dünkü toplantıdan sonra, toplantının temel vurgularından olan "hürriyetler" konusunu "sınırsızlık" atfederek yorumlayan meslektaşlar; bu manada toplumun her kesiminin kendine hak saydığı ve özgürlük beklediği alanlarda beklentiyi arşa taşıyanlar…
Acaba en ufak fikirleri var mı; ne yapıyorlar?
Hukuki "sınırlar" bir denge aracı olarak korunmasın ve "günah işleme özgürlüğü" gibi arsızlıkların da dahil olduğu musibetler silsilesinin tasallutundan hiç kurtulamayalım mı?
Keza, geçenlerde de yazdığım gibi "Norveç" olma imkanı bulunmayan bir coğrafyada "Norveçmişiz" tedbirsizliğinde yaşayalım ve elimizde vatan diye bir karış orta Anadolu bozkırı kalmış halde mi bulalım kendimizi sayısız "Anadolu devletçiği"nin ortasında?
*
Daha ilkokul sıralarında öğrendiğimiz gibi sınırı olmayan hak da özgürlük de yoktur.
Devletler de, bireyler de "sınırları içinde" özgürdür.
Bir devletin, temel hak ve hürriyetler konusundaki sınavı, ancak o "sınırlar"ın hakkaniyetiyle ilgili olabilir.
*
Bizler…
Özellikle, ömürlerinin ilk gençliğini, üniversite hayatının tamamını, meslek edinme ve o meslekte var olup olmama mücadelesi verdikleri yılların tamamını, bütün güç ve yetkiyi denetim ve sorumluluktan muaf şekilde uhdesinde toplayan bir tek parti iktidarında geçirmek durumunda kalmış biz kör talihliler…
Evet, temel hak ve hürriyetlerin Anayasal güvence altında olması kadar, bu Anayasal güvencenin uygulamada da karşılık bulmasına hasret haldeyiz…
Evet, dilimizde, kalemimizde, kelimelerimizde, klavyelerimizde ve dahi artık neredeyse beynimizdeki prangaların söküldüğü, otosansürü içselleştirmek durumunda kalmadığımız, her türlü baskı ve engellemenin ön bulduğu bir tahammül/saygı iklimine hasretiz…
Evet, zaten bu şiarla kurulmuş Cumhuriyet''te fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür şekilde yaşamaya hasretiz…
Evet, hayatın her alanında adaletle muameleye hasretiz…
Ve evet bu derin hasret, Cumhuriyet''in 100. yılında, artık ve mutlaka dinsin istiyoruz.
Bu manada, muhalefetin 2017''deki ortak "Hayır" kampanyası itibarıyla yürüttüğü ortak akıl, ortak mantık ve ortak vicdan ittifakına da güveniyoruz.
Bunlarda hiç problem yok.
*
Ve fakat…
Muhalefetin siyaset ayağından rol çalan bir kısım kanaat önderinin, verilen bu haklı mücadeleye dümen kırdırmaya çalışmasında…
"Hak" ve "Özgürlük" adı altında "ayrıcalık" bekleyen kesimleri, yersiz ve yetkisizce iştahlandırmasında ciddi problem var.
Halbuki…
Kemiği olmayan bir özgürlük dilinin değil, tam olarak demokrasinin zamanı şimdi;
Demokrasinin işleyebileceği bir toplumsal aydınlanmanın zamanı.