Silivri’nin gazetecileri
Türkiye’de en uzun (19 yıl) hapishanelerde yatanların başında geliyor Hikmet Çiçek... 1972’de tanıştığı mahpusluğa, 80 ve sonrasında da devam etmiş. Altıncı yılına giriyor Silivri’de... Boncuk mavisi gözleri muhabirlik heyecanı ile parlıyor. Özgür günlerinde hep gazetecilik yapmış. Haftalık dergi ve günlük gazetelerde yöneticilik yüklendiği günlerde bile muhabirliği özlemiş. “Herkes gerçek haber yerine yorum yapıyor... En güzeli sokakta muhabir olmaktır” diyor... Silivri’de, o koşullarda muhabirliğe gazete haberlerine mesafe aldırıp, gölgede kalan konuları araştırıp, yazarak devam ediyor. Mektupla röportaj üslubunu geliştirmiş. Aynı cezaevi kampüsündeki Hanifi Avcı’ya mektup yazmış. Sorularına gelen cevapla Aydınlık gazetesinde dört gün süren yazı dizisi yayınladı. Ardından Yarbay Ali Tatar’ı, onuru için intihara sürükleyen olayın peşine düştü. Mahkeme tutanaklarından faydalanıp, ailesi ve avukatlardan gelen bilgilerle şu günlerde Ali Tatar’ın öyküsünü yayınlıyor.
“Ben Veli Küçük” adlı kitabını Atilla Sertel ve Soner Yalçın’a imzalayarak günün anısına hediye etti. Aylar önce okuyup Yeniçağ’da yazmama rağmen benim için de imzaladı. Dr. Nazım ile ilgili kitap çalışması bitmek üzere... Ali Tatar’ı intihara sürükleyen, cenazesinde ailesinin “Savcı Süleyman Pehlivan bunun hesabını verecek” isyanını hatırlatıyor. O savcının terfi ederek Yargıtay üyesi yapıldığını hatırlatıyor. Alparslan Aslan’ın silah aldığı Süleyman Esen’in tahliye kararını verenin de Süleyman Pehlivan olduğunu vurguluyor. “Kuddusi Okkır’ın oğlu “babam ölüyor” diye dilekçe yazdı. Ama hakim Sedat Sami Haşıloğlu, tedavi için başvuruya ret cevabı verdi. Bu hakimler yargılanacak! Buna inanıyorum. Hatta İstanbul’da üç savcının cemaate örgüt davasını soruşturmakla görevlendirildiğini öğrendim. Dava seçim sonrası açılacak” diye kesin dille konuşuyor.
Gazeteci, gazetecinin derdinden, zamanla yarıştığından anlar. Hikmet Çiçek de öyle... “Zamanınız kısıtlı... Hemen kısaca özetleyim. CHP yanlış yapıyor. Mecliste HSYK için dayak yiyor. Oysa cemaatin devlet içindeki yetkisini, etkisini kıracak her aktivitenin yanında olmak lazım. 28 Şubat dahil cemaatin üzerine böylesine giden bir başka hükümet olmadı. Mecliste uzun tutukluluk konusunda CHP’lileri uyarmak lazım. TCK, Yargıtay’da kesinleşene kadar “tutukludur” der. Bunun üzerine gidilirse beş yılını dolduran 14-15 kişi tahliye olup, çıkar. Yeniden yargılanma Balyoz Davası’na yarar. Mutlaka çıkarılmalı... Bakın Fatih Hoca için aylardır, Adli Tıp raporu istediler. Adli Tıp’ta paralel yapı ortaya çıktı. Dikkat edin Hilmioğlu’na tahliye sağlayan rapor Üniversiteden 9 profesörün imzasıdır. Yani Adli Tıp raporu değildir. Demek ki bastırınca üniversite raporuna karşı çıkılamıyor. Bu önemli adımdır... Bundan böyle hastaların tahliye kampanyaları birer birer değil topluca yapılmalı. Aksi halde içeride ölüp gidecekler.
Tutukluların haftada 10 dakika telefon hakkı var. İzmir’de uluslararası ilişkiler okuyan kızı İpek’i aramış Çiçek... “Hani baba çıkacaktın!” diye sitem etmiş kızı. Lafın altında kalır mı Çiçek: “Eee be kızım, çıktık da gelmedik mi?” cevabı ile üste çıkmış. Çiçek’in koğuşunda İstanbul Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Hasan Atilla Uğur, Deniz Yıldırım ve Hasan Ataman varmış. Meslektaş olmanın hukuku ile bir dahaki sefer Kemal Alemdaroğlu ile görüşmemizi öneriyor. İki mektubu geri dönen Ünal İnanç’a selam söyleyip, geldiği gibi hızlı adımlarla uzaklaşırken, Erdoğan ile Remzi Gür’ün telefon konuşmalarını yayınladığı için yıllardır hapiste olan Deniz Yıldırım geliyor. Sıkıca kucaklaşıyoruz. “Bir dahakine Nihat Genç’i de getirin. Sizin televizyon programlarınız bize güç veriyor” diye başlıyor konuşmaya. Bağlama kursu açılmış Silivri’de. Veli Küçük, Hasan Atilla Uğur, Mehmet Demirtaş, Kemal Kerinçsiz, Tuncay Özkan, Ali Özoğlu ile beraber 10 tutuklu derse başlamış. Yakında Türk Halk Müziği ziyafeti olacağının haberini veriyor Deniz. Kendisi gitar çalmaya ve spor yapmaya devam ediyormuş. Daha önceki ziyaretimizde Ertuğrul Özkök’ün yeni bir gitar ve nota gönderme sözünü hatırlatıyorum. Kibarca “iş yoğunluğundan unutmuş olabilir” deyince Soner Yalçın hemen devreye giriyor. “Olur mu öyle unutmak. Ben Sözcü’de yazarım. Üstelik telefon edip hatırlatırım” diyor.
Haber yaptığı için hapiste yatan Deniz Yıldırım içeride bile haberin peşinde. “Fatih Saraç ile Hasan Yeşildağ’ın ilişkileri araştırılmalı. Wikileks belgelerinde Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında parası olduğu yazılmıştı. Haberin ertesi günü Hasan Yeşildağ’ın İsviçre’ye gittiği iddiaları mercek altına alınmalı... AKP’nin içi çok karışıkmış. Şamil Tayyar, Hayati Yazıcı, Hüseyin Çelik gibi 20 milletvekilinin “Ergenekon’u bırakırsanız istifa ederiz” dedikleri öne sürülüyor. Yavuz Abi sen Ankara’dasın bunları araştırın. Hüseyin Çelik’in aynı zamanda cemaatin de sözcüsü olduğuna dair duyumlar alıyoruz. TIR operasyonunun arkasındaki hedefin Tayyip Erdoğan’ı uluslararası mahkemede yargılamak olduğu söyleniyor. Odatv davasında maksat Kaşif Kozinoğlu ile MİT’e ulaşmaktı. MİT uyandı. Erdoğan, Savcı Zekeriya Öz ve operasyonları yürüten polis şefini görevden aldı. CIA cirit atıyor Türkiye’de...” sözlerini makineli tüfek gibi sıralıyor. DTP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Seçimden sonra özerkliği ilan edeceğiz. Öz yönetim, kendi eğitimimiz olacak” açıklamasına tepki verilmeyişini anlamlı buluyor Yıldırım.” Bölünmenin önüne ancak Ergenekon dedikleri geçer. Bu yüzden bizim çıkmamızı istemiyorlar. Samanyolu televizyonu bile “Bizim üzerimize atmasınlar, yeniden yargılama yapılsın” derken bu davayı bir tek Hüseyin Çelik savunuyor. Erdoğan da artık kumpası ağzına almıyor. “Genelkurmay’ı değil, darbecileri yargılıyoruz” demişlerdi. “Gazetecileri değil teröristleri yargılıyoruz” sözleri de kumpasın devamıdır. Kumpas bitmedi. Ümraniye davasının gerekçesini yazamıyorlar. Çünkü halk inanmıyor. Hakimler de artık güvenmiyor. Başbakan’ın Haşhaşi dediği hakimler nasıl gerekçe yazsın. Kamuoyu bunu kabul etmeyecek. Bize terörist diyenler şimdi Haşhaşi oldu. Bana göre bu dava bitti. Formül arıyorlar. Tek sıkıntıları Danıştay katili Alparslan Aslan... Oysa Arslan’ın cezasını Yargıtay bozmadı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını İstanbul 11. Ağır Ceza bozdu. Asıl olan Yargıtay kararıdır. Bunun üzerine gidilmelidir. Hukukçular buna kesin açıklık getirmelidir. Arslan’ın dosyası ayrılmalıdır. Kafa karışıklığı var. 5 yıllık tutukluluk süresi için Adalet Bakanı Bekir Bozdağ önce 149 kişi demişti. Sonra 130’a düşürdü. Eksilen 19 kişinin Ümraniye tutukluları olduğunu biliyoruz. 130 kişilik diğer liste arasında 6 tane uyuşturucu baronu var. İBDA-C’ciler, DHKP-C’ciler ve KCK’lılar var... Bütün bu iddialar açığa çıkmalı “ diyen Deniz Yıldırım’a hayret ediyoruz. Soner Yalçın, iki yıllık hapis tecrübesi ile tutukluların tahliye umuduyla bütün haberleri dışarıdakilerden daha iyi takip ettiklerini hatırlatıyor.
Deniz Yıldırım giderken, kapıdan ünlü kırmızı renkli atkısı ile Prof. Dr. Yalçın Küçük geliyor. Kırmızı renkli atkı bu defa cezaevi ve kış koşulları yüzünden yünden örme ve daha uzun... Levent Göktaş’ın bana yolladığı zarfı uzatırken “Seninkiler benim gerçek ülkücü olduğumu söylüyor. Levent Paşa ile Aykut Metin Şükre beni reis ilan etti” diyor... Masaya oturur oturmaz, Soner Yalçın’ı hedef alıyor.” Senin tutumunu doğru bulmuyorum. Tek yönlü olma... İki taraf birbiriyle tartıştıkça bütün pislikler ortaya çıkar... Bunu unutma! Ben tuhaf bir adamım... Yüzüne söylerim. Sana da Doğu’ya da (Perinçek) söylerim. Çok ağır bir yazım var. Mustafa Balbay’a ağır yazacağım. CHP için Sosyal Demokrat Merkez Partisi’dir denemez. “ Soner Yalçın, Küçük’ün üslubunu bildiği için basıyor kahkahayı... AKP’li Mehmet Metiner’in Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi sıfatıyla geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği ziyareti: “Tayyip Bey’in yeni ittifak arayışı” olarak yorumluyor.
Devam edeceğiz...