Silivri’den savunma notları...
Silivri’de savunma için kürsüye çıkan Albay Cengiz Köylü, savcı Zekeriya Öz’ün dehşet verici sorularından örnek verdikten sonra, “Bizlerin aklanmasına tahammül edemiyor” diyerek soruşturma ve yargı aşamasında başından geçenleri anlattığında herkese, “Bu kadar da olmaz” dedirtti.
Hâkim heyetine “Elinizdeki adalet kılıcını kullanın, yoksa bu kılıç sizi kesecek” diye hitap eden 28 aydır tutuklu M. Fikri Karadağ, 25 ay sonra iade edilen bilgisayarının hard diskinin olmadığını, boş hurda kasa verildiğini belirtti. “25 aydır neler yaptılar bilmiyorum. Hard diskin imajını alıp iade etmeleri gerekirdi. Ama şimdileri akıllanmışlar. Bizdeki gibi evden alıp gitmiyorlar. Arama yerinde imaj almaları bile gelişme” sözlerinden sonra “İftira üretenler Allah’ından bulsun. Akşam evlerinde sevdiklerinin ölüsünü bulsun” diye beddua etti.
Ümraniye Davası’nda adı en fazla konuşulanlardan olan Muzaffer Tekin, mahkeme talebi olmadığı halde, Danıştay sanıklarıyla ilişki kurabilmek için polisin teşhis tutanakları hazırlamasının yasaya aykırı olduğunu, iddia edilen buluşmalarda Alparslan Aslan ve diğer sanıkların telefon sinyalleriyle kendisininkinin asla uyuşmadığını, buna rağmen iddianameye kasıtlı olarak konulduğunu savundu. Alparslan Aslan ile Salih Kunter’in şeyh-mürit ilişkisi varken bunun görmezden gelindiğini, Aslan’a el bombalarını veren avukat Süleyman Ethem’in kısa sürede tahliyesinin manidar olduğunu belirtti. Tekin, “Hainler korkak olur, korkaklar iftira atar” dedikten sonra Taraf gazetesinin “Ergenekon operasyonu ABD’nin isteğiyle yapıldı” haberini hatırlattı. Soros’un planladığı turuncu devrimlerden örnek veren Tekin, Slovenya, Estonya, Ukrayna gibi ülkelerde asker, aydınlar ve siyasilerin tutuklanmalarına dikkat çekti.
Mahkeme salonunda Doğu Perinçek’i izlemek için gelen partililerin heyecanlı bakışlarıyla kürsüye çıkan İP lideri, önce Aydınlık dergisindeki, “Ordu göreve” pankartlı sayıyı heyete göstererek, “Bu pankartı açan kişiyi, kışkırtıcı ajan olduğu için ihraç ettik. 2003 tarihinde Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığına resmi yazıyla başvurup, provokasyonlara dikkat çektik. Ancak bizim belgelerimiz ortada iken Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bizde böyle kayıt yok diyor. Belgeler de burada. Demek ki Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bile gerçeği söylemeyebiliyor” sözleriyle başladığı savunmasına aynı ajanın CHP’ye sızmaya çalıştığını tespit edip CHP’yi uyardıktan sonra onların da kovduğunu hatırlattı.
Türkiye’nin önemli hukukçularından olan Perinçek’in, “Emekli General Altay Tokat, Diyarbakır’da bombalar attım diyor yargılanmıyor. Olmayan bombalar yüzünden biz burada yargılanıyoruz. Onu yapan General Tokat bu tertibin başında. Dinleme kayıtlarında o general ile Erdoğan-Gül konuşmaları kayıtlarda var” diyerek son derece ciddi bir iddiada bulundu. Türkiye’nin son 40 yılında darbelerin mağduru olduklarını, Türk solunda teröre bulaşmadığı halde darbelerde içeri tıkıldıklarını, ama burada darbe yapmakla suçlandıklarını belirten Perinçek ile öğle yemeği arasında birkaç dakika konuşma fırsatı buldum.
Savunmasına “Mahkeme heyetine kırgınlığımı iletiyorum” diye başlayan Oktay Yıldırım, “36 aydır buradayım. Danıştay davası diye bir leş getirip bize bunu kaldırtmaya çalışıyorlar. Burası Talk-Show programı değil. Hâkim Hüseyin Özhese’nin, “İkinci bombayı atarken birinci bomba atılmış mıydı diye yönelttiği soruyu vicdanlarınıza bırakıyorum” diyerek traji-komik sahnelerden örnekler sundu. Newsweek dergisinin ordu yenildi manşetini gösterip mahkeme heyetine, “Sizi orduyu yenen örgütün içinde gösteriyorlar” tespiti ilginçti.
30 aydır tutuklu bulunduğunu kamuoyunda bir sanal Veli Küçük profili çizilmesine rağmen, bir gerçek Veli Küçük’ün var olduğunu, soruşturmanın en başında, “Benim üzerimden Türk ordusunu hedef alıyorlar demiştim. Bunun da gerçekleştiğini görüyorsunuz” diye konuşan Veli Küçük, “Silopi’de çadır mahkemesinde yargılanan teröristler kaçmaz. Onları tahliye ederler. Ama Türk ordusunda generallik yapan Veli Küçük kaçar öyle mi?” diye hiddetlendi. Hâkim üye Sami Haşiloğlu’nun kendisini dinlemek yerine ABD’den gelen kitapları okuduğunu söyleyen Küçük’e Haşiloğlu müdahale ederek, “Ben sizi dinliyorum” cevabını verdi. “Savunmamı kesemezsin. Buna hakkın yok” diye bağıran Küçük’ü Mahkeme Başkanı Köksal Şengün sakinleştirmeye çalıştı. “Ya ben konuşma özürlüyüm, ya da bazıları anlama özürlü. Artık konuşmuyorum, avukatım konuşsun” diyerek Veli Küçük yerine otururken, mahkeme heyetinin yüz halleri görülmeye değerdi.
Silivri’deki garabetler elbette burada bitmiyor. Yarın Diyarbakır’da Albay Cemal Temizöz davasını izleyip gelişmeleri sizlerle paylaştıktan sonra yeniden Silivri’yle döneceğim.