'Silivri'de Cinayet İşleniyor!..'
Ahmet Hakan Hürriyet’teki köşesinde gerçek anlamda ilk kez gittiği Silivri’yi yazmış. “Fakat gazeteciler yok... Haberler yapanlar, iddianameleri sayfalarına taşıyanlar, kitap üzerine kitap yazanlar, suçlamalarda bulunanlar, iddialara destek verenler, iddiaları saçmalık olarak görenler... Hiçbiri yok... Oysa orda resmen dananın kuyruğu kopuyor. Gizli tanıklar konuşuyor. Çapraz sorgular yapılıyor... Fakat en temel dürtüsü” merak “olan gazetecilik bu harikulade imkana sırtını dönmüş durumda... Silivri’de bir cinayet işleniyor. Gazeteciliğin boğazı sıkılıyor, üzerine kurşunlar yağdırılıyor, karnına bıçak sokuluyor. Ve cinayeti kör bir kayıkçı bile görmüyor...” Diye uzun uzun yazmış Ahmet Hakan...
Gazetecilik için bir kazanım... Oysa tam dört yıl önce bu sütunlardan “Silivri’deki laboratuvarı yaşamayan bırakın gazeteci olmayı, sosyolog, psikolog, hukukçu, adam bile olamaz” diye yazmıştım. Üniversite hocalarına defalarca çağrı yaparak, “öğrencilerinizi gözlemci olarak göndermeden mezun etmeyin” diye yalvarmıştım... Lakin sesimizi Sağır Sultan dışında duyan olmadı. Gazetecilik merakı ile değil insani refleks ile her fırsatta Ankara’dan kalkıp Silivri’ye giderek Ümraniye ve Balyoz Davası duruşmalarını izledim. Ahmet Hakan’ın bir günü gazetesinin yarım sayfasına sığdıramadığı gözlemlerini tam dört yıldır yaşıyorum.
Bazı televizyon programlarında “Ak tasmalı gazetecilere” hitaben “Masa başında oturup servis edilenleri yayınlamaktansa bir günlüğüne gidip duruşmaları yaşayın. Ondan sonra sizinle tartışabilirim” sözlerini sarf ettiğim için çoğu televizyon kanalı bir daha davet etmedi. Birkaç ay önce HaberTürk’te Faruk Mercan’a da aynı şeyleri söylemiştim.
Mercan iki kez geldi. Hararetle notlar alıp, tutuklu sanıklarla diyalog kurdu. Fikirleri değişti mi bilmem... Sadece paniğe kapıldığını söyleyebilirim. Cumhuriyet’ten Gül Zileli, Vatan’dan Can Ataklı her gelişlerinde “Olamaz!” diyor, Silivri’de yaşanan insanlık dramından haberdar olmayanlara sitemler yağdırarak ayrılıyorlardı. Adalet Bakanı’nın kontenjanından resmi ziyarete giden Ahmet Hakan madalyonun resmi yüzünden şüphe duyduğu için özel izinle Soner Yalçın ile görüşmeye gitmiş. Soner, “Samizdat” adını verdiği o muhteşem eserinde zaten Silivri fotoğrafını yansıtmış ve sürmekte olan davalarda olup bitenleri yazmıştı. İnsan olup da Samizdat’tan etkilenmemek, tüyleri diken diken olup, gözlerin nemlenmesine karşı durmak mümkün değil.
Soner bir yılı geçkin süredir orada, oysa Silivri’de cinayet yıllardır devam ediyor. “Teğmen Çelebi ve Digital Terör” adlı iki kitap kazandım Silivri’de. Engin Alan’ınki bitmek üzere... Bir yazarın ömrünün yetmeyeceği yüzlerce, binlerce kitap çıkar, körler ışığa kavuşur... Kim bilir belki de tasmalardan kurtulur bazıları...
Ahmet Hakan’ı tebrik ediyorum. Dört yılını Silivri’de dolduran Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Muzaffer Tekin, Hayrettin Ertekin’i hatırlattı okuyucularına... Üç yılını tamamlayan meslektaşları Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ı gördü, Dursun Çiçek’ten bahsetti. Tam yedi yıl AKP hükümetiyle görev yaptığı halde beş aydır tutuklu bulunan Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’dan bahsetti...
Demek “Silivri’de cinayet işleniyor. Gazeteciliğin boğazı sıkılıyor, üzerine kurşunlar yağdırılıyor, karnına bıçak sokuluyor. Ve cinayeti kör bir balıkçı bile görmüyor” öyle mi? Kör balıkçıyı bilmem ama Ahmet Hakan tarihe tanıklık ettiğine göre bundan böyle tarihe not düşme görevini de yerine getirir ve duruşmalarda O’nu da basın tribününde görürüz inşallah. Adalet Bakanlığı hazır özel açık görüş izni verdiğine göre Ayşe Arman’a ve diğer bayan yazarlara Silivri’deki tek anne Müyesser Yıldız ile görüşmesini öneririm. Tam 14 aydır yalnız başına hücresinde üşüyen Müyesser ile görüşebilme cesaretleri varsa eğer.
“Gazeteciliğin mevta olduğu yer: Silivri” cümlesi de Ahmet Hakan’a ait. “Hakikatlere dayanacak gücünüz var mı?” diyen de Soner Yalçın. Hakikatlere dayanacak gücü olan ve Silivri’deki facialara tanık olmak isteyenler daha ne kadar bekleyeceksiniz? Bu satırların yazarı yine orada olacak...