Silivri'de alınganlık ve protesto...
Silivri’deki gözlemlerimden oluşan Cumartesi yazım gazete merkezine ulaşamadığı için bugün özetlemekle başlıyorum. Emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasını sorgu devam ederken çoğunluk tahmin ediyordu. Daha önce aynı sorgulamadan geçip Hasdal ve Silivri’de yatmakta olanların birinci gerekçesi “Beşiktaş’takilerin pusuya düşüp de kurtulan çok az olur” tesbiti. Diğeri kamuoyunun gözünden kaçan “Yıllardır tutuklular önce Metris’e götürülür. Birkaç gün sonra Silivri’ye nakledilirdi. Başbuğ direkt Silivri’ye getirildiğine göre tutuklama kararı çoktan belliydi...” sözleri... Bu konuyu duruşma aralarında savunma avukatlarına da sordum. “Burayı sürekli takip eden yegâne gazetecisiniz. Sizce burada hukuk var mı? İlker Başbuğ’da olsun!” cevabıyla karşılaştım. Bir bölümüyle askeri okullardan hukukum olan avukatlar, günler öncesinden İlker Başbuğ’un tutuklanacağını tahmin ettiklerini, “Silah arkadaşlarım orada ben de girer arslanlar gibi yatarım” sözleri ile muhtemel kararı soğukkanlılıkla karşılamaya hazır olduğunu belirttiler. AKP’nin getirdiği yasaya göre Genelkurmay Başkanları, Kuvvet Komutanları “Yüce Divan’da yargılanabiliyorlar.” Türkiye’de yargının bağımsız olması gerektiğine inanan hukukçuların hemen hepsi Başbuğ konusunda yetkinin Yüce Divan’da olduğundan eminler. Nitekim avukatlar tutukluluğa itirazı bu çerçevede yapmaya hazırlanıyor. Lâkin neredeyse bir yıldır gerekçe gösterilmeden tutukluluğun devamı yönündeki kararlar umutları daha baştan köreltmiş durumda. İşin özeti Başbuğ’un serbest bırakılmayacağı kanaati ağırlıkta. Dahası bu gidişle 2020 yılını bulması öngörülen Balyoz davasından önce “Andıç’ın karara bağlanarak mahkemenin hüküm vereceği” tahmin ediliyor.
Sarı öküz’ün verilmesi olayını yeniden yazmanın anlamı kalmadı. İlker Başbuğ’dan sonra sıranın Yaşar Büyükanıt’a geleceğini iddia edenlerin sayısı hiç de az değil. “Dolmabahçe Mutabakatı”na rağmen Büyükanıt da alınırsa, Çevik Bir’in dokunulmazlığı da kalkmış olur. Diğer salonda devam etmekte olan Ergenekon 2’de “Hurşit Tolon için bile tutuklama çıkar” diyen gözlemciler, “Emekli yahut muvazzaf askerlerin tutuklanarak, TSK’da komuta kademesinin değişim süreci henüz sonuçlanmış değil” yorumunda birleşiyorlar. Bunun yanında basında görev yapan bazı gazeteciler ile gönüllü kuruluşların yöneticilerine ilişkin “yeni dalga”nın gelmek üzere olduğunu iddia edenler de var. “Digital Terör”ün hüküm sürdüğü zeminde hukuksuzluk, pusu, itibar infazı gibi konular sürpriz olmayacağı için çoğunluk gibi biz de bunları “acı tebessüm”le karşılıyoruz.
İlker Başbuğ’un tutuklanması gündemi değiştirdi. Oysa Silivri’de her an haber unsuru her savunma manşet konusu... Okuyucularımız merak ediyor. Dostlar telefonda “yediğin-içtiğin senin olsun gördüklerini anlat-yaz” diyorlar. Balyoz’un devam ettiği büyük salonda tutuklulara yer kalmadığı için avukatlara ayrılan bölümlerden birine tutuklu ve tutuksuz sanıklar yerleştirilmek zorunda kalınmış. Gazeteciler için yine savunma avukatlarının yanında bir sıra tahsis edildi. Balyoz’da tutuklu sayısı 367. Orgeneral Nusret Taşdelen GATA’da. Eski I. Ordu Komutanı Ergun Saygun da İstanbul GATA’da. Üstelik Saygun, çantasını yanına getirtmiş. Her gün doktorlara “Beni Silivri’ye gönderin. Şu ‘Gatakulli’ iftirasından kurtarın” diye yalvarıyor. Ancak ayakta duracak hali olmadığı için tedavisine devam ediliyor. Mustafa Bakıcı “emeklilik dilekçesini” verip gitmiş. Yurtdışında olduğu söylentileri var. Yakınları “hukuka güvenmiyor” diyor. Bu arada üçü dışarıda olsa da tutuklu sayısının 367 oluşunun manasını yorumlayanlar var. Okuyucularımız 367’deki ince hesabı hatırlarlar...
Ajanslar geçti, bazı gazeteler MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın eşi Nevin Alan için mahkemenin açtığı “hakaret ve tehdit” davasını yazdı. Ara kararda “tutukluluğun devamına” yönündeki karar açıklandığında izleyici sıralarından tepki gösterilmesi yeni değil. Yıllardır Silivri’de bu tablo vardır. Mahkeme heyetinin duruşma bittiği halde video görüntülerini izleyerek Nevin Alan hakkında dava açması manidar. Üstelik tepki gösteren sadece Nevin Alan değil. Kaldı ki Nevin Hanım iki aydır kolu kırık olduğu için sargılı olan elini yukarıda tutmak zorunda kalıyor. Sarfettiği beddua sözleri ise mahkeme heyetine değil, bu tezgâhı kuranlara yönelikti. Yargı heyetinin alınganlığına dair bir başka örnek ise Dnz.Kur.Alb. Ali Türkşen’in yoklama esnasında söz alışıydı. Savunması esnasında iddianamedeki suçlamaları çürütmek için, aynı tarih ve saatte su altında tatbikatta olduğunu TRT’nin yaptığa canlı yayın görüntülerini izleterek ispatlayan SAT Komandosu Türkşen “Beni burada tutamazsınız. Bu şekilde yoklama yapamazsınız!” diye itiraz etti. Duruşma Başkanı Ömer Diken, Türkşen’in bu haklı isyan, karşısında jandarmalara “Dışarı çıkarın!” talimatı verdi. Kardak Kayalıklarına ilk çıkan SAT Komandosu Türkşen “Beni atamazsınız. Kendim çıkarım” diyerek salonu terketti. Bu esnada kararı protesto eden Tümamiral Cem Türkdeniz, J.Kur.Alb. Mustafa Önsel, Yarbay Yunus Elkur, Türkşen’in ardından salondan çıktılar.