Silivri ve Diyarbakır manzaraları
Soruşturma aşamasında başlayan tartışmanın çığ gibi büyüdüğü Ümraniye davasının ilk duruşması beklenenin aksine hayal kırıklığı yarattı. Duruşma için aylarca süren hazırlıkların tıpkı iddianamede olduğu gibi ne denli iptidai yapıldığını sadece Türkiye değil bütün dünya gördü. Fehmi Koru’nun ifadesiyle, ABD Başkanı Bush’un isteğiyle başlatılan soruşturma, AB’nin “Sonuna kadar gidin” açıklamasıyla Türkiye’nin meselesi olmaktan çıkıp dünyaya mal olmamış mıydı?
Hal böyleyken 46’sı tutuklu toplam 86 sanık için yeterli duruşma salonu sağlayamayan ilgili bakanlık daha ders başlamadan sınıfta kalmadı mı? Kimilerinin Türkiye’nin en büyük davası diye bir bardak suda fırtına koparmaya çalıştığı söz konusu duruşma 12 Eylül darbesinden sonra Mamak’ta kurulan MHP ve ülkücü kuruluşlar davası yanında devede kulak bile sayılmaz. Hukukun katledildiği darbe mahkemeleri bile gerektiğinde kapalı spor salonları ile meseleyi o günkü koşullarda çözebilmişken, sivil sayılan hükümetin aylar süren hazırlığı fiyasko ile neticelendi.
Silivri’de Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni planlı örgüt kurarak değiştirmeye çalıştığı iddia edilen birkaç emekli asker ve bir avuç aydının davası başlarken hükümetin başı Diyarbakır’da incelemelerde bulunuyordu. Kamuoyu pür dikkat Silivri’ye odaklanmışken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın gittiği Diyarbakır’daki manzara insanın kanını donduracak nitelikteydi. Sadece Diyarbakır mı? Batman, Van, Hakkari ve Doğu Beyazıt’ta esnaf kepenk kapatmış, belediye otobüsleri çalışmıyor, çöpler toplanmıyordu. Sebebi ise İmralı’da besiye çekilen bebek katiline kötü muamele yapılmasıymış.
Ömrünün 50 yılını devlete hizmetle geçirmiş, terörle mücadele binlerce personelini yitirmiş Emekli Jandarma Genel Komutanı tutuklu bulunduğu hapishanede düşüp beyin kanaması geçiriyor, felç oluyor. Ama İmralı’da beslenen terörist başının tutulduğu klimalı odanın her yeri özel olarak izole ediliyor ki kaza ile düştüğünde bir yerleri acımasın diye. İşte canım memleketimden hukuk ve adalet tablosu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi her gün ay yıldızlı bayrağa sarılan şehit tabutları geliyor evlere. Anaların babaların yürekleri yanarken terörün müsebbibi ve taşeronu avukatlarıyla görüşemiyor diye provokasyonlar sürüyor kentlerde. Cezası çoktan verilmiş terörist başının avukatlarıyla dağdakilere talimat göndermesi, kısa süre engellendi diye insan hakları ve demokrasi adına feveran edenler, Silivri’de salonda yer yok diye avukatların dışarı çıkarılmasına ses çıkaramıyor.
Bir tarafta yüzlerini saklayıp bölücübaşının fotoğraflarını taşıyarak devletin polisini, askerini taşlayanların yaptıkları taşkınlık sayılırken, diğer tarafta ellerinde Türk bayrağı ve Atatürk posterleri taşıyan insanlar, izinsiz gösteri yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınıyor.
Son yazımda belirttiğim gibi bu memlekette kör gözün içine parmak sokulurcasına psikolojik harp uygulanıyor. Askeri hedef alıp çatışmalarda başarısız oldukları, terörle mücadelede yetersiz kaldıkları tartışılıyor. Öte yandan Barzani ile direkt temas kurularak bunun önlenebileceği fikri empoze ediliyor. Ve bölücülere yaklaşan belediye seçimlerinde, tabanlarını ateşlemek, diri tutmak için ucuz fırsatlar sunulup kolay zeminler hazırlanıyor. Ama Başbakan memleketin güllük gülistanlık olduğundan iddialı.