Silivri meydan muharebeleri...
Askeri vesayete son vermek için okullardan “Milli Güvenlik Dersi” kaldırıldı. Dolayısı ile savaş ile muharebe arasındaki farkı hatırlatmak durumundayız. “Savaş” top yekün verilen mücadelenin adına denir. I. Dünya Savaşı, İstiklal Harbi gibi... Muharebe ise mücadele esnasındaki önemli çatışmalar; Sakarya ve İnönü Muharebeleri gibi... İşgale karşı başlatılan direniş savaşının adı aslında hukuk.. Lakin Diyojen bile gündüz fener ile bulamıyor adaleti... Dedik ya büyük savaşın adı hukuk...
***
Son Silivri muharebelerinde çok istediğim halde yerimi alamadım. Malumunuz işgal ve direnişin sesini duyurabilmek için birden fazla televizyon kanalında program yapmak zorunluluğumuz hasıl oluyor. Sadece Halk TV ve Ulusal Kanal değil imkân olsa tüm televizyon kanallarında haklı davamızın savunuculuğunu yapmaktan asla geri durmazdım. Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Mamak, Şirinyer ve Sincan’ın duygularına tercüman olmak gibi bir deli misyonu yüklenmek kimilerine göre çatlaklığın daniskası olsa da bu işi yapmayı seviyorum. En azından günün birinde “tam o sırada ben tuvaletteydim” gibi gülünç bir mazeretin arkasına saklanmayacağım. Tam aksine Erzurum, Sivas Kongrelerinde olduğu gibi, dedelerimizin bize övünçle anlattığı anılarda olduğu gibi “Evet; ben de Silivri’deydim... O duruşmalar esnasında gazetecilere ayrılan sıralar bomboş iken yapayalnız o sıralarda tarihe tanıklık ettim” diyebilmenin onurunu torunlarımın ya da çocuklarımın huzurunda yaşayacağım. Server Tanilli’den bu sütunlarda defalarca aktardığım “Tarih, insanın bir defa fotoğrafını çeker... Dikkat et gözlerin kapalı çıkmasın” deyişini ve tarih önünde tam da o sırada gözlerimin açık olduğunu okuyucularımla, izleyicilerimle paylaşmanın onurunu yaşayacağım. Bundan büyük mirası hangi baba çocuklarına bırakabilir ki...
***
Pazartesi günkü hukuk savaşını malum medya, insanlarımızdan kaçırmaya çalıştı. Barikatları aşan on binlerce kişilik gücü görmezden geldi. Halk TV, Ulusal Kanal, Kanal B dışında kimseler canlı yayınlamadığı gibi onurlu direnişin fotoğraflarını çok satan gazeteler yansıtamadı. Sıranın günün birinde kendilerine de geleceğinin farkına varamayanlar AKP faşizminin değirmenine su taşırcasına o esnada Erdoğan’ın basın toplantısını canlı yayında yayınlamak suretiyle, O’nun emriyle Silivri muharebelerinden birini daha yok saymaya kalkışarak gözlerini yumdular, olsun... En azından digital terörün camileri bombalayacak diye lanse ettiği askerin ve yakınlarının biber gazı, tazyikli su vahşetinden sakınmak ve hukuku ihlal etmemek amacıyla sığındığı “Allahın evi” nde gaz bombasına uğramanın ne anlama geldiğini anlamıştır millet...
***
Çoğunluk o tarihi günde benim niçin ekranlarda olmadığımı sorguluyor. Birincisi; o muhteşem direniş tablosunu yansıtmak için görevli olduğum Halk Haber Televizyonundaydım. İkincisi; beş yıldır orada kimse yok iken Silivri’yi yansıttığım için o gün gidenlere yol açtım. Elbette marifet iltifata tabidir. Herkesin orada olduğu anda fotoğraf karesine girmek yerine, kimsenin gelmediği zamanda yerini alabilmenin huzurunu yaşamak lazım. Bu yüzden 11 Nisan Perşembe günü (bugün) yine Silivri’de olacağım. Elin ayağın çekildiği, itlerin kimsesizliğimize güldüğü anlarda demokrasinin, hukukun üstünlüğünü hatırlatmak amacıyla yalnız başıma kalsam bile orada olacağım... Beklerim efendim. Silivri’de yalnız kalmayacağıma inanıyorum...