Sıkıyönetim, parti kapatma, dokunulmazlık...
Sıkıyönetim:
Siyasetçisi ve yazarıyla, ülke bütünlüğü pazarlık masasındayken, fetva üstüne fetva vererek; "akan kan dursun, şehitler gelmesin, analar ağlamasın. Candan aziz ne olabilir" diyorlardı. Böylece ülkenin bölünmesine ve hain teröre kol kanat germişlerdi. Bugün ise 9 ayda verilen şehit sayısı 300'ü geçti. Her gün yurdun dört-bir tarafına şehit tabutları taşınıyor. Bölücü vahşi terörün işgalindeki şehirlerimiz ve vatandaşlarımızın, yürek yakan halleri ortada. Başkentin kalbinde ise 5 ayda 3 bomba patlatıldı; çok sayıda vatandaşımız can verdi ve yaralandı.
Acilen tedbir gerekliydi. Olağanüstü hali de aşan durumda olduğumuza göre, alınacak tedbir de belliydi. Gelişmiş hukuk ve demokrasi ülkelerinde olduğu gibi sıkıyönetim ilanı [Dikta yönetimlerinde, her gün sıkıyönetim olduğundan, buna ihtiyaç yoktur.] şarttır. Anayasa'nın 122. maddesi şöyledir: "Anayasanın tanıdığı hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen ve olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması sebepleriyle,.. sıkıyönetim ilan edebilir."
Yandaşlar, HDP, PKK/KCK, AKP ve CHP sıkıyönetim ilanına şiddetle karşı çıkıyor. Böylece Anayasa ve kanunlarımızın tanıdığı yetkiler kullanılamıyor, ülke bütünlüğü, demokratik düzen, can ve mal güvenliği zaafa uğruyordu. Bu durumdan emperyalistler, PKK/KCK azami fayda sağlarken, Türkiye telafisi imkânsız kayıplara uğruyordu.
Parti kapatma:
Bir daha yazalım; İspanya Başbakanı Zapatero, Meclis kürsüsüne çıkarak "ateşkes ve diyalog kararı alan ETA terör örgütüyle görüşeceğim" dedi. Bütün partiler ayağa kalktı ve "Terör örgütüyle görüşme yapma, vazgeç" dediler. Zapatero bu ikazları kabul etmedi. Bu arada bir bomba patladı ve iki kişi öldü. Bunun üzerine "Bütün İspanyollardan ve Meclis'ten özür dilerim. Gerçekten terör örgütüyle görüşme olmazmış" diye konuşan Zapatero; bütün İspanyolları Madrid meydanına çağırdı; bir buçuk milyon insan toplandı ve terörü kınadı. İspanyol Mahkemesi de ETA terörünü kınamayan BATASUNA Partisi'ni kapattı. Dava AİHM'e taşındı. Mahkeme, "Demokrasilerde terörü kınamayan parti olamaz. Bu tutum demokrasiye tehdittir" dedi ve kapatma kararını onayladı. BATASUNA'nın milletvekilleri Meclis'ten çıkartıldı ve tutuklandı.
Bizde ise bölücü terör örgütünün siyasi uzantısı HDP ve DBP, açıktan PKK/KCK terör örgütüne destek veriyor, İmralı ile Kandil arasında mesaj getirip götürüyor, binalarında silah ve kaçak teröristler yakalanıyor, operasyonlarda güvenlik güçlerini taşlıyor, engellemek için canlı kalkan oluyor. Ankara'daki bombalı saldırının kınanması için partilerin kınama bildirilerine imza koymuyor. Ama bizde; iktidar başta olmak üzere siyasi partilerin tamamı fetva korosuna katılarak "Parti kapatılmasına karşıyız" demektedir. Partiler böyle düşünüyor da, kanunlarımız neyi emrediyor? Buna bakan yok.
Dokunulmazlık:
Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması hep tartışma konusu olmuştur. Ancak bugün bölücü terörün başkent Ankara'yı vurması karşısında dokunulmazlık kaldırılması hayati önem kazanmıştır. Yapılan anketlerde halkın %94'ü dokunulmazlık kalksın, yargılama yapılsın diyor. Bu konuda sanki partiler de anlaşmış gibi görünüyor. Ama, samimi olduklarını söyleyemeyiz.
SONUÇ: Üç konuda da; "Biz böyle düşünüyoruz veya ben böyle düşünüyorum" deniliyor. Kimse "hukuk ne diyor" demiyor. Bunun için, millî ve uluslararası hukuka, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara itibar edilmediğini üzülerek ifade etmek isteriz. Bu acı gerçeği görmek için, konuşmalara değil, icraata bakmak yeterli olacaktır. Açıkçası; vatanımızın bütünlüğü, milletimizin birliği, egemenliğimiz ve bekamız ciddi tehdit ve tehlike altındadır. Çare, Türk Milletinin uyanmasındadır.