Şikayet edene bak! (13 Aralık 2007)
AKP alkışçısı Vakit, kilise evlerden yakınırken bunların mantar gibi çoğalmasına zemin hazırlayanları unuttu (!)
Sapla samanı karıştırsalar, “Hadi neyse...” deyip geçelim. Ama karıştırmayacak kadar feraset sahibi oldukları ortada... Ya ne yapıyorlar? Bile bile, kasten zihinleri karıştırmaya çalışıp bir takım musibetlerin müsebbiblerini hedef şaşırtarak gizlemek istiyorlar. “Camiyi bırak, kilise evlere bak!” diye başlık atıp “Halkının yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’de, misyonerlik faaliyetlerinde bulunan kilise evler” den şikayetleniyorlar. Bunu da Jandarma’ya dil uzatma fırsatı sayıyorlar. Bu arkadaşlara sormak lazım: Şikayetçi olduğunuz kilise evleri jandarma mı açtı?
Sakın bilmiyormuş gibi yapmayın. Çünkü çok iyi biliyorsunuz ki misyonerlik faaliyetleri sizin alkışçısı olduğunuz AKP iktidarı ve onun “Dinler Bahçesi” açan AB’nin karasevdalısı Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı devrinde zirveye tırmandı.
Biz bunları yazmaktan usandık. “Yapmayın, etmeyin” dedik. “Bu AB sevdası gözünüzü kör etti. Bu sevdadan vazgeçin. Memlekette misyonerler cirit atıyor, ortalık kilise evlerden geçilmez oldu. Avrupa Birliği’ne gireceğiz diye milletin dinini imanını tehlikeye atmayın” dedik durduk. Sizler ise duruma seyirci kalıp AKP iktidarını ve Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı alkışlamayı tercih ettiniz. Tercihinize bir diyeceğimiz yok ama şimdi bunları hasıraltı edip Müslümanlığı savunur gözükmeye İslamiyet litaratüründe ne dendiğini bizden iyi bilirsiniz. Bizim bir Müslüman için söylemeye dilimizin varmadığı o duruma düşmekten Allah sizleri korusun. Geçen hafta, “Jandarma cami bastı” başlığınızın yanlışlığına dikkat çekip sizleri sağduyulu davranmaya davet etmiştik ama anlaşılan nafile... Ne diyelim Allah ıslah etsin...
+++++
Ali Baransel’i üzen yazı...
Dünkü yazımda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, RTÜK’ün ilk Başkanı Ali Baransel’in oğlunun nişan töreninde “oynamasını” eleştirmiştim...
Bu yazıya nişan evi sahibi Ali Baransel’den yanıt geldi... Aynen yayınlıyorum:
***
“Oğlumun nişan törenine katılan yakın aile dostumuz Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sn. Yaşar
Büyükanıt’la ilgili yazınız beni
derinden üzdü.
Genç kuşağın en başarılı ve ilkeli gazetecilerinden biri olarak takdir ettiğim değerli kardeşime bu konuda bilgi sunmak istiyorum:
Sayın Büyükanıt’la yaklaşık 30 yıla dayanan bir dostluğumuz var.
Çankaya Köşkü’nde Başdanışmanlık ve Basın Sözcülüğü yaptığım yıllarda, kendisi de bir ara Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı görevinde bulunuyordu. O yıllarda iki oğlum için davullu-zurnalı, yemekli ve geniş katılımlı bir sünnet düğünü yapmayı düşünmüştük. Bu arzumuz Çankaya Köşkü’ndeki bıçak sırtında yürüyen görevimin engeline takılmıştı. Olası armağan sağanağının kimi yanlış değerlendirmelere ve algılamalara yolaçabileceği düşüncesiyle, oğullarımızı eşim Elvan’la birlikte, kimseye haber vermeden, yakınımızdaki bir semt kliniğinde sünnet ettirmiştik. Bu olay içimizde hep buruk bir acı olarak kalmıştı.
Bu durumu bilen Sn. Büyükanıt bir sohbet sırasında, ’Üzülme Baransel, inşallah düğünlerini düşlediğin gibi yaparız’ demişti.
Sn. Büyükanıt’ın içinde bulunduğumuz bu ortamda oğlumun nişan törenine katılmasının temelinde bu insani boyut ve duygusallık yatmaktadır.
Kendileri nişan töreni boyunca ayrı bir odada yakın dostlarıyla oturdular. Salona sadece nişan yüzüklerini takmak için çıktılar.
Oyun meselesine gelince; Fenerbahçe’nin maçı kazanması üzerine gençlerin ısrarı ile salona çıktılar. Marş eşliğinde oynar gibi yaparak, kısa bir süre ellerini havaya kaldırdılar.
Nişan sahibi olarak hassasiyetimizi anlayacağınıza olan inancımızla en içten sevgilerimizi sunar, gözlerinden öperiz.
Ali Baransel”
***
Baransel ailesini üzmek gibi bir amacım yoktu.
Ben cumhuriyetin değerlerinin tek tek yok edildiği, askerlerimizin terör örgütüyle mücadele ederken şehit düştüğü bir dönemde çektirilen bu tür fotoğrafları zamansız buluyorum. Bu tür görüntülerin toplumun önemli bir kesiminin Genelkurmay Başkanı’na duyduğu güveni zedelemeye başladığını düşünüyorum.
Amacım, bazı geri zekâlıların internette iddia ettiği gibi, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak” değil, tam tersine “ona duyulan güveni azaltmaya kimsenin hakkı olmadığını vurgulamak” tır...
Meraklısına duyurulur!
*Mustafa Mutlu / Vatan
+++++
Gündem: BOP!..
Küreselleşme sürecinde tüm dünyayı yöneten Amerikalı akıllıdır... Yamandır.. Güçlüdür... Acımasızdır... Ne olmuş?.. Irak ve Afganistan’ı işgalin ardından iki ülkede 5 yıl içinde 3 milyon kişi ölmüş, 5 milyon kişi sakat mı kalmış?.. Vız gelir...
**
Amerika Anadolu’ya, Türkiye’nin güneydoğusuna, Irak’ın kuzeyine gerçekçi bir yöntemle yaklaşıp şu saptamayı yapmış: Bu coğrafyada yaşayanlar okumamış, dindar... Ağır basan kimlik Müslümanlık...
Her iki tarafta İslamcılık (Amerika’nın desteğiyle) ağır basacak, yeni siyasal yapılanmaları saptayacaktır...
**
Emperyalizmin göreneksel yöntemi ne?..
Böl ve yönet!..
ABD Türkiye’yi ikiye bölmüştür; seçim sandığından çıkan oyların yarısı ılımlı (Amerikancı) İslamcı AKP’ye dönüktür...
Oyların öteki yarısı dağınıktır... AKP eline geçen tarihsel fırsatı kullanmak için her şeye razıdır ve Amerika’ya muhtaçtır...
**
İslamcılık (Sünnilik, Nakşilik) Ankara’daki AKP iktidarından Güneydoğu’ya ve Kuzey Irak’a dek Türk ya da Kürt kökenli tabanda ağır basan siyasettir; AKP’nin hem Türk milliyetçisi MHP’yi, hem Kürt milliyetçisi DTP’yi sandıkta yenilgiye uğratması, Amerika’nın görüşünü ve hesabını doğruluyor...
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ve Türkiye için ’Ilımlı İslam Devleti Modeli’ örtüşüyor... Ilımlı İslam Devleti’nin federe yapısı, Anadolu’nun güneydoğusu ile Irak’ın kuzeyini önce kapsayacak, sonra birleştirecektir...
İlginç olan ve cuk oturan nokta, bütün bu oluşumların sandıktan çıkma demokratik ve barışçı bir zemine oturmasıdır...
**
Türkiye’nin parçalanması yolunda Batılı büyük güçler arasındaki ortak eğilimi ve tarihsel güdülenmeyi görmemek için kör olmak gerek...
*İlhan Selçuk/ Cumhuriyet
+++++
Hürriyet
Yalçın Doğan
Son düşen kale Türk-İş
“AKP’yi biz TES-İŞ salonlarında kurduk.”
Bu açıklama Başbakan Tayyip Erdoğan’a ait. Erdoğan, bu cümleyi enerji sektöründe örgütlenmiş olan TES-İŞ’in geçen yıl yapılan kongresinde söylüyor.
Salonlarında AKP’nin kuruluşuna izin veren TES-İŞ’in Genel Başkanı Mustafa Kumlu ise, üç gün önceki kongrede Türk-İş Genel Başkanlığına seçiliyor.
Bir siyasal parti ile bir işçi örgütünün birebir örtüşmesinin çarpıcı bir örneği. O siyasal parti iktidarda ise, bu durumda, iktidarla işçi örgütünün iç içe geçmesinin örneği. Böyle bir ilişki içinde, o işçi örgütü, o siyasal iktidardan artık hangi talepte bulunabilir? Bulanamayacağı gibi, zaten bulunmak istemesi de, söz konusu değil. Çünkü, onlar özdeş, onlar birbirinin aynısı.
Türk-İş artık AKP emrinde.
Mustafa Kumlu Kayseri’li. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
memleketinden.
Hemşehrilik ötesinde, Gül’e ideolojik açıdan zaten yakın biri. Bu yakınlık boşa çıkmıyor. Tarihte ilk kez bir Cumhurbaşkanı bir Türk-İş kongresine gidiyor, orada konuşma yapıyor. Kumlu’ya açıkça destek veriyor.
Kongreye Tayyip Erdoğan da katılıyor. “236 bin geçici işçiyi kadroya aldık” diyerek, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla, bizimle iyi geçinirseniz, hayat sizin için daha kolaylaşır, demeye getiriyor. Kongre bu mesajı alıyor, aylardır yürütülen hazırlık hedefine ulaşıyor ve Kumlu seçiliyor. Kendi sermaye sınıfını oluşturan AKP, şimdi kendine bağlı işçi örgütünü oluşturmada, Türk-İş’i ele geçirerek, önemli bir adım atıyor.
Toplumda kurumlar, kaleler birer birer düşüyor, AKP’nin eline geçiyor. Son düşen kale, son örnek Türk-İş.