​​​​​​​Sığır Geçidi'nden Kanal İstanbul'a

Görkemli Boğaziçi, binlerce yıllık jeolojik gelişmelerin sonucu oluşmuştur. Tamamı 32 km'yi bulur. Şayet kıvrılan kısımlarını da hesaba katarsanız bu mesafe 50 km'ye ulaşır. Genişliği Karadeniz'e çıkışta 3 bin 600 metredir.

Rumeli ve Anadolu Hisarları arasında sadece 650 metre mesafe vardır.

Boğaziçi'nin iki yakasında bir bütünlük yaşanmaktaydı. Şimdiki gibi kazıklı dolgu yollar yoktu. Hele Kanal İstanbul hiç akıllara gelmemiştir.

Boğaziçi'nin nasıl oluştuğu konusunda masalımsı pek çok efsane vardır. "Bosfours" veya "Bosfor" adı, "Boos-Foros" adının çarpıtıldığı mantığa yakındır. Sözcük, Yunanca "Sığır Geçidi" anlamını taşır. Bu kaba isim, söylediğim gibi mitoloji kaynaklıdır.

Yine kadın kavgası

Rivayet odur ki, Truva Savaşları'na sebep olan burada da geçerli olmuştur. Tanrı Zeus'un eşi Tanrıça Hera bir başka Tanrı İnakhos'un güzel kızını kıskanır. Kıza bir at sineğini musallat eder. Afet denilecek görüntüdeki İo, bu musibetten kurtulmak için inek haline dönüşüp Boğaziçi'nden geçerek kendini kurtarır. İşte bu nedenle Boğaziçi'ne "Sığır Geçidi" denilmiştir.

Derinlik

Bu eşsiz coğrafi güzelliğin derinliği de farklı özelliklere sahiptir. Karadeniz ile Marmara arasında dibe vuruş 50-70 metredir. Bebek-Kandilli arasında derinlik 120 metreyi bulur. İki deniz arasında geçişlik de mevcuttur. Karadeniz'den Marmara'ya devamlı olarak üst akıntı vardır. Marmara'dan Karadeniz'e de dipten akış mevcuttur.

Tepeler

Bazı yüksek rakımlar Taksim'den Sarıyer'e kadar killi zeminden oluşmaktadır. Çok çatlaklı ham taş oluşumuyla her türlü ağaç ve bitki örtüsüne müsaittir. Orman dokusundaki kestane, dişbudak, ıhlamır, akasya ve değişik çamları bugün de görebiliyoruz.

Kenan Işık'ın seçimi

İstanbul'un sembolü kabul edilen erguvanın görüntüsüne doyum olmaz. Daha önce de kaleme aldım, bir ara Kenan Işık'la parti kurmayı düşünmüştük. Sevgili Işık'ın Türkiye'nin En Güvenli İnsanı seçildiği yıllardı.

Ömrü kısa

Bu konu büyük ilgi görmüştü. Hatta Türkiye'nin dört bir yanından epeyi destek mesajı aldık: "Biz de varız..."

Neticede bu iş benim politikadan hoşlanmamam nedeniyle yatmıştı. Erguvanlara muhalefet etmiştim. İtiraz sebebim erguvan ağacı çiçeğinin ömrünün sadece 10 gün olduğunu bilmemdi.

Esas işgal yılları

Taşı toprağı altın denilen İstanbul'un kötü dönemi 1950'lerde başladı. O yıllara kadar Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapan İstanbul birden kendi vatandaşlarının istilasına uğradı. Tarihte ilk kez şehrin nüfusu milyona dayandı. 1960'da 2 milyon, 2020'de ise 16 milyonu geçti. Bugün Büyükçekmece'den Gebze'ye kadar bu göçü farkediyoruz. Sırtına yatak yorganını, eline tahta bavulunu alanlar ortada.

Ya diğer konu

Bu istiladan payını alanların başında Boğaziçi gelmekte. Bölgenin nüfus artışı sadece 25 yılda yüzde 25.70'tir.

Şehircilik tarihine değil, dünya tarihine geçeceği kesin olan belge 22 Temmuz 1983 tarihli 1/5000 ölçekli Boğaziçi Nazım Planı'dır. Ancak bu tarihe geçişi örnek nazım planı olduğu için değil mizah örneği olduğu için gerçekleşti. Sözüm ona bu plana rağmen o günden beri Boğaziçi'nde şehircilik uygarlığına tamamen aykırı yerleşimlere tanık olduk.

Ayrılan yerde yapılan her inşaat, karşı kıyıdakilere sopa gibi gösterildi. Bu sözlerle sadece kaçak yapılan binaları kastetmiyorum. Plan, bilim ve ahlak dışı alınmış ruhsatlarla yapılan öyle ilkel şeylere şahit olduk ki yüzyıllara taşlaşmış utanç anıtları olarak geçtiler.

Ve bir zamanlar

Abdülhak Şinasi Hisar, "Boğaziçi Yalıları" adlı kitabında hayatından bir kesiti şöyle anlatır:

"Bütün günü bahçeyi ziyaretle, muhtelif saksılara konacak çiçekleri ayırmakla geçirirdim. Gelen geçen kayıklara bakar yemekten sonra dinlenirdim. İkindiden sonra sularda gezinmekle erken mehtabı temaşa etmek bu füsunlu Boğaziçi'ni seyir alemine dönüştürürdü. Bir zevk tiryakiliği verirdi insana.

Hayat diye işte buna denirdi sanırım. Değişmeyen görevlerden biri sandalla dolaşıp hep birlikte şarkı söylemekti. Mesela; Ay öperken suların göğsünü sahillerde, icra ettiğimiz şarkılardandı..."

GÜNÜN SÖZÜ

Az konuş! Öyle az ki, konuşman sadece amacına hizmet etsin. Allah sana iki kulak ama bir dil verdi. Bu demektir ki, iki kat dinle ve ilk konuşan olma. Hafızı Şirazi

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları