Şiddetin beynindeki çelişki!..
Terör olayları, FETÖ-PKK kaosu, toplumu esaret altına alan enflasyon-pahalılık, kitlesel korkuları tetikleyen sosyal çıkmazlar ve yuvaları yıkan geçimsizlik... Hepsi geride kalıyor bazı olaylardan sonra!..
Gazetelere ve televizyon haberlerine şöyle bir göz gezdirdiğinizde, Türkiye'nin neredeyse bir numaralı sorunu haline gelen sosyal patlamalar yalnızca insana yönelik şiddeti anlatmıyor, aynı zamanda toplumu buhrana sürükleyen psikolojik sorunların nasıl çıkmazlara yol açtığını da gözler önüne seriyor...
"Bir yılda 33 milyon kutu antidepresan" satılan bir ülkedir Türkiye!..
Çünkü hayat pahalılığı-geçim sıkıntısı, sosyal bunalımlar-işsizlik, terörün yol açtığı kaos ve siyasetin adeta balçıkta yuvarladığı kangenleşmiş sorunlar Türkiye'nin psikolojisini bozmaya devam ediyor...
İşte böylesi bir ortamda öne çıkan acı gerçek yalnızca bireyin insana şiddetini değil, aynı zamanda toplumu şiddet sarmalında tutan bir çaresizliği ve derin bir çelişkiyi de gözler önüne seriyor...
Şiddetin beyninde, kangrenleşmiş bir gafil çelişkidir bu!..
Kan akan sayfalar!..
Evet; Türk halkının son yıllarda gündeminde olan acı gerçek bellidir; toplumsal şiddet, sokaklara yayılan öfke, insanı vuran kan ve kaos...
Sadece FETÖ/PKK/ IŞİD/ El Kaide kaynaklı değil bu kaos...
Belki onların da toplumun psikolojisini bozmasına yol açtığı, insanı kuşatan şiddetten ve hepsini kangrenleştiren asıl meseleden (!) söz ediyoruz...
İnsanlar artık televizyon haberlerini izlemekten kaçınıyor bu ülkede...
Yalnız haberler değil, gece yarılarına kadar süren tek taraflı tartışma programlarında, yanıltıcı algı yaratmaya çalışanların derinleştirdiği kaos da insanları televizyon haberciliğinden uzaklaştıran gerekçelerin başında geliyor...
Peki ya gazetelere ne demeli?.. Bu ülkede en çok asayiş olaylarına yer veren "üçüncü sayfa" haberciliği gündemde...
Velhasıl televizyon ekranlarının dışında; yaprak yaprak cinayet saçılıyor gazete sayfalarından, oluk oluk kan akıyor adeta satır aralarından!!!
Çünkü Türkiye'nin her köşesinde aile içi şiddet bitmiyor, kadına saldırılar durmuyor, taciz - tecavüz rezaletleri yüzünden her gün onlarca saldırgan tutuklanıyor...
Tüm bunlar yüzünden, insanlar çocuklarını sokaklara göndermekten korkuyor, boşanma aşamasındaki kocaların yarattığı tehdit ve saldırılar nedeniyle, neredeyse her gün 5 kadın yaralanıyor, bazen 2 kadın yaşamını yitiriyor...
Evet; çarşıda- pazarda-trafikte, bazen kanlı kavgalara bazen de acımasızca cinayetlere yol açan olaylar neredeyse ülkenin her köşesinde yaşamı tehdit etmeye devam ederken, ülkedeki korku ve kaos toplumsal şiddetin zirveye çıkması nedeniyle derin ve kanlı bir buhranı medya aracılığıyla her gün gözler önüne seriyor...
Peki, hangi derin gaflet ve ihmal körüklüyor şiddeti ve kanlı olayları?.. İşte asıl mesele...
Silahlanan şiddet ve gaflet!..
Türkiye'de toplumsal şiddetin son 10 yılda bu kadar yaygın hale gelmesi elbetteki şaşırtıcı... Sosyologlar, psikologlar çok çalışmalı bu ülkede... Malzeme çok, her yer araştırma konusu ne yazık ki!..
Artık apartmanlarda gürültü tartışmaları, trafikteki "sen geçtin- ben geçmedim" kavgaları ve aile içi sorunların cinnetlere yol açması yüzünden yaşanan gerginlikler toplumu esaret zinciri altında tutuyor!..
O halde bu ülkede alınması gereken en birinci sıradaki önlem ne olmalı sizce?..
Bence bu ülkede bir an önce "bireysel silahlanma"nın önüne geçilmeli...
Ama nerede o devlet iradesi?.. Sanki Türkiye toplumsal açıdan çok huzurluymuş gibi, bireysel silahlanma da adeta başıboş halde bırakılmış...
Bırakın her yıl onbinlerce insanın silah ruhsatı almasını, diğer yandan Türkiye'nin neredeyse her köşesinde kaçak silah ticareti önlenemiyor, kurusıkı adı altında internetten satılan tabancalar merdiven altı sanayide gerçek silaha dönüştürülüyor ve her gün binlerce insan da av tüfeği adı altında "pompalı" satın alarak silahlanıyor...
Tesadüf mü acaba son yıllarda düzenlenen saldırılarda, işlenen cinayetlerde ve yaralama olaylarında "pompalı"nın başrolde olması?..
İşte yukarıdaki saptamalar ve kaygıların niçin büyüdüğünü kanıtlayan asıl gerekçelere dikkat çeken önemli bir haber dünkü Yeniçağ'daydı...
Gazetemiz dün bireysel silahlanma ile ilgili dehşet verici bir rapora dikkat çekmişti... Bakınız Eurostat'ın (Avrupa İstatistik Ofisi) internet sitelerine de yansıyan verilerinde neler yazıyor;
- Türkiye Avrupa Birliği üye ve üyelik sürecindeki ülkeler arasında, cinayet oranlarında en yüksek üçüncü ülke.
- 178 ülke arasında, silahlanma konusunda Türkiye 14. sırada... Silah ticareti ile ilgili şeffaflık konusunda 48 ülke arasında 31. sırada yer alıyor...
- Geçen yıl 26 bin 818 olayda ateşli silah kullanıldı. Olayların yüzde 31,1'i "genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması", yüzde 26,8'i "kasten yaralama", yüzde 14'ü "tehdit", yüzde 4,3'ü "taksirle yaralama", yüzde 4,3'ü "yağma (gasp)", yüzde 3'ü "kasten öldürme" ve yüzde 16,5'i de "diğer olaylar" olarak sınıflandırıldı...
- Bu olaylarda yüzde 18,4'ü ruhsatlı, yüzde 81,6'sı ruhsatsız, toplamda 10 bin 355 ateşli silah ele geçirildi.
- Umut Vakfı 2018 yılı istatistiklerine göre Türkiye'de işlenen cinayetlerin yüzde 14'ünde ruhsatlı silah kullanıldı.
- 2018 yılında 3 bin 679 olay yaşandı. Sonu yaralama ve öldürmeye varan silahlı şiddette son 4 yılda yüzde 69 artış oldu...
- 2018'de 3 bin 679 olayda insanlar tüfeklerle, tabancalarla, kesici aletlerle 2 bin 279 kişiyi öldürdü, 3 bin 762 kişiyi de yaraladı.
Evet; yazının başından itibaren dikkat çekilen saptamalar ve bireysel silahlanma ile ilgili raporlardaki ürkütücü rakamları yan yana getirdiğimizde, bu tablo Türkiye'ye hiç yakışmıyor...
Çünkü toplumsal şiddetin ürkütücü biçimde arttığı bir ülkede silahlanma da aynı hızla büyüyorsa, birilerinin acilen bir şey yapması gerekiyor... Hem de çok acil!..