Sıcak takip ve PKK'nın dolaylı destekçileri!
Türkiye terörist bir saldırıya muhatap olduğunda, yetkililerin ilk aklına gelen “sıcak takip” ve “sınır ötesi operasyon” oluyor. Yetkililer “sıcak takip” i konuşurken medyanın en etkin ve yetkin kalemleri de derhal Türkiye’nin neden, niçin ve nasıl “sıcak takip” ve “sınır ötesi operasyon” yapmamaları gerektiğini kanıtlamak için olağanüstü bir gayret gösteriyorlar.
Bu psikolojik savaş korosu; Türkiye’nin Anadolu coğrafyasında vurulmasını ve bu coğrafyaya hapis edilmesini adeta vukuu muhtemel standart bir işlem olarak görmektedir. Onun için de Türkiye’nin muhtemel bir sınır ötesi operasyona kalkışmasının nasıl büyük bir felakete neden olacağını ve Türkiye’nin bir “bataklığa çekilmekte” olduğunu bilimsel bir biçimde kanıtlamaya kalkışıyorlar.
Onbeş Mehmetçiği şehit eden terörist saldırılarla ilgili olarak da “bunu yapan derin PKK’dır” diyen derin analizciler zuhur etti. Önce birileri on iki köy korucusunu “kimin katlettiği” konusunda kafalarda kuşku yarattı ardından da birileri on beş Mehmetçiği PKK değil de “derin PKK” nın katlettiği tespitini yaparak bir anlamda diğer PKK’yı masum gösterir gibi bir algı ortaya koymuş oldu. Bunun “derin PKK” nın işi olduğunu söyleyenler, böyle bir kanaati eylemlerini, PKK’nın resmen üstlenmemesine bağlamaktadır. Onun için daha önce, 33 Mehmetçiğin şehit edilmesi olayında olduğu gibi bu olayı da münferit bir “derin PKK” vakası olarak değerlendirmektedirler. Bu vahim bir yanılgıdır. Bu analize göre “derin PKK”, DTP’nin varlığından rahatsızmış, onların mümkün olduğunca çok sayıda milletvekili ile Parlamentoya girmesini istemiş, sonra da “tekme tokat” dışarı atılmasını bekliyorlarmış. “DTP’nin linç edilmesini” istiyorlarmış! Diyeceklermiş ki, “Ey Kürt, halkı senin seçip Ankara’ya gönderdiklerin barındırılmıyor. O halde ne duruyorsunuz silaha sarılın”. Bu görüşler samimi analizler olabilir ancak son derece yanlış tehlikeli ve kafa karıştırıcı yargılardır. Terör örgütünün Türkiye’yi “Irak bataklığına” çekmeyi, hatta İran’la karşı karşıya getirmeye çalıştığını söyleyenler dahi var. Hele hele teröristlere yönelik olarak etkisizleştirme operasyonlarını “Şiddete şiddetle karşı koymak” oyununa gelmek olarak nitelendirenler var ki, onların niyetleri de gayet açıktır.
Terör örgütüne bu denli yüksek strateji ve keramet atfetmek komplocu stratejistlerin marifeti olsa gerek. Öncelikle Türkiye’ye yönelik terörü dağdakilerden ibaret kabul etmek son derece yanlıştır. Bütün gelişmeler, PKK terörünün Türkiye’ye yönelik iç ve dış odakların organize komplosu olduğunu göstermektedir. PKK’nın Parlamentodaki uzantıları, kentlerdeki bağlantıları, medyadaki destekçileri ve iş hayatındaki yandaşları hep aynı amacın farklı görüntüleridir. Hatta hedefler konusunda da PKK ile bazı belediye başkanları hatta Barzani, Talabani ve Öcalan arasında da zerre misali fark yoktur. Elbette aralarında farklı yöntem, üslup ve strateji savunucuları olanlar vardır. Ancak Türkiye’ye yönelik hedefler bakımından yumuşak ya da sert, siyasi ya da militan PKK’lılar konusunda her hangi bir fark yoktur. Türkiye’deki terör sorununu da kimlik, insan hakları, ifade özgürlüğü, ekonomik haklar ya da demokrasi gibi insani kavramlarla da bir ilgisi yoktur. PKK terör örgütüdür ve misyonu da kimi zaman kendi iradesiyle kimi zaman da kendisini destekleyip yönlendiren odakların talimatları doğrultusunda, Türkiye’ye karşı terörist eylemlerde bulunmaktır. PKK’yı “derin” ya da “resmi” PKK olarak ayırmak, kafa karıştırmaktır! PKK’nın Kürt yurttaşları ve onların haklarıyla da hiçbir ilgisi yoktur. PKK’nın Kürt yurttaşlar arasındaki etkinliği ise, gösterdiği şiddetle ilgilidir. Devletin bölgeye otoritesini ve adaletini götürmesi halinde, PKK’nın bölgede etkinliğinin kalmayacağını söylemeye bile gerek yoktur. Terörizmle mücadelede felaket senaryoları kurarak, korkuları ön plana çıkarmak, terörizme karşı olan mukavemeti kırmak amacına yöneliktir. Terör örgütünün ve dolaylı destekçilerinin oyununa gelinmemelidir!